‘Kestirdiğin ağacın gölgesinden çık!’

Özer Akdemir / Evrensel – Muğla Milas’taki Akbelen Ormanı’nın Yeniköy-Kemerköy termik santraline kömür elde edebilmek için kesilmesine yönelik tepkiler artarak devam ediyor. Muğla Valiliği her ne kadar ağaç kesiminin bitirildiğini açıklasa da iki yıldır Akbelen Ormanı’nı korumak için mücadele eden İkizköy Çevre Komitesi ve onlarla dayanışma içindeki yaşam savunucuları nöbete devam ediyorlar. “Tek bir ağaç bile kalsa direneceğiz” diyen komite bugün için (6 Ağustos Pazar) tüm ülkedeki kurumları ve yurttaşları Akbelen’de buluşmaya çağırdı.

AKBELEN İKİNCİ BİR KAZDAĞI DİRENİŞİ OLUR MU?

Akbelen direnişi ikinci bir Kaz Dağı Kirazlı direnişi olma yolunda ilerliyor. Anımsarsanız Kirazlı’daki nöbet de 350-400 bin ağacın katledilmesinin ardından başlamış, orman katliamının korkunç görüntüleri sonrası ülkenin dört bir yanından tepkiler yükselmişti. Çanakkale yakınlarındaki Kirazlı Balaban mevkiindeki nöbet alanına binlerce yurttaş gitmiş, günlerce eylemler, mitingler, gösteriler, konserler yapılmıştı. Bu çığ gibi büyüyen tepkinin ardından Bakanlık Kanadalı Alamos Gold şirketinin izinlerini yenilememiş ve bir süre sonra da şirket Kaz Dağı’ndan çekilmek zorunda kalmıştı.

Akbelen’deki tepkilerin gittikçe büyümesi ve biriken öfkenin kitlesel bir mücadeleye evrilmesi olasılığı da az değil. Bugün yapılacak buluşmaya katılım bu anlamda önemli.

Öte yandan bu desteklerin devam etmesi, Akbelen’in bir an bile yalnız bırakılmaması, ülkenin her yerinden çeşitli tepkilerle İkizköylülerin yaşam nöbetinin desteklenmesi sadece ekoloji mücadelesi açısından değil, son seçim sonuçlarından sonra ülkenin demokratik kamuoyunda gittikçe travmaya dönüşen moral bozukluğunun atılması açısından da önemli.

Akbelen’e desteğe giden CHP ve diğer burjuva muhalefet partilerine yönelik tepkileri de böyle okumak lazım. İki yıldır Akbelen’in katledilmesi tehdidine karşı tek ses çıkarmayan, onun da ötesinde “Aman sokağa çıkmayın, AKP kaos yaratmak için sokaklara çıkılmasını bekliyor. Biz sandıkla bunları göndereceğiz” diye tüm tepkileri sandığa endeksleyen muhalefet için Akbelen’deki nöbet aykırı bir sesti. Öte yandan İkizköylüler ve yaşam savunucuları bu seslere kulak verip sosyal medyaya ve sandığa endeksli atıl bir mücadele yürütmüş olsalardı Akbelen Ormanı’ndaki ağaçları daha iki yıl önce keserdi termikçi şirket.

KALKANLARINI GÖLGELİK YAPMAK ZORUNDA KALDILAR

Orman kesilirken ağaçları korumak için gövdeleri ile onlara siper olmak isteyen yurttaşları jandarma şiddet uygulayarak gözaltına aldı. Ağaç kesimlerinin rahat yapılabilmesi için ellerindeki tüm olanakları kullanarak halkın karşısına dikilen jandarma Anayasa ve yasalara aykırı bu kesimle ilgili kendilerine yönelen eleştirileri “Biz emirleri yerine getiriyoruz” diye geçiştirdi. Akbelen direnişine desteğe gelenleri teker teker fişleyen jandarmanın bu tutumu da, ormandaki kesimin ardından, yazın en sıcak günlerinde sığınacak gölge bulamayan askerlerin kalan birkaç ağacın gölgesine dizilerek Akbelen direnişçilerini ormandan uzak tutma çabalarına karşı atılan “Kestiğin ağacın gölgesinden çık” sloganı da unutulmayacaktır. Bu tepkilerin ardından jandarmaların ağaçların gölgesinden çıkarak kalkanlarını gölgelik yapmaları ise trajik bir görüntü olarak şimdiden hafızalara kazındı.

DEVLET VE JANDARMA

“Emirler yukarıdan geliyor. Jandarma ne yapabilirdi ki?” sorusu sorulabilir elbette. Hukuksuz emre uymak zorunda değil mesela, bu onların yasal hakları. Öte yandan Anayasal olarak çevreyi koruma ödevlerini yerine getirmek isteyen yurttaşlara hınçla müdahale etmek, bir şirketin çıkarı için kadın, çoluk, çocuk demeden kırıp geçirmek jandarma teşkilatının ne için ve kime karşı oluşturulduğunu da gösterdi, bir kez daha.

