Hukuk Savaşı …(IV)

“Hukuk savaşından çözüme giden yol” biraz uzadı ama iyi oldu galiba.
Eteğimizdekil curufları arasıra dökmek, rahatlamak gerekiyormuş meğer.
“Özköşk” benzetmesine kadar gitmişken, bayan Özal’ın papatyalarına temas etmemek haksızlık (!) olur.
Özal döneminde hasbahçenin gülleri değil de, Semra hanımın “Papatyaları” pek revaçta idi.
Bay Özal, yani bir dönemin Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut bey, medyanın “tavan”ı ile uğraşıp onları yanına çekerken, devre dışı kalan “taban” yani muhabirlerle Semra hanım meşgul olmaya başlamıştı o dönem.
Semra hanım ANAP kadınlar Kolu’nu yasalara göre kuramayınca Papatyalar Derneğini devreye sokmuştu. Kalburüstü zengin kadınların Semra hanımın çevresine üşüşmesi ile sonuçlanan bir girişimdi bu.
Semra Özal bununla da kalmadı.
Semra hanım, iş bulmakta güçlük çeken (!) yani devre dışı kalan muhabirlerin gönlünü almak için onlara “Hadi bakimm, siz biraz da  kumda oynayın artık” dercesine Cum-Baş-Der’i kurdurdu.
Cum-Baş-Der’in açılışı: Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Muhabirleri Derneği.
Onlara Bahçelievlerdeki MHP’nin devlete geçen genel merkez binasını bilaücret (bedava) verdi.
Yetmedi. “Ben öğrendim ki, sizler az para alıyormuşssunuz. Çalışmak ayıp değil, siz dernek olarak gazete çıkarın, ben size paralı ilanlar bulurum” diyerek başbakanlık ve cumhurbaşkanlığında görevli tüm muhabir takımına hem gaz verdi, hem de ulufe dağıtmış oldu.
“Ulufe nasıl olur” derseniz anlatması kolay.
Derneklerin çıkardıkları gazetelerin gelirleri, üyelerin sosyalleşmesi, eğitilmesi ve görgü bilgilerinin arttırılması için kullanılabilir ama bu amaç biraz da “muhabirler de paralansınlar” diye formüle edildi.
Derneğin çıkaracağı gazeteye ilan bulanlara, temin edenlere yüzde 50 oranında prim verilmesi kararlaştırıldı. Bu sayede bir çok muhabir birden zenginler sınıfına katıldı. Bu “ani zenginler” Semra hanımın gözüne girmek için daha fazla çalıştılar, daha fazla ilan topladılar. İlanı Semra hanım devletin kurumlarına telefon ederek buldu, muhabirler o ilanları gazeteye getirdiler bir zahmet ve yüzde 50 oranında bedelini ceplerine attılar.
Böylelikle kısa sürede dubleks villalardan, tripleks villalara terfi edenler de oldu.
Semra hanım değil ama bu kez bayan Özal’ın “erkek papatyaları” gazetelerde haber olmaya başladı.
Ama yüzü kızaranlara nedense rastlanmadı.
Genel Yayın müdürleri sayesinde Başbakan Özal’ın icraaatları hakkındaki eleştiriler önlenirken, Semra Özal’ın “erkek papatyaları” sayesinde de kızı, damadı ve de erkek evlatları hakkındaki yayınlar denetlenmeye alındı.
Bir kaç gazeteci dışında rezaletlere, yolsuzluk ve hortumlamaya eğilen olmadı.
Yani dikensiz gül bahçesi operasyonu özetle böyle gerçekleşti.
Neticede “Genel Yayın Müdürü icat oldu, muhabir bozuldu.”
Gelelim kendi içinde yozlaşmış, yasalarla hakları elinden alınmış muhabirlerin sorunları nasıl çözümlenir?
