Hayat mecmuasından birkaç hayat

10 cilt kadar var…
Her bir ciltte de 10 sayı var gördüğüm kadarıyla. Kesin tespitte bulunmak zor, zira bazıları karmakarışık ciltlenmiş.
Çok ağır ve büyük ebattalar. Dolayısıyla hepsini getiremedim Türkiye’den.
Sadece iki cilt burada. Sayfalar inceldi açıp kapamaktan. Her bir satır hiç okunmadıysa 100’er kez okundu.
Dünü bugüne bağlıyorum o mecmualarla. Olayların 45-46 yıl öncesine gidiyor, dünyanın geçirdiği evrimi gözlemliyorum naçizane…

***

Cengiz Topel’in cenaze haberi var. Mahşeri bir kalabalığın fotoğrafı, altında şu yazı: “Kıbrıs’ta şehit olan genç havacımız Yüzbaşı Cengiz Topel’in naşı, yurdumuza getirildikten sonra Adana, Ankara ve İstanbul’da olmak üzere üç büyük törenle ebedi istirahatgahına uğurlandı. Şehrimizdeki törende onbinlerce gözü yaşlı İstanbullu hazır bulundu. 14 Ağustos Cuma günü Topel’in aziz naşı Topkapı’daki Şehitliğe defnedildi…Şehidimizin muhterem annesi törenden sonra verdiği demeçte “Vatan sağ olsun” diyerek olgunluk örneği verdi. Genç havacımızın şahadeti hala söz konusu.(Nasıl şehit olduğu hala tartışılıyor)”

***

“Dost İran Hükümdarı 45 yaşına bastı” diyor bir haber başlığında. Şah Rıza Pehlevi, eşi Farah Pehlevi ve iki çocuklarının görüldüğü resim altında ise, “bu münasebetle dost İran’da parlak şenliklerle bu mutlu gün kutlandı” sözleri yer alıyor. Binbir gece masallarını anımsatan resimlerle, sürgünde hayatını kaybeden Şah Rıza Pehlevi’yi ve geçenlerde bir otel odasında hayatına son veren oğlunu bir araya koyamıyorum bir türlü.
Haber , “İran’ın kalkınması için gerekli köklü reformların başlıca savunucusu ve tatbikçisi olan Şah karşılaştığı güçlüklere rağmen özellikle son iki yıl içinde, İran’ın sosyal bünyesinde köklü bir değişiklik meydana getirmiştir. Dost İran’ın pek sevilen hükümdarları geçenlerde İran Meclisinin açılış töreninde hazır bulunmak üzere saraydan meclis binasına giderlerken ihtişamlı olduğu kadar mesut görünüşleriyle de candan sevgi tezahürlerine hedef olmuşlardır. Hele bindikleri altın işlemeli saltanat arabasında Şah ve Kraliçe Farah öyle mutlu görünüyorlardı ki, yüzlerinde, memleketleri uğruna çalışanlara has huzur ifadesini okumak kolayca mümkündü” diye devam ediyor.
Haberin son paragrafı ise, Şah ve ailesinin İran Halk devriminden sonra ülkelerinden kaçarak, vatanlarından çok uzakta sıkıntılarla boğuştuklarını bilenler için iç paralayıcı. “İran Hükümdar Sarayının mesut aile reisi, ülkesinin tarihinde, ‘reformcu hükümdar’ olarak herhalde layık olduğu şerefli mevkii alacaktır!” sözleri bugünkü İran’ı düşündürüyor… Ve insanların bu denli farklı hayatlara uyum sağlama kabiliyetinin yanında, hayatın, ardışık ve aynı düzende yürüme gibi bir mecburiyeti olmadığını da gösteriyor bize.
Saltanatla sefaletin kardeş olduğunu öğreniyorum bu sayede…

***

Bir başka haber: “Türkler hala bekliyor” başlıklı. Fotoğrafta, elinde tüfek olan 15-16 yaşlarında bir çocuk var. Yüksekçe bir yerde…Resim altını okuyunca anlıyorum çocuğun bulunduğu yeri.
“Kıbrıs’ın Kokkina bölgesinde, muhtemel bir Rum saldırısına karşı Türk mücahitleri dikkati bir an bile elden bırakmamaktadırlar. İşte, hafif makineli tüfeği başında bir mücahit, Kıbrıs tepelerinde, nöbette…” diyor foto altında.
Haber devam ediyor: “Kıbrıs konusunda hiçbir müspet gelişmenin vuku bulmadığı son haftalar içinde, yeşil adada nispi bir sükunet vardı. Fakat gene de Rumların, gayelerine vasıl olmak için bütün şiddetiyle masum ada Türkleri üzerinde tatbik ettikleri iktisadi abluka devam etti.
En basit ihtiyaçlarını dahi karşılamalarına Rumlar tarafından engel olunduğu için Türkler, gelecek günlerin kendileri için belki de daha acı ve mahrumiyetle dolu olacağını sezmektedirler. Buna rağmen inanç ve imanlarından vazgeçmeyen Kıbrıslı soydaşlarımız mevcut olan Rum saldırısına karşı ellerini silahlarının tetiklerinden ayırmadan beklemektedirler.
Özellikle Lefkoşa dışındaki Türklerin çok güç durumda oldukları ve adada görevli Birleşmiş Milletler Barış Gücü Kuvvetinin de perişan durumdaki Türklere ihtiyaç malzemesi yardımının ulaştırılmasında kesin bir rol oynayamadığı gelen haberlerden anlaşılmaktadır.”

***

Üç haber…İkisi acı, biri masalsı…
Görüldüğü gibi hiçbir şey gördüğümüz kadarıyla sınırlı değil… Hayat pratiği bambaşka…Oyunu sonuna kadar götürebilme kudreti yok insanoğlunun. Hükümdarlar bile tarihi istediği gibi yazamıyorken, zaman özgür…Metini kendi kuruyor…“reformcu hükümdar’ olarak herhalde layık olduğu şerefli mevkii alacaktır” dediğini sürgüne gönderiyor, “sefaletle yaşam savaşı veriyor” dediği halkı huzur-barış ve rahata kavuşturuyor.
Ve bazı kişilerin hafızasını alıp, ‘yaşananlar-hissedilenler’ düzleminden uzaklaştırdıktan sonra, “kendi kaosunu kendin yarat” fantezisini sahneye koyuyor…

Bizden izlemesi…

1619640cookie-checkHayat mecmuasından birkaç hayat

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.