İkiyüzlü Avrupa

Bu yazımda, Avrupa ülkelerinin ikiyüzlü tavırları ve güvenilmez politikaları üzerine durmak istiyorum. İkiyüzlü batı uygarlığının sorgulanması, her aydının önde gelen sorumluluklarından birisidir. Bugün batı uygarlığı içinde yaşayan Noam Chomsky gibi birçok bilim adamı ve aydın, kendi uygarlıklarını acımasızca eleştirirken, bizim gibi ülkelerde aydın kılıklı küçük burjuva züppelerin üç beş tomar dolar uğruna ulusal çıkarlarını göz ardı edip mandacılık yapmalarını anlayabilmek hiç de kolay değildir. Bu dizi yazıyı, ülkelerinin ve insanlarının çıkarlarına karşı batı mandacılığı yaparak ihanet eden aydın kılığına bürünmüş “entel dantellere” armağan ediyorum.

Aramızdan birçoklarının bir uygarlık ve modernleşme projesi olarak gördükleri Avrupa Birliği projesinin geldiğimiz noktada hayal kırıklıkları ve ikiyüzlülüklerle dolu bir hüsrana dönüşmeye başlaması karşısında bu dizi yazıyı kaleme almanın gerekli olduğunu düşünüyorum.

Ülkemizde AB’ye duyulan ilginin ve güvenin gittikçe düşmesine, halkın çok büyük çoğunluğunun AB idealinden vazgeçme noktasına gelmesinin de nedenlerini ortaya koyacak olan bu yazıların çok detaylı olmaması, kamuoyuna yansıyan olayları ve tavırları göz önüne getirmesi, iddiamızın doğruluğuna zarar getirmemektedir. Günümüzde sosyal bilimlerde ileri sürülen önemli bir sav olan “anlamda basit olan, sonuçta doğrudur” kuralı, basit ve genel çerçeveyi çizen değerlendirmelerin sayısız kez doğru çıkmasıyla da her gün binlerce kez kanıtlanmaktadır. Bu yaklaşım ile malum güçlerin bulanık suda balık avlaması da güçleşmekte ve basit, kanıtlanmış ve tartışılma götürmeyecek örnekler ile sonuçlara varılması daha kolay olmaktadır.

Avrupalı ikiyüzlülüğünün ilk örneği, Fransa’dır. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan ve “sözde” uygarlaşmanın ve çağdaşlığın geldiği son aşama olarak önümüze konan Fransız “medeniyeti”, aslında dar ulusal çıkarlara dayalı ikiyüzlü iç ve politikanın örneği olarak kendine bile Fransız haline gelmiş (yabancılaşmış)bir örneği yansıtmaktadır.

Sömürgeci geçmişiyle dünyaya insan hakları ve demokrasi vermeye kalkışan bir ülke olarak Fransa, Cezayir’de milyonlarca müslümanı katlederek adeta bir soykırım örneği sergilemiştir. Cezayir’de gemilerle top ateşine tutarak onbinlerce masum insanı birkaç saat içinde katleden Fransız sömürgeci anlayışı, bugün batı tarzı demokrasi savunuculuğu yaparak ikiyüzlülüğünü bir kez daha sergilemektedir. Birilerinin Fransa’ya, 1945 Mayıs’ında Setif kentinde yaklaşık 50 bin Cezayirliyi üç beş günde nasıl katlettiğini hatırlatmanın zamanı gelmiştir. Cezayir’i yüz 130 yıldan fazla acımasızca sömüren Fransız sömürgecileri, bu süre boyunca 1,5 milyondan fazla Cezayirliyi acımasızca katletmişleridir.
İbrahim Selamet’e göre, Afrika kıtasındaki Fransız soykırımı, yalnızca Cezayir ile sınırlı değildi!.. Fransa, “Fransız Milletler Topluluğu” içinde yer alan Benin, Burkina-Faso, Cibuti, Çad, Gabon, Gine, Kamerun, Komor Adaları, Moritanya, Nijer, Senegal ve Tunus’ta da soykırım yaptı (http://www.turkpartner.de/Yazarlar/ISelamet/IkyFrn.htm).
İç politikasında başka ülkeleri malzeme olarak kullanan, politikacılarının kimliksiz ve kişiliği ile dünyaya örnek olan, sahte Ermeni iddialarını 400 bine yakın Ermeni’nin oyunu almak için pişirip pişirip iç politika malzemesi yapan, Girit’teki Türk katliamı dâhil olmak üzere her konuda Türk düşmanlığını kanıtlamış Fransızlar, kendi ülkelerinde gettolara hapsettikleri Kuzey Afrikalı göçmenlere karşı uyguladıkları dışlayıcı, ırkçı ve insanlık dışı uygulamaları hiçbir zaman değiştirmemişlerdir.