Yine lafı uzatacağım ama çözüme giden yolda Özal dönemi medyasının “telif hakları” konusundaki bir uygulamasına dikkat çekmek isterim.
Yasaldır veya değildir.
Etiktir veya değildir.
Servetlerine servet katan patronların oyunudur veya değildir.
Yazarları ve ve tepe yöneticileri korumak, ihya etmek ve elde tutmak içindir veya değildir bilemem.
Ama Telif Yasası medya çalışanlarını son derece güç durumda bıraktı, bu gerçek.
Yasa bazen deve, bazen kuş olarak kullanıldı, bu da ayrı bir gerçek.
Gelelim uygulamasına.
Hemen Doğan grubundan örnek sunayım. Çünkü ben yakınen tanık olduğum olayları bu çatı altında yaşadım.
Diyelim ki (x) köşe yazarına 10 milyar para ödenecek.
Bunun bordroda aynen gösterilmesi halinde yazarın eline ayda geçecek olan meblag oldukca azalır. İlk ay vergi, sigorta ve diğer kesıntılerle birlikte eline diyelim ki 7 milyar geçiyorsa, bir ay sonra bu 6 milyara, daha sonraki aylarda ise 5 milyara kadar düşebilir. Gelir vergisi, rakam yükseldikçe artan oranda tahsil edildiğinden yazarın eline az para geçer.
İşveren aptal değil ya. Yazarının mağdur durumuna karşı çareyi telif hakları yasasında bulur.
Devlete fazla vergi vermekten kurtarma operasyonudur bu.
Hem işveren rahatlayacaktır, hem yazar fazla para alacaktır.
Nasıl mı?
Çift bordro sistemiyle.
Muhasebede yazar için düzenlenen aylık bordroda aylık ücret, sigorta tavanı için geçerli olan meblagda düzenlenir. Yazarın emeklilik hakkını kaybetmemesi için prin tavandan yatırılır yani.
Diyelim ki sigorta tavanı 2 milyar liraysa sigorta primi ve vergisi bu meblağdan düzenlenir.
Ay sonunda birinci bordruyu imzalayan yazar, sözgelimi 1 milyar 200 milyon lira alır.
Tabii bu yasal düzenlemeden başka bir şey değildir.
Yani kılıf.
Oysa yazarın maaşı 10 milyar net olacaktır.
Bu nasıl olacak?
Bir milyar 200 bin liradan arta kalan 8 milyar 800 bin lira telif hakları yasasına göre tanzim edilecek bir başka bordro ile yazara ödenecektir.
Bu ne demektir?
8 milyar 800 bin liradan yüzde 10’u geçmeyen bir vergi kesilecek kalanı yazara ödenecekir.
Yani yazarın cebine fazla para girerken, devlete ödenmesi gereken vergi oranı yüzde 50’lerden nerdeyse yüzde 10’lara, 8’lere inecektir.
Bu işlemden yazar da memnundur, patron da.
Hadi bakalım Maliyenin müfettişleri gitsinler de bunu incelesinler? Vergi kaçağı var mıdır yok mudur? Uygulama yasal olmasına rağmen, dolaylı vergi kaçırma var mıdır, yok mudur araştırsınlar bakalım. Biz bilemeyiz bunları.
Peki bu yazarlara yapılan kıyak, işe yeni alınanlar için nasıl uygulanabilir?
Bu sefer tam tersi…
Yine nalıncı keseri gibi patronun lehine yani.
Esas etik dışı ve içler acısı  olan durum, haberi olmadan telifle çalıştırılan emekcilere yönelik uygulamadır.
Faruk Eskioğlu’nun başına gelen yani.

Devam edecek…

İLGİLİ HABERLER:
Avrupa’dan TGC Başkan Vekili’ne eleştiri
‘Munyar’ın TGC üyeliği düşürülsün’…
Hürriyet’in şahitleri dinlendi…
‘Muhabirlerin telifle çalıştırılması yasalara aykırı’

1624250cookie-checkHukuk Savaşı …(IV)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.