Haziran’da cari fazla verdik, sevinmeli miyiz?

Dış borç krizi ve ödemeler dengesi krizi risklerine bir de “stagflasyon” riskini eklediğimizde, böyle büyük bir çöküşün altından mevcut iktidar bloku ve onun yürüttüğü ekonomi politikalarıyla kalkabilmenin imkansızlığı ortaya çıkıyor
TCMB verilerine göre, Türkiye ekonomisi bu yıl ilk kez Haziran ayında cari fazla verdi (674 milyon dolar). Bunun nedeni bu ayda ithalatın yüzde 25’e yakın azalması. Bu dış ticaret açığını, bu da cari açığı düşürdü.
Kanserli bir hastanın kilo kaybetmesi gibi
Bu gelişme olumlu gibi okunabilirse de, aslında değil. Çünkü tabiri caizse, cari açığın bu şekilde fazlaya dönüşmesi, sağlıklı bir diyet ve spor yaparak aşırı kilolarından kurtulan bir kişinin durumundan ziyade, kanser gibi ölümcül bir hastalığa yakalanmış, bu yüzden kilo vermeye başlamış olan bir hastanın durumuna benziyor. Yani kişinin aşırı kilolarından sağlıklı bir biçimde kurtulması söz konusu değil.
Bir başka anlatımla, ülke ekonomisi cari fazlayı ihracatını artırdığı için sağlamadı (Haziran ayında ihracat 1 milyar dolar azaldı). İthalatı keskin bir düştüğü için cari fazlaya geçti.
İthalat maliyetlerinin (kurdaki hızlı yükselişten dolayı) artması, ülke ekonomisinin yeni yatırımlar yapılmasını teşvik edecek bir durumda olmaması, gelecekle ilgili beklentilerin kötü olması, özel sektörün aşırı borçluluğu, genel olarak halkın giderek yoksullaşması, ithalat eğilimi yüksek olan orta sınıfın erimesi ve yüksek enflasyonu aşağıya çekmek için iktidarın aldığı ithalatı düşürücü önlemler (ithal kısıtlamaları ve vergiler dâhil) ithalattaki keskin düşüşün nedenlerini oluşturuyor.
 
Avrupa pazarı daralıyor
İhracattaki azalmanın nedeni de belli: Türkiye’nin asıl ihracat pazarı olan Avrupa ülkelerinin ekonomilerinde ciddi daralmalar yaşanıyor. Keza Rusya-Ukrayna savaşının hızlanmasıyla birlikte kışa doğru artacak olan doğal gaz gibi enerji ve temel gıda maddesi maliyetleriyle bu daralma daha da artacak gibi görünüyor.
Ayrıca, Rusya- Türkiye ilişkilerinin son dönemlerde biraz limoni olması da (turizm gelirlerinde keskin bir azalmanın yanı sıra) yakın gelecekte bu ülkeye olan ihracatı azaltabilir. Kısaca, bu iki pazardaki gelişmeler Türkiye ekonomisini ihracat yönünden olumsuz olarak etkileyecek gibi duruyor.
Cari açık yoksa büyüme de yok
Ancak asıl sorun, iktidar olduğundan bu yana ekonomiyi cari açık vererek hormonlu bir biçimde büyüten AKP’nin artık bunu sürdürmekte zorlanacak olması. Cari fazla vererek büyüme sağlanmasını öngören model ise prematüre doğdu, yaşamadı.
Özetle, bu yılın Temmuz ve Ağustos aylarına ait cari denge verileri henüz bilinmiyor ama Haziran’daki gibi cari fazlanın bundan böyle devam etmesi durumunda ekonomik büyüme iyice yavaşlayacaktır.
Stagflasyonist bir süreçteyiz
Son olarak, hızla yükselen enflasyon ve yüzde 10 civarındaki işsizlik (dar tanımlı) ile birleştiğinde ekonomideki durgunluk, ekonominin artık stagflasyona (üçü bir arada) girmekte olduğunun bir işareti.
Ekonomiyi soğutmak için faiz oranları daha da artırıldıkça ve bütçe açığını azaltmak için yeni vergiler konuldukça veya vergi artışları yapıldıkça, stagflasyonist durum (durgunluk ve işsizlik yönleriyle) derinleşecektir.
Bu kez durum daha vahim
Buna benzer durumların ülke ekonomisinde geçmiş yıllarda da yaşandığı ileri sürülebilir ancak ülkenin hiç bugünkü kadar borçlu olduğu bir dönemin yaşanmadığını bilmekte fayda var.
Özellikle de dış borçlar ve döviz cinsinden ödenecek olan iç borçların tutarının 550 milyar dolar civarında ve kısa vadeli borçların 200 milyar doların üzerinde olduğu gerçeği dikkate alındığında, potansiyel olarak bir “dış borç krizi” (temerrüt) riski ciddi biçimde mevcut.
Keza hâlihazırda “ödemeler dengesi krizi” veya “döviz krizi” riski sürüyor ve bu sorunu (yeterli sıcak para temin etme anlamında) aşmaya dönük adımların henüz somut sonuçları alınabilmiş değil.
Sonuç
Kısaca, dış borç krizi ve ödemeler dengesi krizi risklerine bir de “stagflasyon” riskini eklediğimizde, böyle büyük bir çöküşün altından mevcut iktidar bloku ve onun yürüttüğü ekonomi politikalarıyla kalkabilmenin imkansızlığı ortaya çıkıyor.
Öncelikle, olaylar iktidarın kontrolünden çıkmış gibi görünüyor. İkinci olarak iktidar blokunun mevcut ekonomik sorunları emekten yana çözmek yerine, faturayı emekçilere ödettirme, buna karşılık sermayeyi koruyup kollama tercihi sürüyor.
Bu noktadaki asıl eksiklik ise emekten yana, toplumun bütününün çıkarlarından hareket eden, topluma güven veren sol-sosyalist bir siyasal örgütlenmenin hala gerçekleştirilememiş olması.
Bu yüzden de, bundan böyle bütün çabamız böyle bir örgütlenmenin sağlanması ve sadece iktidarın yaptıklarını ifşa etmekle ve eleştirmekle yetinmeyen, asıl olarak gerçekçi, emekten, doğadan ve ezilenden yana hakiki sol-sosyalist çözümlerin topluma sunulması olmalıdır.
2709870cookie-checkHaziran’da cari fazla verdik, sevinmeli miyiz?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.