her gittiğimde
içimde anıları
kokuları, tadları uyandıran
şehirlerim oldu benim
kimi zaman beni
sıcacık koynuna alan,
kimi zaman da
sokaklarında
aç bir it gibi titreten şehirlerim,
bunlardan biri
Kopenhag
yaşamımda en önemlisi
evim diyebildiğim
avucumun içi gibi bilip
tanıdığımı sandığım
ama hep yanıldığım
sanki hayat boyu
nikahlım,
karım kahrım, aşk nefret
ilişkisi yaşadığım göz ağrım,
dönüp dolaşıp geleceğim
kürkçü dükkanım
kara bulutlar bürümüş
yine başını,
bu ne kasvet
ne bu kasavet
haydi gidiyoruz dedi
gecenin bir vakti, bir dost
seni bir yere götüreceğim
yeni burası dedi, bilmezsin
izbeeee …..
izbe mi izbeeee
izbe ne kelime,
böyle yer görmedim asla önce
alt kat kerhane,
Somali camii orta kat,
üst kat meyhane
üste çıktık biz
içeride vıcık vıcık bir samimiyet
herkes birbirini tanıyor belli,
şarkıcı çocuk Uygur
hafif aksanlı da olsa,
güzel mi güzel Türkçesi
laf atılıyor masalardan,
kadınlar laf atan
sevgilim burada diyor çocuk, olmaz
Çinli bir kız sevgilisi
minicik
gülerek seyrediyor olup biteni
hiç bir şey anlamıyor garip, belli
laf atan kadınların yanında
erkekler de var
onlar da mı Türkçe anlamıyor,
ben mi anlamıyorum yoksa
olup biteni
rakılar geliyor
beyaz peynir, turşu
bir de cacık,
hepsi bu
İran azerisi bir kadın sahnede
yıkılıyor ortalık,
kirli bir loşluğu yansıtarak
tepemizde dönüyor
küçük ayna kırıklarından
aptal bir küre
masamıza geliyor kadın
elinde mikrofon,
dekolte giyinmiş
kocaman memeleri
balamlar, menemler dökülüyor
şuh dudaklardan
bu kadar vıccık bir Azerice
duymamıştım hiç daha önce
sonra Kürtçe, Farsça, Türkçe, Arapça
dilden dile geçiyor kadın,
her dilde aynı vıcıklığı
nasıl beceriyor
şaşıyorum,
her yeni dilde
yeni tipler fırlıyor sahneye,
ortak bir özellikleri var
zayıf yok yahu burada
herkes şişman
hepsi, Botero’nun tombulları gibi sevimli,
herkes bir Botero figürü sanki bu akşam
kıvırıyorlar karşılıklı,
seksi buluyorlar birbirlerini de
belli…
mutlular
kıvrım kıvrım kıvrılıyor
omuzlar, kollar
bıngıl bıngıl göğüsler,
kımıl kımıl kalçalar
neden mutsuzum ben böyle sahi
Botero ustanın tablolarında
iri kalçalı
iri memeli
kadınların arasında
sıkışıp kalan
o küçük adam
ben miyim yoksa ?
bu mu bana
bu akşam biçilen rol,
neden mutsuzum böyle
söyle Kopenhag,
söyle
bilmediğim bir dilde söylüyor şarkısını kadın
içten mi, yapmacık mı gülümsemesi
orospusu olmuş mesleğinin,
hiç açık vermiyor gözleri
bu sıcacık
bu sevimli
bu vıcık vıcık ter kokusunun içinde
kocaman memelerini
burnuma dayıyor neredeyse
bir Almadovar filminden
fırlayıp gelmiş bu
şarkıcı kadın
keskin mi keskin
bir parfüm sürmüş olsa da,
duyuyorum terinin kokusunu
tepemizde dönen
aynalı küredeki gibi
küçük aynalardan bir elbise giymiş,
mini etek bile
tesettür yanında mübarek
tombul bacaklarında
örümcek ağlı file bir çorap
aklınca vamp takılacak,
pörtlemiş
yağları fırlıyor
örümcek ağları arasından
ve görünüyor en olmadık yerleri …
nasıl da eğleniyor herkes,
nasıl da mutlu
ben neden eğlenemiyorum
neden böyleyim sahi ?
koca koca memeleriyle
koca koca kalçalarıyla
bütün tabloyu kaplıyor kadınlar,
çocukluğumdaki gibi tıpkı
bu kadar şişman, sıcak
sevimli ve bıngıl insan
arasında
sefil ruhum
bu akşam,
üşüyorum
ve ısıtamıyor beni
hiç bir şişman
sıcak olur diye bilirdim oysa şişmanlar
öyle denmişti bana
çocukken yani,
öyle kalmış aklımda
korkuyorum,
severdim oysa şişmanları ben
yani çocukken,
boğuyor bu ter kokusu, bu parfüm beni
evet evet
ben
bu gece,
Kolombiyalı usta Botero’nun
o iri kalçalı, iri memeli
kadınlarının arasında
sıkışıp kalmış
o küçük adam,
küçücük adam
benim o işte
ben,
burada
nasıl da yalnızım
bu gece…