İngiliz kamuoyu artık inanmıyor

Herşey oldukça hızlı ve karmaşık gelişiyor. Tüm dünyada bütün dikkatler Ortadoğu’ya çevrilmişken ve İsrail bütün dünyanın gözleri önünde Lübnan’ı bombalamaya devam ederken,  bir anda İngiltere’de çok büyük bir terör saldırısı girişimi ortaya çıkarıldığı kamuoyuna duyuruldu.  Açıklamayı takiben ülkede güvenlik tehdidi alarmı en üst seviyeye yükseltildi. Londra Emniyet Teşkilatı’ndan yapılan açıklamaya göre, plan “daha önce eşi benzeri görülmemiş ve tahayyül edilemeyecek büyüklükte bir kıyım” yaratmayı hedefliyordu. Plan İngiltere’den ABD’ye gidecek 10 kadar uçağa el bagajıyla patlayıcı madde sokup uçakları havadayken infilak ettirmeyi öngörüyordu. Açıklamalar sonrasında “uluslararası terör” ve “terörizm” İngiltere’de bir anda yine gündemin ilk sırasına oturdu.  

İngiliz polisi bu kadar geniş çaplı olmasa da 7 Temmuz saldırılarından sonra, pek çok kez buna benzer operasyonlar düzenlemiş ve bu operasyonlarda da birçok Asyalı veya Müslüman görünümlü kişiyi gözaltına almıştı. Ancak bu gözaltılardan bir süre sonra nedense bu zanlıların hemen hepsi suçsuz oldukları tespit edilip salıverilmişti. 

Bu operasyonların birinde ise Brezilyalı bir elektrikçi geçen yılın Temmuz ayında Londra’yı kana bulayan saldırılardan hemen sonraki günlerde intihar komandosu sanılarak polis tarafından yanlışlıkla öldürülmüştü.  

Yine başka bir terör operasyonunda gözaltına alınan dokuz kişi arasında üç Türkiyeli’nin de bulunduğunı hatırlayacaksınız. Bir lokantada çalışan Bingöl, Kahramanmaraş ve Samsunlu oldukları belirlenen bu zanlılar da daha sonra suçsuz oldukları anlaşılmış ve serbest bırakılmışlardı.

Yine 2 Haziran sabahı Forest Gate semtinde düzenlenen bir başka baskın sırasında ise bu kez iki kardeş gözaltına alınmış ve bu sırada da 23 yaşındaki Muhammed Abdul Kahar omzundan vurulmuştu. Daha sonra bir hafta gözaltında kalan iki kardeş  de suçsuz bulunmuş ve haklarında  dava açılmamıştı.  

İngiltere’de 7 Temmuz saldırıları sonrası  düzenlenen bu ve benzeri pek çok operasyonlar incelendiğinde medyada açığa vuran ağır bir  “desinformasyon” kokusu da söz konusu. Bu koku  10 Ağustos tarihli operasyonlarda bir kez daha ortaya çıkıyor. Operasyonlar sonrası basında yer alan olgulara ilişkin bilgilerin kamuoyuna aktarılma şekli pek çok soru işaretini de gündeme getirdi. Yani  İngiliz basının olaylar karşısındaki geleneksel “şüpheci” ve  “asıl bilgiye ulaşma”ya yönelik haber verme konusundaki titiz yaklaşımı terör operasyonları söz konusu olduğunda  tümüyle “polisten gelen bilgilere inanma” ve  “kamuoyunu yanlış bilgilendirme” anlayışıyla ortaya çıktı. Yani basında yer alan haberlerde kamuoyunun aydınlatılması, onların doğru haber alma özgürlüğünün en geniş şekilde gerçekleştirilmesi ilkesiyle tamamen çelişmiştir.  Böylece İngiliz basını bu olaylardaki tutumuyla kamuoyunun aydınlatılmasına yönelik “informasyon” yerine, kamuoyunun şartlandırılmasına yönelik “desinformasyon”a neden olmuştur.

Hatta medya bunu yaparken o kadar ileri gitmiştir ki, İngiliz yetkililer basını “olayları fazla abartmama” konusunda uyarmak zorunda bile kalmıştır.

Neyse ki son olaylarda kamuoyu verilen bilgilere bu kez fazla itibar göstermemiş ve olgulara şüpheyle yaklaşmıştır.

Birçok İngiliz gerek canlı yayınlarda radyo bağlantılarına konuk olarak, gerek televizyon programlarına bağlanarak ve konuyla ilgili çeşitli web sitelerinde düzenlenen forum sayfalarına yorum göndererek bu düşüncelerini dile getirip, terörle mücadele adına yapılan bu operasyonlarda resmi yetkililerin açıklamalarına inanmadıklarını açık şekilde beyan etmişlerdir.

BBC’nin internet sitesindeki “Have Your Say” forumu bu duruma en güzel örneği teşkil ediyor.  Bu sitede görüşünü bildiren John Byng, şüphesini, “Ortada tuhaf bir durum var. Böyle bir tehdit olduğunu biliyorlardı, aylardır takipteydiler, ama en büyük silahlarını çekip bütün havaalanlarında panik yarattılar” diye belirtiyor. 

“Terör saldırısı olabilir” diyen D Kerr, “ama neden kimse bunun nedenleri üzerinde durmuyor. Sanki dikkatleri bilinçli olarak başka yönlere çekiyorlar gibi. İngiltere’nin yıllardır uyguladığı yanlış dış politika bunun asıl sebebi değil mi? Bu durum bu gün yaşadığımız sorunların kaynağını teşkil ediyor. Bunu unutmamalı ve bu politikadan vazgeçmek için liderlerimizi ikna etmeliyiz” şeklinde devam ediyor. “Terör saldırısı ihtimalini küçümsüyor değilim” diye yazan Byng ise, ”Ama başımın üzerinden şüphe bulutları hiç kaybolmuyor.  Kullandıkları taktik, bir vahşeti önleme girişiminden ziyade insanların yüreğine korku salma çabasını andırıyor…” diye yazısına devam ediyor. 

 “George Orwell’ın 1984 romanını ve sürekli korku temasını okumadınız mı?” diye soran bir kişi ise bu yaflananları ve “güvenlik paranoyası”nı eleştiriyor. 

“Gwcomment” imzasını atan bir internet kullanıcısı da, “Kriz yönetim flekilleri… bu sanki halkı daha fazla korkutma fikrine dayanıyor gibi…” ifadesini kullanıyor.  

Bir hatırlatma; ABD’nin Demokrat Parti’den Başkan aday adayı olan LaRouche’un, ABD Yönetimi’ne verdiği ve basında da yer alan bir raporu var. LaRouche, raporunda, Usame Bin Ladin”in 1996 yılının Temmuz ayında Londra’da bulunduğunu, tedavi gördüğünü, BBC ve The Independent gazetesine de sık sık demeç verdiğini yazmıştı. Aynı Usame Bin Ladin, 9/11 ile bafllayan ve bu gün hala devam eden olaylar zincirinin “tetikçisi” olarak biliniyor. 

649370cookie-checkİngiliz kamuoyu artık inanmıyor

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.