Kadınlarımızın işi zor

Kadınlarımız kendilerini aşağılayan korkutan döven yaralayan kullanan boğazlayan bu kişiliksiz yaratıkları bulmak için gerçekten çok çaba harcıyorlar mı? Hiç sanmıyorum. Onları şurada burada bir otobüs durağında bir arkadaş buluşmasında bir yolculuk sırasında hemen bulup sahipleniyorlar gibi geliyor bana. Bilgisayardan buluveriyorlardır ya da. Önemli olan tanışmak görüşmek değil mi? “Adam”la “herif” arasındaki ayrımı görmeden ya da hiçe sayarak yapılmış bir seçim gerçekte seçim falan değil düz aptallıktır. Bir yırtıcıyı hayvanat bahçesinden alıp eve getirmekten daha tehlikeli değil mi bu? Kadınlarla erkeklerin birlikteliği tabanda cinayetlere kadar varan bir koşulda yaşanırken bir üst kesimde hemen evlen istediğin zaman ayrıl rahatlığıyla yaşanıyor. İnsan nedir sorusunu bir kere bile sormamış olan kadıncılarımız çıplak zihinle düşüne düşüne bu sancılı durumlardan şu sonucu çıkarıyorlar: erkeklerimiz kadınlarımıza egemendir. Önünü göremeyen adamın neye egemen olabileceğini siz düşünün.

Evet düşünsel ve yaşamsal düzeyde kemerini bile bağlayamayan bir bıçkının hangi güçle bir kadına egemen olabileceğini uzun uzun düşünsek de bir sonuca varamayız. Sorunun egemenlikle bir ilgisi olmadığını, cahilliğin doruğa çıkmış olmasıyla ilgili olduğunu toplumbilimcilerimiz görebilirdi belki. Onların da şu sıra nerelerde eğleştiğini sizler gibi ben de bilemiyorum. Cinselliği tüm kabalığıyla bir boşalma işlevi olarak gören, sevmeyi de sevilmeyi de bilmeyen, sevişmeyi aşağılayan hatta iğrenç bulan insanların dünyasında kadınla erkeğin birlikteliği bir süre şöyle böyle gitse de bir süre sonra acıya dönüşüyor. O zaman kaçıp kurtulma istemiyle mülkiyet duygusu birbirine karışıyor ve cılız bilinçleri iyiden iyiye bulandırıyor. Hayvan kalmak için yemin etmiş bir sefil yaratık kadından ayrılsa da onun bir başkasına gitmesini kaldırmıyor. Çünkü bunun bir onur sorunu olduğunu çocukluğundan beri kendi gibi birileri ona öğretmişler. Bir süre şurasına burasına dokunduğu, mahrem yerlerini gördüğü bir kadının bundan böyle bir başkasıyla yaşaması olacak şey değildir. Erkeklerimizin çoğu insanın eşya olmadığını bilemeyecek kadar yetersizdir.

Adamın eğitimi temelsizdir iğretidir, kişiyi bilinçli kılacak bir eğitim değildir. Okula gitmiştir, öğretmen diye kendi halinde birilerinden doğru yanlış bir şeyler öğrenmiştir, bu yüzden bir bildiği bir bildiğiyle uyuşmaz. Okuduğu gazeteler zihnini iyice bulandırmıştır, o gazetelerde daha çok zengin çevrelerin ve artistlerin günübirlik aşk ilişkileri, bir de sağlıkla ve yiyip içmekle ilgili ipe sapa gelmez şeyler anlatılır. Bağlanmaya çalıştığı görenekler sallantılıdır. O hiç rahat değildir: toplumda sağlam bir yeri olmadığını, rasgele yaşadığını, elinin altındaki şeylere tam olarak sahip olamadığını, benim dediği çok şeyin bir gün elinden kayıp gidebileceğini sezer. Tam bir bulanıklıkta yaşamaktadır. Bununla birlikte onun da iyi kötü bir bilinci ve ona dayanarak ürettiği doğru yanlış görüşleri vardır. Genel ölçüler içinde iyi bir yurttaş sayılsa da kendini bilen hiç kimse ona uygar diyemez. Birileri onu hor görmese bile o kendini aşağı düzeyin insanı sayar. Bu yüzden mülkiyet inancıyla şişirdiği onur duygusunu abarttıkça abartır. Gerektiğinde ahlak değerlerinden kolayca ödün veriyor olsa da bazı konularda aşırı duyarlıdır. Örneğin onun koynuna girmiş olan bir kadın başkasının koynuna giremez, böyle bir şey onun hiçe indirgenmesi anlamına gelir. O on yıl önce boşandığı kadının bile sorumlusudur.

Dönüp dolaşıp her şeyi bilinç sorununa bağladığımı söyleyebilirsiniz. Bu sorun tam anlamında bir bilinç eksikliği ve ona bağlı olarak bir kişilik yetmezliği sorunudur. Kadınlarımız koca bulma konusunda bu kadar istekli ve aceleci olmasalardı bu güngörmemiş adamların zavallı dünyalarını da kendi dünyalarını da bu ölçüde karartmamış olacaklardı. Kadınların tren kaçmadan ne yapıp yapıp birine yamanma telaşı işi sarpa sardırıyor. Ayı da uyu da olsa kocamdır kafasızlığı büyük acıları getiriyor. Sevgili kadıncılarımızın egemen erkekler masalı da bir şeyi karşılamıyor. Burada öncelikle bir toplumun her alanda kendini sıkıntılarla duyuran kargaşık dünyası belirleyicidir. Üretemeyen bir toplum, elindeki küçük büyük birikimleri ölü yatırımlara aktarıp çıkan bir toplum, aklına ilk geleni doğru sayan insanların oluşturduğu bir toplum, soluğu yetenin borazancıbaşı olduğu bir toplum sıkıntılı bir toplumdur. Aydınlarının aydınlanmaktan çok daha başka bir şeylerin peşinde olduğu bir toplum, taze filizlerini acımasızca kırmak için elinden geleni yapan bir toplum her türlü sıkıntıyı göze alması gereken bir toplumdur.

Gene de ben kadınlarımıza aceleci olmamalarını, evlilik düşleriyle yatıp evlilik düşleriyle kalkmamalarını, insan seçerken dikkatli olmalarını öneririm.

645890cookie-checkKadınlarımızın işi zor

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.