İki yüzlülük!

“Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı “ sol literatürde olan bir kavramdır. Fakat bu kavramı bugün başkaları rahat bir şekilde ve işine geldiği gibi kullanmaktadır. Çıkarlarına uygun nasıl hareket etmesi gerekiyorsa, bir anda bu kavram gündeme gelir. Ülke bütünlüğü içinde sorunların çözümü istenirken, bir anda bir bakmışsınız, ayrılık tam tam seslerini duymaktasınız…

Nasıl oluyor da bu kadar değişik tavırları aynı anda sergilenmektedir?

Kimliksiz, omurgasız duruşun bir yansımasıdır. Son otuz yıl içinde kimliksizleştirilme ve onursuz tavırlar konusunda önemli adımlar atıldı. Eğitim sistemimiz bile gözden geçirildi. Bu politikanın sonucunda, bugün yaşadığımız çelişkileri normal görmekteyiz.

İktidar partisi ve yandaşları, en yakınında gelişen olaylar karşısında işlerine gelmediğinde duyarsızdır. Kendilerine dokunmadığı sürece de sessizce kalmışlardır. Eğer kendisine dokunulursa, her yolu ona karşı denemekten de çekinmemektedirler. Kendi çıkarları yönünde hareket eden her oluşum ile ittifak kurabilmekteler ve kendi amaçları yolunda gidildiği yere kadar gitmekten çekinmemektedirler. O kadar büyük özgüvenleri vardır. Amaçları dışında hareket olduğunda birlikte yürüdüklerini ortada rahatlıkla bırakabilmektedir. Bu konuda örnekler kısa zaman önce yaşamıştık. Taraf gazetesi attığı başlık yüzünden nasıl dar boğaza girdiği unutulmamalıdır…

İktidar partisi ve taraftarları Filistin konusunda duyarlıdır. Bu duyarlılık Hamas yönetimi bölgesi ile sınırlıdır. Hamas rejimini kuran ve büyüten İsrail ile aynı masaya oturduğunda ’one minute’ denmekte, orada, nasıl çocuk öldürdüğü yüzlerine tokat gibi vurulurken, kendi ülkesinde bir polis dayağı ile komaya giren çocuk görülmez, çünkü yüzünü öteki tarafa çevirmiştir! Mahkum edilen çocuklar ve ailelerine karşı alınan tedbirler gözler önünden uzak tutulur. Bir başkasını eleştirdiği konuları kendisi yaparken, yokmuş gibi davranır. Aynı hükümetin seçtiği cumhurbaşkanı ise, kanser olan mahkumların çığlıklarını duymaz, ‘bana başvuru olmadı’ diye açıklamada bulunur. Mahkumların avukatları ise başvuru yapıldığını söylemekteler. Çelişkiler dünyasıdır, bu çelişkiler dünyasında olaylar şaşırtıcı değildir.

Cuma günü camiler önünde eylemler olunacağı günler öncesinden haber verilir ve ona göre canlı yayın araçları camilerin önünde (eylem yapılacak camiler) konumlanıdırlır. Camiler kışladır, minareler artık gerçek konumundadır, çünkü minareler yerini ekranlar almıştır. Ekranlar aracılığı ile yapılan çağrılar ile cami önleri bir anda gösteri alanına dönüştürülür. Bu cami önünde eylemler nedense bir Kürtlere yönelik katliamı sonrasında eylem alanı olmaz! Kerkük’te öldürülen Türkmenler ile dayanışma için olmaz! Camide öldürülen Şiiler için olmaz! Ne zaman olunacağına hükümet ve cemaatler karar verir ve kitlesel eylemler ve gıyabında cenaze namazları kılınır. Ekranlardan yansıyan görüntülerde polis yoktur, sol görüşlülerin / işçilerin gösterilerde olduğu gibi engelleyici değildir, gaz bombaları atılmaz. Cami önlerinde eylemler olaysız biter ve ekranlar aracılığı ile mesajlar yerini bulur.

Çin Uygur (Doğu Türkistan) bölgesinde yaşanan katliam bütün insanlığın gözleri önünde olmaktadır. Kınanmalı ve orada ölenler ile dayanışma gösterilmelidir. Ulusların kader hakkı orası için de geçerlidir. Bu tavır orası için gösteriliyorsa, Kürt otonom bölgesi içinde aynı tavır konmalıdır. Eğer bir yerde çocuk cinayetleri kınanıyorsa, ülkemizde öldürülen çocuğa da aynı duyarlılıkta sahip çıkılmalıdır.

Darbe teşebbüsünde bulunanların üzerine gidildiği gibi, darbe yapmışlarında üzerine gidilmelidir. Darbe yapanlar ve işbirlikçileri geçici bir madde ile korunmaktadır. Çıkarına göre bir öyle, bir böyle tavır alınarak demokrasi mücadelesi yapılmaz, yapılan mücadeleye başka bir isim verilmesi gereklidir. Yandaş gazetelerin yazarları ‘mücadelemiz’ diye arada bir kelime kullanmaktalar, bu mücadelemiz ne anlama geldiği açıkça ortaya konmalıdır, çünkü o yazarlarda, tıpkı iktidar gibi işlerine gelenleri gündemlerine alıp tartışmaktalar, işlerine gelmeyeni ise görmezden gelmekteler.

Liberal olduğunu söyleyenler, sol geleneğin bütün argumentlerini işlerine geldiği kullanmaktalar ve o kelimelerin altları boşaltılmaktadır. Yeni tanımlar ile olayları yorumlayanlar, geçmişin yaratılmış bütün değerlerini alt üst etmekteler ve iktidarın istediği gibi ortamı yaratmaktadırlar. Örneğin Nazım Hikmet gibi Komünist bir şairi bile aşk şairi, vatan aşkı ile yanan milli şair yapmışlardır. Nazım Hikmet komünist olduğu dönemde adı ile anılırken, günümüzde soyadını da eklemlemişlerdir. Soyadı eklenince güya, milli şair, gördüğü kadına aşık olan ve şiir yazan romantik birine dönüştürülmektedir. Şiirleri sansürlenmektedir. Komünist kimliği unutturulan, mezarı ziyaret edilen, sürgünde ölmüş milli şair konuma getirilmiştir. Bugün Nazım Hikmet Ran imzası ile yayınlanan şiirlere bakın, onun dünya görüşünün hangisini görebilirsiniz? En üzücü yan ise, en yakınları şairi öldürmektedir!

İki yüzlülük, çıkarlar ve iktidar gücü olduğu sürece devam edecektir. Bu iki yüzlüğe geçmişte sol görüşe sahip olanlarda bir köşe, mevki ve kürsü için katılmışlardır. Yandaş medyada yazan, yandaş medyada ekranlara çıkanlara bakın, kimlerin ikiyüzlü olduğunu ve hangi konuları işlediklerini inceleyin ve karar verin! Günümüzün yükselen değeri ne olduğunu bir de siz değerlendirin!

Bu iki yüzlülük bugünkü iktidar partisi ile sınırlı değildir, geçmiş iktidarlara bakın görürsünüz! Sivas katliamı karşısında iktidarda olanlar ve onların yandaşlarının tavrına bakın, nasıl bir geçmişi olduğunu görürsünüz!


—————————
http://www.cemoezkan.de
http://cemoezkan.blogcu.com

1584940cookie-checkİki yüzlülük!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.