Bu anlamda “Tüm yurttaşların hakkını savunan, herkesin kanun önünde eşit olduğu devlet” masalının tel tel döküldüğü yerlerden birisidir Akbelen. Devlet tüm halkın değil, küçük bir sınıfın devleti. O sınıfın çıkarlarını korumak için oluşturulmuş bir mekanizma. Jandarma ve polis teşkilatı da, halkın çocuklarından oluşturulmakla birlikte, bu zengin sömürücü sınıfın çıkarları söz konusu olduğunda halka karşı kullanılmak için oluşturulmuş silahlı militarist örgütlenmelerdir!

BİR HUKUKÇUNUN  İTİRAFLARI

Adalet ve hukuk demişken, Akbelen mücadelesinden bir hukukçunun sözleri yıllardır ülkemizdeki hukuk alanında olan bitenin itirafı gibiydi adeta. Ülkenin içine düşürüldüğü bu hukuksuzluk ikliminde, parti-devlet-tek adam sisteminde hukuka güvenilerek mücadele edilemeyeceğinin, tam aksine hukukun bu mücadele önünde bir tıkaç görevi görebileceğinin açık ve seçik ifadeleriydi avukat İsmail Hakkı Atal’ın gözaltında iken meslektaşlarına gönderdiği ses kaydı.

Atal, ülkenin dört bir yanında İkizköylülerin yanı sıra Kaz Dağı, Karadeniz, Ege, Orta Anadolu ve Doğu-Güneydoğu’daki birçok çevre davasının da avukatlığını yapan, bunu yaparken uluslararası litaratürü tarayan, bilimsel gelişmeleri takip edip bunları dava dilekçelerinde kullanan çalışkan bir hukukçu olarak tanındı yıllar içerisinde. Gelinen noktada Akbelen’deki hukuksuzluğa karşı hukuk adına çabalamanın beyhudeliğini gören bir hukukçunun içeriden itirazları ve itirafları olarak da değerlendirilebilir aşağıdaki sözleri:

‘TÜRKİYE’DE HUKUK BİTTİ’

“Dün Barolar Birliği Çevre ve Kent Komisyonundan arkadaşlara söyledim; Muğla, Bursa ve Adana; üç baro başkanımıza söyledim. Artık Türkiye’de hukuk bitti. Dolayısıyla hukukun uygulanmadığı, kanunların uygulanmadığı, Anayasal hükümlerin yerine getirilmediği bir ortamda bizim halkın tepkisini dindirmeye hakkımız yok. Hukuk varmış gibi bu numaraya, bu tiyatroya ortak olmaya hakkımız yok. Bir şekilde Türkiye Barolar Birliği Başkanı çıksın, Türkiye’de hukukun bittiğini ifşa etsin. Benim talebim bu. Yargının bittiğini, yargıda AKP’li hakimlerin emir komuta zinciri içerisinde karşımıza çıkarak karar verdiklerini ifşa etsin.

‘CÜBBEMİ YAKIP AVUKATLIĞI BIRAKACAĞIM!’

Ben artık bundan sonra eğer böyle giderse gidip cübbemi de Adalet Bakanlığı önünde yakacağım. Ondan sonra avukatlığı da bırakıyorum. Bütün müvekkillerime de diyeceğim ki; artık Türkiye’de hukuk bitmiştir. Bu davalardan kesinlikle medet ummayın. Bu davalar sizin tepkinizi eritiyor, tepkinizi yumuşatıyor. Artık kendi yönteminizi kendiniz bulun, demeyi planlıyorum. Ama burada ilk önce görev muhalefet partisi liderlerine ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı’na düşüyor. Türkiye Barolar Birliği Başkanı oraya hiçbir şey yapmamak için oturdu”.

‘HUKUK YOKSA KÜTÜK VAR’

Zamanında Artvinliler Cerattepe’yi korumak için açtıkları davayı kazanmış, ancak buna rağmen hukukun arkasından dolanılmıştı. Kazanılan davanın yeniden görülmesi sonrası bu kez olumsuz karar çıkmıştı. Hukukun işlemediğini gören Artvinliler, Kafkasör yaylasından Cerattepe’ye çıkan yolu kalın bir ağaç kütüğü ile kapatarak “Hukuk yoksa kütük var” diye arkasında poz vermişlerdi. Ki bu pozdan sonra devlet 7 ilin polisi – jandarmasını Artvin’e yığmış, tüm bir kenti günlerce gaza, copa, plastik mermiye boğarak Cengiz Holding’e Cerattepe yolunu açabilmişti.

Kuşkusuz ekoloji mücadelesi son yıllarda önemli deneyimler biriktirdi. Hafızası son derece güçlü ve yeni. Akbelen Ormanı’nı korumak için direnenler kadar ülkedeki tüm diğer ekoloji mücadeleleri de hukukun olmadığı-kalmadığı yerde yaşam alanlarını koruyacak çareleri, çözümleri üretecektir.

Çünkü yaşamı korumak her canlı için en temel haktır ve bu hak tüm yasaların üzerindedir!

2708120cookie-check‘Kestirdiğin ağacın gölgesinden çık!’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.