Bugün ırkçı hareketlerin yükseldiği en önemli Avrupa ülkelerinden birisi olan Fransa, dünyaya demokrasi vermeye kalkışacağına, kendi ülkesinde gettolara hapsettiği vatandaşlarına Avrupa nimetlerini kullandırmayı başarmalıdır. Sözün kısası, Avrupalı ikiyüzlülüğün en çarpıcı örneklerinden birisi, Fransız utanmazlığıdır.

Avrupalı ikiyüzlülüğün Fransa dışındaki diğer örneklerinden birisi de Almanya’dır.

Dünyaya demokrasi dersi vermeye kalkan Avrupa ülkelerinden birisi de Almanya’dır. Tarihinde milyonlarca masum insanı gaz odalarında yakmış olan faşist bir devlet pratiği bulunan, dünya savaşlarına yol açarak ülkeleri işgal eden, milyonlarca insanı acımasızca bombardımanlarda katletmiş, masum Yahudi vatandaşlarını toplama kamplarında katletmiş bir ülke olarak Almanya, “sözde” tarihiyle yüzleştiğini zannediyor.

Geçtiğimiz aylarda Türk ve diğer yabancıların kaldığı evlerin kundaklandığı ve faillerinin bulunamadığı Almanya’da ırkçı hareketlerin ve faşist dazlak çetelerinin kol gezdiğini bilmeyen yoktur.

Yabancı ve özellikle Türk kökenli Alman vatandaşlarının evleri Ludwigshafen’de olduğu gibi kundaklanırken (9 Türk yaşamını yitirmişti) bunları görmezden gelen çağdaş (!) ve demokrat (!) Alman basını, iş başka ülkelere demokrasi dersi vermeye gelince aslan kesilmektedir.

Yıllar boyunca terör örgütlerini gizlice besleyen ve yönlendiren, PKK terör örgütüne haraç almak biçiminde milyonlarca euro kaynak sağlanmasına göz yuman, terör örgütü şirketlerinin faaliyetlerine göz yuman, Anadolu İslam Devleti adı altında çağdışı gerici bir hareketin örgütlenmesine el altından destek sağlayan Alma adaleti, bugün insan hakları ve demokrasi dersi vermek konusunda çok hevesli.

Türkiye’de yabancı bir turist kıza sarkıntılıktan cezaevine konmuş bir Alman vatandaşı olan Marco’yu ceza almaktan kurtarmak için en akıl almaz diplomatik baskılar uygulayan Alman adaleti, dünyaya adalet dersi vermeye kalkıyor. Öyleyse, Türk asıllı Alman vatandaşlarının evlerini kundaklayarak katleden ırkçı Almanları neden yakalayamıyor ve ağır biçimde cezalandıramıyor acaba ?

Türkiye’nin AB üyeliği konusunda ikiyüzlü ve güvenilmez tavırlarını yıllarca sürdüren Alman diplomasisi, Türkiye’de rejim düşmanlığı ve terör hareketleri yürüten bütün oluşumlara sempatik ve dostça davranmakta, bu güçlerin örgütlenmelerine ve mali kaynak sağlamalarına göz yummakta ve Türkiye’nin Güneydoğu’sunda malum girişimler ile ülkenin toprak bütünlüğüne yönelik açık faaliyetlerde bulunmaktadır.

