İNGİLTERE’DEN… Günlerin bugün getirdiği

“Sessizliğimizin, bugün boğduğunuz seslerden daha güçlü olacağı gün de gelecektir.”
Bu sözler Amerika Birleşik Devletleri’nin Şikago kentinde ‘8 saatlik işgünü hakkı’ için gösteri yaptıkları ve halkı devlete karşı kışkırttıkları iddiasıyla tutuklanan işçiler arasında bulunan İşçi Birliği Temsicisi (IWPA) anarşist sendikacı August Spies’e ait. Spies bu sözleri söyledikten birkaç saat sonra diğer işçi arkadaşlarıyla birlikte idam edildi.
Fırtınadan Sonra adlı romanında ‘8 saatlik işgünü mücadelesi ve 1 Mayıs’ın doğuşunu anlatan Howard Fast o günleri şöyle anlatıyor: Sonunda Kuzey – Güney savaşı bitmiş ve köleciliği savunan Güney yenik düşmüştü. Ama binlerce insan ölmüştü bu savaşın sonucunda.  Ve bir o kadar da sakat, yaralı, evsiz, işsiz savaş artığı vardı… Ama yetmiyordu. Kapitaliste daha fazla işçi gerekiyordu. Dünyanın dört bir yanından emekçiler akıyordu şimdi adı “fırsatlar ülkesi” olan bu topraklara.  Bir uçtan diğer uca demiryolları döşeniyordu… Bataklıklar, haşereler, verem, sıtma, tifo… kırıp geçiriyordu işçileri. En kötüsü de gün doğuşundan akşam karanlığına durmadan, dinlenmeden çalışmaktı. Güçlü kuvvetli erkekler bir iki ayda eriyip bitiyor, işten atılıyor, açlığa ve hastalığa terk ediliyorlardı. Demiryolunun her kilometresi onlarca insan cesedi yutuyordu…

