Londra’da havalar aniden soğudu, birkaç gündür güneşli sabahlara uyansak da sokağa adım atar atmaz soğuk adeta insanın yüzünü ısırıyor. Hele akşamları kış saati nedeniyle 4.30 gibi karanlık bastırdığında soğuk daha da dayanılmaz bir hale dönüşüyor. Meteoroloji uzmanlarının son yılların en soğuk kışının beklentisi içinde olduğu bu yıl, birçok insanı şimdiden korkutuyor. Geçen yıl görece yumuşak bir kış geçiren Britanya da 20 bin yaşlının kış koşullarına yenik düşerek yaşamını yitirmiş olması nedeniyle bu yıl bu rakkamın artmasından ciddi bir biçimde endişe ediliyor.
Dün sabah kahvaltı haberlerinde BBC ekranlarında karşıma çıkan bir röpörtaj beni ciddi bir biçimde sarstı. Kısacık bembeyaz saçları, itinalı giyimi ile koşullarını izleyici ile paylaşan 69 yaşındaki emekli bir öğretmen, incinmiş gururunu kırık dökük tebessümü ile örtmeye çalışırken ortaya çıkan tablo düşündürücüydü. Londra da yaşadığı kiralık konutta merkezi bir ısıtma sistemi olmadığından iki minik elektrik sobasını odadan odaya gezdirerek ısınmaya çalışan bu emekli hanım, elektrik faturalarının yükü nedeniyle çoğunlukla yatakta kalmayı yeğlediğini ya da küçücük mutfağına kapandığını utangaç bir biçimde dile getirirken, koşullarını “hücrede yaşamak” olarak tanımlıyordu.
Büyük Britanya ne yazık ki konu emeklilere geldiğinde “büyüklüğünü” ortaya koyamaz durumda. Düşük emekli maaşları yıllarca bu ülkeye hizmet ettikten sonra huzurlu bir sonbahar hayal eden emeklileri iyi yaşatmaktan çok uzak. Özellikle dünyanın en pahalı kentlerinden birine dönüşmüş Londra da hayat, özellikle emekliler için daha da zor. Sosyal hakların çok gelişmiş olduğu bu ülkede varolan olanaklar da ne yazık ki sorunları çözmeye yetmiyor. Ortalama yaşam beklentisindeki artışa paralel olarak emeklilerin sayıları giderek artarken, devletin yükü de aynı ölçüde artmaya devam ediyor. Hükümet bugün yaptığı bir açıklama ile emeklilik yaşını 65’den 67’ye çıkartacağını duyurdu. Muhalefet partisi de bir süredir emekli maaşlarının artırılması için hükümete çağrı yapıyor.
Ancak politik arenada yaşananlar gerçekleri değiştirmiyor ve hayatın dayatması insanları kendi çözümlerini üretmeye yöneltiyor. Son yapılan araştırmalar Britanya da “3G” (three generations) olarak tanımlanan büyükanne/büyükbaba, çocuklar ve torunlar olmak üzere üç neslin birarada yaşadığı ailelerin sayısının hızla çoğaldığını ortaya koyuyor. Şu anda “3G “ ailelerin sayısı bir milyonu geçmiş durumda. Yılda 11 bin pound gibi bir emekli maaşı ile hala mortgage ödeyip, gideren artan vergi, ısınma giderleri gibi harcamalarla boğuşmaktansa varolan finans kaynaklarını çocuklarına aktararak büyük bir aile olarak yaşamak yaşlılar için olduğu kadar yetişkin çocuklar için de cazip olabiliyor. Özellikle çok çocuklu aileler için evde anneanne/dedelerin varlığı güvenilir ve ücretsiz çocuk bakımı anlamına gelirken yine eğitim çağında birden fazla çocuğu olan aileler için de büyüklerin aileye katılması özellikle eğitim masrafının dedeler/anneannelerce paylaşılmasına imkan tanıyor.
Kısacası bir zamanların gözbebeği çekirdek aile artık eskisi kadar gözde değil. Yapılan istatistikler ABD’de de varolan ailelerin sadece yüzde 7’sinin çekirdek aile tanımına uygun olduğunu ortaya koyuyor. Görülen o ki çekirdek ailenin çözülüşü salt Britanya’ya özgü değil. Geçtiğimiz günlerde bu konuda gözüme ilişen bir başka yazı da Selda Tosun uskan namıdeğer sarıkızın babasının onlarla birlikte yaşamaya başlamasının ardından, sabah kahvaltı masası başında çaya eşlik eden sohbetlerinden bahsettiği, büyük aile olmanın keyifini dile getirdiği yazısıydı. Onu okuduğumda annemle karşılıklı laflamayı ne kadar özlediğimi bir kez da farketmiştim. Bir İskoç gazeteci de bu gelişmeleri bir zamanlar televizyonları sevilen dizisi “Waltonlar’a benziyoruz giderek” diyerek özetlemiş. O kocaman, onbir kişilik Walton ailesini hangimiz sevmemiştik ki?