Alman ekonomisini bugün geldiği noktaya getiren Türk kökenli Alman vatandaşlarının çifte pasaport sahibi olmalarına bile dayanamayan Alman adaleti, ikiyüzlü Avrupalılığın sembollerinden birisi durumuna gelmiştir. Her şeye rağmen Türk ulusu, “Almandan dost, koyundan post olmaz” deyimini boşa çıkarmak için Almanya ile dostane ilişkilerini sürdürmekte kararlı davranıyor. Doğru olan da budur.

Fransa ve Almanya dışındaki Avrupalı ikiyüzlülüğüne örnek ülkelerden birisi de İngiltere’dir. Özellikle Orta Doğu coğrafyasındaki sinsi planları ve uygulamalarıyla İngilizler, bölgede nefret duyulan bir güç konumuna gelmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nu kandırarak Kıbrıs adasını ilhak eden İngiliz sömürgeciliği, ülkesinden binlerce kilometre uzakta olan bir adada egemen üsler elde ederek ne derece sinsi bir sömürgeci güç olduğunu kanıtlamıştır.

Türk Kurtuluş Savaşı’nda Yunanlıları silahlandırarak ve Ermeni güçlerini de bunlara dâhil ederek Türkiye’ye savaş açan işgalci İngilizler, bugün Irak’ta bağımsız bir devleti işgal altında tutan sömürgeci bir ülke konumundadır.

İngiltere’nin sömürgecilik deneyimi o kadar güçlüdür ki, Irak’ta işgal güçlerine karşı savaşan diremişçiler, bir süre sonra İngiliz oyunlarına gelerek kendilerine karşı savaşmaya başlamışlardır. İngiltere öylesine bir ülkedir ki, sömürgecilik yaptığı ülkelerden çıktığı halde bu ülkelerde ve bölgelere hiçbir zaman iç barış sağlanamamıştır.

İngilizler, üstün beyaz azınlığın (İngilizler) çoğunluğu (sömürülen ülke vatandaşları) yönetmesinin kuralını bulmuşlardır. Bunun yolu da ülkelerin ve toplumların birbirlerine düşman yapılarak iç çatışmalara sokulmasıdır. Bu açıdan, ayrılıklar yaratmak, farklılıkları keskinleştirmek ve nifaklar oluşturmak konusunda İngilizlerden daha akıllıca ve başarılı taktikler uygulayan başka bir ülke örneği yoktur.

Arap coğrafyasının bugün içinde bulunduğu karmaşa ortamının da sorumlusu olan İngilizler, yıllarca masum ulusları sömürerek refah toplumu olma ideallerini gerçekleştirmişlerdir.

Arap coğrafyasının sınırlarını cetvelle çizen İngiliz, bu ülkelerin hiçbir zaman barış içinde yaşayamaması için gerekli bütün girişimleri sürdürmeye devam etmektedirler. Bu açıdan, dünya barışının önündeki en büyük engellerden birisi, İngiliz usulü böl-parçala ve yönet taktiği olmuştur.

Başka ülkelerde teröristlere birkaç günlük sorgulamaları insan haklarına aykırı bulan İngilizler, kendi ülkelerinde teröristlere karşı 42 günlük sorgulamayı adil olarak görmektedirler. Bu bile İngiliz ahlakı ve ikiyüzlülüğün çarpıcı bir örneğidir.

Yakın zamanda eski başbakanları Tony Blair’i “ABD’nin fino köpeği” olmakla itham edenler de yine dürüst İngiliz basını olmuştur. Ülkenin en önemli haber kanalının istihbarat örgütüne çalıştığı ortaya çıkan İngilizler, dünyaya demokrasi, insan hakları ve adalet dersi vermeye çalıştıklarında çok komik olmaktadırlar.

Sözümüzü bitirirken, demokrasi şampiyonu İngilizlerin hala seçimle gelmeyen bir Kraliyet mensubu tarafından temsil edildiği ve Birleşik Krallık Devlet Başkanı’nın da Kraliçe olduğunu hatırlatmakta yarar vardır.

İskandinav ülkeleri, İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya ve İzlanda’dır. Bu ülkeler, kendi ülkelerinde demokrasiyi kurumlaştırdıklarına ve katılımcı demokrasi biçimiyle dünyaya örnek olduklarına inanmaktadırlar.