Demiryolunun geçtiği noktaların yanı başında fabrika yapıları, maden ocaklar, mezbahalar bitiveriyordu. İnsan cesetleri üzerinde yükseliyordu sistem. Erkekler, kadınlar, çocuklar öğütülüyordu buralarda. Patronun baraka kiraları, dükkanları, mağazaları, barları, tekrar yutuyordu işçiye verdiği ücreti…”
Howard Fast, Amerika İç Savaşı’ndan sonra yeni işçi sınıfının doğuşunu bizlere bütün heyecanıyla anlatırken şöyle yazıyor: “…on yıl sonra Chicago tanınmaz haldeydi. Boydan boya demiryolu döşenmişti. Güneyden kömür, kuzeyden demir, göllerde ise keresteler taşınıyordu…Ve sayısız kulübelerle fabrikalar kalıp gibi bir biri ardından serpiliyordu oraya buraya. İşte güç, başarı, servet sınırsız enerji ortaya çıkmıştı. Batıdaki tepelerden at arabalıların yanı sıra, sığır sürücüleri de gelmişti. Doğu’dan, Güney’den, Batı’dan, denizlerin ötesinden, yüz binlerce işçi, çaresiz insan, Yankeeler, anarşistler, Almanlar, İrlandalılar, Slavlar, Bohemyalılar, Yahudiler, Polonyalılar, Ruslar, hayatta kalabilmek için dişlerini tırnaklarına geçirmiş insanlar akıyordu kente. Dört milyon siyah köle yoktu artık Güney’de. Ama 20 milyon ücretli köle vardı bunun yerine..
Tıpkı Güney Amerika’da olduğu gibi, Chicago’da da genç bir işçi sınıfı çıkıyordu ortaya.  Sınıf bilinci yoktu henüz, sendikasız, dağınık ve güçsüzdü. Önce grev yapıyor, daha sonra adını öğreniyordu grevin. 1877’de ilk büyük grevini yaptığında da, yeni bir işçi hareketi doğurduğunu bilmiyordu. Önce bir yerde işi bıraktı demiryolu işçileri. Sonra, başka yerler onu izledi. Ve neredeyse demiryolu yapımı durdu. On binlerce işçi, bu grev için yaptıkları bir miting sırasında tanıdılar Albert Parsons’u. “Ekmeği özgürlük, sütü bağımsızlık olan”lara seslendi Parsons konuşmasında…”
Böylece Amerika’nın Şikago kentinde ortaya çıkan ‘8 saatlik iş günü hareketi’ kısa sürede tüm ülkeye yayılarak yüz binlerce işçinin desteğini aldı. 1 Mayıs 1886’da Şikago’da yapılan greve on binlerce işçi katılmıştı. O günkü grevin temel sloganı şuydu: “Sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse!”
Şikago’da yayınlanan şehir gazetesi o tarihte, “fabrika ve imalathanelerin uzun bacalarından duman çıkmıyor ve her şey Sebt Günü (Musevilerin çalışmadığı Cumartesi günü) gibiydi. O günkü grev, Şikago’yu adeta felç etmişti. Kentte hayat durmuş ve tüm fabrikalarda işi durduran grevci işçiler miting meydanlarına doluşmuştu. İşçiler, Central Labour Union (CLU)’un düzenlediği mitinge katılan August Spies’in konuşmasını dinlediler. Spies, işçileri bir arada durmaya ve patronlara karşı direnmeye çağırıyordu.
3 Mayıs günü McCormick Harvester Fabrikası’nın grevdeki bin 400 işçisi, grev kırıcılarının üzerine yürüdü ve polisin saldırısına uğradı. Olaylarda polis kurşunlarına hedef olan altı işçi öldü ve onlarcası da yaralandı. Chicago işçi önderleri, katliamı protesto etmek ve 8 saatlik işgünü hakkı için 4 Mayısta, Haymarket Meydanı’nda toplanma kararı aldı.  Konuşmacılar arasında işçi liderleri Albert Parsons, August Spies ve Samuel Fielden vardı. Konuşmalar yapılıp, miting dağılmak üzereyken meydana bir bomba atıldı. Olaylar sonucu 6 polis ve 10 işçi öldü ve yüzlerce işçi de yaralandı.
Önceden planlanan olaylar sonucu, sendikalar, partiler, sosyal kulüpler basıldı, sosyalist gazeteler kapatıldı, onlarca sendikacı ve işçi tutuklandı.  Tutuklananlar arasında Albert Parsons ve August Spies de bulunuyordu.  Yargılama sonucunda Albert Parsons, August Spies, Louis Lingg, Michael Schwab, George Engel, Samuel Fielden, Adolph Fischer Haymarket’e bomba attıkları suçlamasıyla idama mahkûm edildiler.
“Darağacında dördü de yiğitti, Spies sehpasından haykırmayı başardı: ‘Öyle bir zaman gelecek ki,’ diyordu inançla, ‘bizim suskunluğumuz, sizin bugün ipe çektiğiniz seslerden daha güçlü olacaktır!
11 Kasım 1887. Asıldılar. “Bu kentte tek kişi mutlu değil bugün…”

“…Amerika, böyle bir cenaze görmemişti daha. Öğrenciler, öğretmenler, avukatlar, yargıçlar, köylüler, denizciler, işçiler, işçiler, işçiler… Artık belinin kırıldığını sandıkları işçiler doğrulmuş, deniz olmuşlardı. Suskun bir deniz. Spies’in sözleri gibi: “Bizim suskunluğumuz…”
İşte tam 122 yıl önce Chicago’da kopan bu fırtına dünya emekçilerine ilham kaynağı oldu ve o tarihten bu yana  1 Mayıs İşçi Bayramı olarak Amerika kentleri dahil olmak üzere Londra, Glasgow, Paris, Madrid, Barselona, Valencia, Seville, Lizbon, Kopenhag, Brüksel, Budapeşte, Berlin, Prag, Turin, Cenevre, Lugarno, Varşova, Viyana, Marseille, Reims, Amsterdam, Stockholm, Helsinki, İstanbul gibi tüm büyük şehirlerde işçiler tarafından aralıksız kutlanıyor. 

 

650210cookie-checkİNGİLTERE’DEN… Günlerin bugün getirdiği

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.