Mutsuzluklarımız

Şiirler ve şarkılar yarım kalmış mutsuz aşkları anlatırlar. Çok zaman bir giden vardır bir de gidenin arkasından bakan vardır. Giden ne diye gider neden kalmaz? Sonu mutlu yollara çıkan aşk sanki aşk olmaktan çıkar da ondan mı? Aşk denince mutsuzluklar geliyor aklımıza. Aşkın özünde sinsi ya da yarı açık bir yıkıcılık vardır. Aşka adımını atan kişi mutsuzluğunu kendi elleriyle örer. Yaşamın birçok alanında olduğu gibi aşkta da katlanmayı bir sanat durumuna getirebilmeliyiz. Yedi Bilgeler’den Bias şöyle der:“Mutsuzluğa katlanamamak mutsuzluktur.” Mutsuzluğa katlanmak mutluluktur diyebilir miyiz? Mutsuzluğa katlanmayıp da ne yapacağız? Mutsuzluğa katlanamamanın karşılığı Bias’ın da belirttiği gibi derin bir mutsuzluk olacaktır. Mutsuzluğa katlanamazsak iyice mutsuz oluruz. Mutsuzluğu bir yandan sineye çekmek öte yandan etkisiz kılmaya çalışmak var. Kurtuluşun yolu bilgelikten geçiyor. Bizi kimse mutsuz etmiyor, biz kendimizi mutsuz ediyoruz.

Aşkın getirdiği mutsuzluğun dışındaki mutsuzluklar daha çok bizim bilincimizde bir türlü yenemediğimiz zayıflıklarımızın ürünüdür. Kolaya kaçmışızdır aldırmamışızdır ilgilenmemişizdir… Yakınlarımızdan kaynaklanan mutsuzluklarımızda özellikle kolaycılığımızın aldırmazlığımızın ilgisizliğimizin payı büyüktür. Çocuğumuzun karnı tok sırtı pektir. Onun bir duygu açlığı içinde olduğunu sezemeyiz ya da düşünmek istemeyiz. Bizim hiç vaktimiz yok ki. Öte yandan onun her istediğini yapıyoruz, her dileğini yerine getiriyoruz. Biz böyle yaptıkça o nankörleşiyor. Aşktaki mutsuzluklarda bile bizim payımız olmalı. Tamam mutsuzluk aşkın özyapısında vardır ama bu özyapı mutsuzluğuna eklenen mutsuzluklar yok mu? Bir şeyleri elde edince rahatlamışızdır. Kadının bizden cinsel anlamda hoşnut olması gerekir. İki elim kanda olsa, gece arkadaşlarla meyhane muhabbetini uzatıp sabaha karşı eve gelmiş olsam bile onu okşamadan yatmıyorum derken içimiz rahattır. Onun da bir bakıma içi rahattır, boşvermiştir artık. Hatta belli bir dinginlik aşkın geriliminden daha güzel değil mi? Çocuklar büyür, yaşlılar hastalanır, birileri ölür birileri kalır derken bir de bakarız ki elimizde mutluluk adına hiçbir şey kalmamış.

Mutsuzlukları yabana atmayalım. Mutluluklardan çok mutsuzluklardır insanı kendi üzerine yaşam üzerine her şey üzerine düşündüren. Geçenlerde televizyonlardan birinde bir yaşam uzmanı kardeşimiz esip savuruyordu: mutsuzluklar insanı olgunlaştırır ve giderek onu daha da insanlaştırır diyenlere, güçlükler adamı adam eder diyenlere veryansın ediyordu. Ne diyelim! Bilmeden konuşan da çok: gene televizyonda bir beyefendi geçenlerde XIX. yüzyıl duyguculuğu diye bir şeyi diline doladı ve onu dilinin döndüğünce aşağıladı. Ona birileri XIX. yüzyıl duyguculuğu diye bir şeyin olmadığını, duyguculuğun bir yüzyıl gerilerde kalmış olduğunu anlatsa? İşte bir mutsuzluk kaynağı daha: kendimizi uzmanların yanlış bilgilerinden koruyamıyoruz. Mutsuzluğun insanı adam ettiğine gelince, onun adam olmaya yatkın birinin üzerinde bazı doğruları duyurmak adına bazı yararları olacaktır. Eşek gelmiş eşek gidenler için durum değişiktir, mutsuzluk da içinde onları adam edecek bir güç yoktur. Aşkın getirdiği mutsuzluklarda buruk bir tat vardır. Bizi mutsuz eden sevgiliyi gözümüzde büyütürüz ya da hatta yüceltiriz. Bizi aşan bir varlıktır o. Onu aşkın bir güç gibi görüp hoş duygulara kapılmamız aşkın bir cilvesidir. Bütün mutsuzluklar aşktan gelsin. Bizim insanımız akıllıdır, aşkın da ele gelenini yani yararlısını arar. Hısım akrabanın yararlısı dostun yararlısı şiirin yararlısı siyasetin yararlısı dünürün yararlısı hatta felsefenin yararlısı olur da aşkın yararlısı olmaz mı?

Kötü yararın zararlarından kaçmak mutsuzluğa düşmemek açısından bir kolaylıktır. Mutsuzluğun kaynağında çok zaman mutsuz olma korkusu vardır. Sabah uyanır kendinizi mutsuz duyarsınız, gün boyu ben mutsuzum dedikçe kendinizi biraz daha mutsuz kılarsınız. Mutsuzluk genelde düşüncesizliğin ve onun yarattığı korkuların ürünüdür. Doğanın bize neler verebileceğini, dünyadan neler bekleyebileceğimizi iyi belirlersek mutsuz olmayız. Dümdüz ya da pürüzsüz bir yaşam bir düş bile değilken biz şu küçücük dünyamızda su katılmamış mutlulukların peşine mi gidiyoruz? “Rüzgarın sallamadığı ağaç yoktur” demiş atalarımız. Yaşamayı göze almak mutsuzluğun panzehiridir. Mutsuzluklar yoksa mutluluklar da yoktur. İnsan bir şeylerin peşine körlemesine takılırken mutsuzluğunu kendi elleriyle örüyor.

645360cookie-checkMutsuzluklarımız

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.