İskandinav ülkeleri, adalet konusundaki yaklaşımlarını, Eurovision şarkı yarışmasında en yüksek puanları kendi aralarında paylaştırarak göstermişlerdi. Bizim burada ele alacağımız ise İskandinav şımarıklığı ve ikiyüzlülüğüdür.
Daha önceki birkaç yazımda, Belçika Hükümeti ve adaleti ile bazı terör örgütleri arasında çok gizli anlaşmalar yapıldığını yazdığımda bu yazılarıma Belçika yetkili makamlarınca tepki gösterilmişti. Ancak, İskandinav ülkesi Belçika, terörü hala himaye etmeye devam ediyor.
Belçika’da Türk gençleri, teröre karşı protesto yapmak istemişler, bu gösterileri demokratik (!) biçimde yasaklanmış ve terör protestosu yapan Türk gençleri sert önlemler ile polis coplarıyla geri püskürtülmüştü. Teröre gösterilen hoşgörü, demokratik gösteri yapan gençlere gösterilmemişti.
Bir başka İskandinav ülkesi olan İsveç’in bugün dünyada milyonlarca insanın katledilmesine yol açan silah sanayi ile refaha kavuştuğunu bilmeyen yoktur. İsveç yönetimi, dünyanın geri kalmış ülkelerindeki diktatörlere en öldürücü kitle imha silahlarını pazarlayarak ülkelerinin refahını sağlıyorlar.
İskandinav ikiyüzlülüğünün örneklerini burada sıralamak için yeterli yerimiz bulunmuyor. Ancak, Avrupalı ikiyüzlülüğün İskandinav ülkelerinde fazlasıyla olduğunu da görmekten üzüntü duyuyoruz.

Dünyanın kara paralarının kasası olarak bilinen İsviçre, adaletsizlik ve zulüm üzerine refah oluşturmuş “güvenilir” bir ülke olarak değerlendiriliyor. Adaletsizlik ve kara para aklanması üstüne kurulu bir yapının demokratik ve uygar olduğu söylenebilir mi ?

İkinci dünya savaşında Almanlar tarafından katledilen Yahudi altınlarına el koyarak bir Avrupalı ahlakı örneği sergileyen İsviçre, dünyada en ahlaksızca işlerden elde edilmiş parları koruyan bir kara para organizasyonu rolünü üstlenmeye devam ediyor.

Asılsız Ermeni iddialarına karşı çıkmanın yasaklanarak bilimsel düşüncenin prangalandığı İsviçre, sözde tarafsız konumu olduğunu savunuyor. Ancak, en basit bir konuda bile düşünce özgürlüğüne bile tahammül edemiyor.

İsviçre, tarafsız bir ülke olmaktan çok, çağdaş korsanların nereden kaynaklandığı bilinmeyen paralarının ve servetlerinin kasalığı rolünü üstlenmiştir. Bu yönüyle, vahşi ve illegal kapitalizmin bankası olarak değerlendirilebilir.

İsviçre, Avrupa ülkeleri arasınsa vatandaşlık konusunda en sıkı koşullar uygulayan ülkelerden birisi. Eylül 2006’da yeni yabancılar ve iltica yasası, ülkedeki demokratik kurum ve kuruluşların karşı çıkmasına ve 170 bin imza toplamalarına rağmen referandum ile %70’e yakın bir oyla kabul edildi ve yasalaştı. Ülkenin en değerli aydınları, sendikaları ve demokratik kuruluşlarının ırkçı yasa olarak nitelendirdiği yabancılar ve göçmenler yasası, İsviçre’nin yüz karalarından birisi olarak değerlendirilmiş ve ikiyüzlülükte sınır tanımayan diğer Avrupa ülkelerine de güzel örnek oluşturmakta gecikmemiştir.

Irkçılığın giderek yaygınlaştığı İsviçre’de aşırı sağcı ırkçı parti İsviçre Halk Partisi giderek tabanda destek buluyor. Geçtiğimiz günlerde Brezilyalı hamile bir avukat bayanı kaçırıp işkence yapan ırkçı parti yandaşları, ırkçılığın ne dereceye geldiğinin bir örneğidir.

İsviçre, tarafsız ve bağımsız bir ülke kimliğinde görünse de yoksullardan ve sömürülen ülkelerden yana değil, senginler ve gelişmiş ülkelerden yana taraf olduğunu defalarca ortaya koymuştur.

Haksız ve adaletsiz yollarla edinilen kaynaklara jandarmalık yapan bir ülkenin, İsviçre’nin, insan haklarından, adaletten, eşitlikten ve demokrasiden bahsetmesi söz konusu olabilir mi ? Hele bu konuda başka ülkelere ders vermeye kalkışmasından daha traji-komik bir durum olabilir mi?

Bir süredir Avrupa ülkelerinin ikiyüzlü tavırları ve güvenilmez politikaları üzerine bir dizi yazı kaleme alıyorum. İkiyüzlü batı uygarlığının sorgulanmasının, gerçek aydınların temel sorumluluklarından birisi olduğunun altını çizmiştim. Bugün, ikiyüzlü Avrupa’nın son örneği olarak Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni yazacağım.

Yunanistan, kurulmasından başlayarak tarihinin her döneminde İngiltere başta olmak üzere diğer emperyalist ülkelerin oyuncağı olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda İngiliz oyunlarının parçası niteliğinde piyon olarak Anadolu topraklarına sürülen Yunan ordusunun savaşı kaybettiği halde daha sonraları nasıl topraklarını büyütmeye devam ettiğinin ardında yatan neden de Yunan ulusu ve dünyanın değişik bölgelerindeki Rumların emperyalist maşası olmaya devam etmesiyle yakından ilişkisi vardır.

Türkiye’yi AB bütünleşme sürecine bir türlü dâhil etmeyen emperyalist güçlerin Yunanistan’ı ve son olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimini AB üyesi yapmaları, batı’nın ikiyüzlülüğünü gösteren önemli örneklerdir.

Avrupa modernleşme (!) projesine dahil olduğu halde Türk ve diğer azınlıklara çağdışı bir kuşatma halinde yaşama olanağı sunan Yunanistan, iş diğer ülkelerdeki Rum azınlıklara gelince aslan kesilmektedir. Yunanistan’daki Türk azınlığa uygulanan insanlık dışı baskılar, halen bugün de ağırlığını çok büyük ölçüde sürdürmektedir.

Yunanistan ve Kıbrıs Rumları, tarihinin her döneminde her konuda iç içe olmuşlardır. Bugün AB üyesi bir bağımsız devlet kimliğinde görülmesine karşın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde Yunan bayrağının asılı olmadığı bir GKRY bayrağı bulma olanağı olmadığı gibi, GKRY milli marşı da halen Yunan milli marşıdır. Bu iç içelik, dış ve iç politikalarda da kendini bütün ağırlığıyla hissettirmektedir.

Bütün dış politikasını Türk düşmanlığı ve Kıbrıs’ın Helenleştirilmesi üzerine kuran Rum-Yunan ikilisi, çağdaş ve modern bir devlet olma noktasına asla gelememiştir. Yunan ve Rum tarih kitaplarında Türk düşmanlığının vardığı boyut tüyler ürperticidir.

Bağımsız bir devleti emperyalist güçlerin maşası olarak işgal etmeye kalkan Yunanistan, bugün tarihiyle yüzleşmiş midir ki, Türkiye’ye tarihle yüzleşme çağrıları yapabilmektedir. Türk azınlığı asimile etmek için her yolu kullandığı halde, Türkiye’deki Rum azınlığın hakları peşine düşebilmektedir.

Bugün Avrupa uluslarının çoğu, Türkiye’den ve Türklerden tarihi rövanşlarını almak uğruna Türk karşıtı bütün politikaları ve bu arada Yunan-Rum çıkarlarını tavizsiz desteklemektedirler. Batılı ülkeler ve özellikle Rum-Yunan ikilisi, her konuda ayrı düştükleri Ruslar ile Türk düşmanlığı konusunda aynı kulvarda mücadele yapmaktan da geri durmamaktadırlar.

İkiyüzlü Avrupa ulusları, ne yazık ki, AB projesini çağdaş ve modern bir bütünleşme projesi niteliğine asla dönüştüremezler. Yaşanan pratikler de bunun somut göstergesidir.

Bugün AB rüyası uğruna bütün varlığından vazgeçmeye çalışan soytarıların anlayamadığı bir gerçek var. AB, bir ekonomik entegrasyon (bütünleşme) projesidir. Siyasal bir entegrasyona bir türlü dönüşemiyor. Bir AB Anayasası hazırladılar, bir türlü üye ülkelere kabul ettiremediler. AB ülkelerinde bile ulusal kimliğin ve ulus-devletin korunması konusunda bir direnç baş gösterdi. Bu nedenle, AB’nin geleceği konusunda tartışmalar yapılmaya başladı.

AB’nin dış politikasını üye devletler belirliyor. Üye devletleri ilgilendiren alanlarda dış politikada üye devletin aleyhine bir karar alındığını görmezsiniz. Bu nedenle, Rum-Yunan ikilisinin Türklere yönelik kararlarda başrolde olduğunu unutmamak gerekir. Bu nedenle, AB’nin öncülüğündeki ve hakemliğindeki her çözüm, Rum-Yunan çözümü olacaktır. Bunu bilmekte yarar vardır.

AB’nin din eksenli bir entegrasyon olmadığını kanıtlayacak hiç bir delil gösteremezsiniz. AB içindeki bazı güçlü siyasal gruplar, AB’nin bir Hıristiyan birliği olduğunu açıkladılar. Bunu duymazlıktan gelmek, bu gerçeği değiştirmiyor. Bugün dinin ülkelerin ve toplumların yaşamındaki rolünü görmezden gelmek, ham hayalcilik yapmaktan başka bir anlam taşımaz. AB büyüme sürecinde Hıristiyan kültürün başka bir dinsel kimliğin ağır bastığı üye adayı yeni bir ülkeyi bağrına basması asla düşünülemez. Pratik de bunu kanıtlamıyor mu ? Ne yazık ki, bu gerçekle yaşamak durumundayız.

AB entegrasyonunda Almanya, Fransa, İngiltere ve bir ölçüde de İtalya-İspanya temel karar mekanizmasıdır. Pratikte ise Almanya ve Fransa’nın karar alma sürecine hâkim olduğunu görürüz. Bu süreçte hem nüfus, hem de genç işgücü olarak bu iki ülkenin egemenliğini tehdit edecek bir yeni ülkenin AB bütünleşmesine dâhil edilmesi hiç de kolay değil. Bence, imkânsız. Bu nedenle, Almanya-Fransa’nın egemenliğindeki bir AB bütünleşme sürecinde Türkiye’nin yer alması, koskocaman bir hayaldir.

Bütün bu gerçekler ortada dururken, çıkıp da AB bütünleşmesi sloganları atmanın gereği var mıdır? Eğer AB fonlarından besleniyorsanız, kendi ülkenizin ulusal çıkarları umurunuzda değilse, dönek, liboş, entel dantel kimlikle AB’ci güçlerden yemleniyorsanız ve ülkenizin geleceği sizi ilgilendirmiyorsa, söyleyecek bir sözümüz yok. Ancak, ülkenin aydınlık geleceği, ekonomik ve demokratik gelişme, halkçılık, gerçek solculuk ya da gerçek milliyetçilik adına sakın ola ki, AB’cilik yapmayın. Komik olursunuz.

İşte bu nedenlerle Sevgili Dostlarım, AB ülkelerindeki ikiyüzlülüklerden örnekler veren bir dizi yazı kaleme aldım. Bu yazılardan üç beş AB’ci ve işbirlikçi rahatsız olmuş olabilir. Birkaç tepki maili ve mesajı aldım. Ancak, onlarca destek ve tebrik mesajının yanında işbirlikçilerin tepkileri çok sönük kaldı. Bunun da bilinmesini istiyorum.

670570cookie-checkİkiyüzlü Avrupa

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.