Potpori

Yazacak, konuşacak o kadar çok şey var ki, bu haftaki yazım için konu seçmekte oldukça zorlandım. Sonunda tek konu yerine birkaç konuya birden değinmeye karar verdim. Yani bu hafta okurlarıma bir potpori sunuyorum.

Kopenhag Fiyaskosu

Geçtiğimiz hafta Kopenhag’da toplanan Birleşmiş Milletler İklim Zirvesinin sonucuna şahit olduk. Dünyanın ağır topları önceden tahmin edildiği gibi bencil bir şekilde tüm dünyamızı değil, kendi ülkelerini ön plana çıkararak büyük bir fırsat kaçırdılar ve Kopenhag Zirvesinin fiyaskoyla sonuçlanmasını sağladılar.

Zirveye 194 ülke katıldı ama esas pazarlıklar dünyayı en fazla kirleten iki ülke liderleri arasında yapıldı. Amerika Birleşik Devletleri ve Çin liderlerinin, tüm ülkeleri, öncelikle kendi ülkelerini bağlayıcı yasal önlemler alınmasındaki başarısızlıkları zirvenin sonunda çok etkisiz kararların çıkmasına yol açtı. Bu iki ülke liderleri zirve sonunda yüzleri hiç kızarmadan zirveyi başarılı bulan ve alınan kararları önemli ilk adımlar olarak niteleyen açıklamalar yaptılar. Tabii Angela Merkel gibi diğer önemli aktörler da geri kalmayıp dünyanın gözünü boyamaya yönelik saçma açıklamalar yaptılar. Başarılarını kutlamak için Dom Perignon şampanyası patlatmadıkları kaldı. Belki de onu da yaptılar da benim gözümden kaçtı!

Zirvenin en trajikomik anekdotu Bangladeş Başbakanı Sheikh Hasina’nın zirve üzerindeki övücü sözleri oldu. İklim değişikliklerinin monitorluğunu yapan Germanwatch örgütünün zirvenin ilk haftasında açıkladığı rapora göre Bangladeş 1990 ile 2008 yılları arasında iklim değişikliklerinden en kötü şekilde etkilenen ülkeler arasında ilk sırayı alıyordu.

Tülay Gören Davası

Geçtiğimiz hafta kızı Tülay Gören’i bir töre cinayetine kurban etmekten sanık baba Mehmet Gören suçlu bulundu ve bu hazin dava sonuçlandı. En az 22 yıl hapis yatacak olan baba da kızı Tülay, on yıl sessiz kalmaya zorlanan anne ve kızkardeş gibi çağdaş dünyamızda yeri olmaması gereken ilkel törelerin kurbanı. Kadınlarımız töre cinayeti, namus cinayeti, ev içi şiddet, ayırımcılık seksizm gibi ilkelliklerin kurbanları olmaya devam etmekteler.

Dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan kadınların durumu da Türkiye’de yaşayan kadınlardan pek farklı değil. Feministing.com web sitesine bir göz atarsanız bunun birçok örneklerini göreceksiniz.

Londra’da faal olan Göçmen İşçiler Kültür Derneği (GİK-DER) Kadın Komisyonu verilerine göre İngiltere’de her yıl 17bin kadın şiddet mağdurudur. Bu statistikler gösteriyor ki kadınlarımız artık kendilerine yol gösteren (GİK-DER), İMECE, İngiltere Türk Kadın Platformu gibi etkili kadın derneklerimizin sayesinde artık sessizliklerini bozmaya ve haklarını aramaya başladılar. Bu derneklerimizi yürekten kutlarım. Onların tüm toplumumuz tarafından desteklenmesi gerekir. Ancak her seferinde tekrarladığım gibi en fazla eğitime, beyin yapılarını değiştirmeye gereksinimi olan erkeklerdir. Bu gerçekleşmediği sürece Tülay gibi nice genç kızlarımız ilkellik kurbanı olmaya devam edeceklerdir.

21 Aralık

21 – 25 Aralık her yıl KKTC de Şehitler Hafatsı olarak anılır. Bu günler arasında Kanlı Noel diye adlandırılan 21 Aralık 1963 tarihinde başlayan olaylar sonucu ve daha sonraki yıllarda şehit olanlar türlü etkinliklerle anılırlar.

Bu etkinlikler, Kıbrıs sorununun 1974 de değil, 1963de başladığını dünyaya göstermek bakımından önemlidir. Çünkü bunu bir türlü anlatmayı beceremedik. Ama bu etkinliklerin barış ve çözüm karşıtı olanlar tarafından ard niyetli olarak kullanılmadığını kimse bana söylemesin. Etkinliklerde yapılan kin ve nefret kokan konuşmalar, her yıl gazetelerde, dergilerde, TVde gördüğümüz grafik vahşet fotoğraflarını kullanarak varolan statükonun devamı, yani çözümsüzlük çözümdür siyaseti savunuluyor bu çözüm karşıtları tarafından. Hiç kimse de banyoda vahşice katledilen eşini, çocuklarını her yıl yayınlanan fotograflarda tekrar tekrar görneye zorlanan binbaşının ve onun gibi yüzlerce insanın acısını düşünmüyor. Bırakın da bu cefakar aileler kayıplarını kendi diledikleri şekilde ansınlar. Tüm medyanın gözü önünde, Facebookda değil.

Hayatları zamansız bir şekilde sonlanan insanlarımızı kimin unutacağı sanılıyor? Ama unutulmaması gereken bir şey var. Kıbrıs sorununun kurbanı olan yalnız biz Kıbrıslıtürkler değiliz. Birçok Kıbrıslırum komuşularımız da aynı acıları yaşadılar. İnanmayanlar Sevgül Uludağ’ın kitaplarını, gazete yazılarını, araştırmalarını okusunlar. Niye kimsenin aklına tüm Kıbrıslılar için bir anma töreni yapmak gelmiyor?

Noél

Ve bir yıl daha hızla geçti ve Noél yine geldi çattı. Geçen gün Oxford Street’e gitme aptallığını yaptım. Bir saat içinde kendimi trene atıp gerisin geri eve döndüm. Noel öncesi insanlara acaip şeyler oluyor. Sokaklardaki, mağazalardaki insanların yüz ifadelerini inceledim. Vallahi çok ürktüm. Bunlar mı finans krizi içerisinde kıvranan insanlar?!

Ama haftalarca büyülenmiş gibi izlediğimiz (evet kabul ediyorum, ben de izledim) X Factor şarkı yarışması galibinin şarkısının pop listesinde birinci olamaması beni çok sevindirdi. Birkaç yıldır Simon Cavell isimli medya milyarderinin ve ITV Televizyon kanalının ceplerini dolduran bu programın birincisinin şarkısı Noél esnasında türlü manipülasyonlar sonucu pop listesinde birinci olur. Bu yıl sanatçıların liderliğinde ve Facebook’da yürütülen kampanya sonucu ‘Rage Against Time’ isimli grubun 1992 yılında çıkardığı hit şarkı ‘Killing in the Name’ isimli şarkı Internette 500bin satarak birinci oldu, ve Simon Cavell ve onun gibi kapitalistlere halk olarak hep birlikte bir ters zafer sembolü işareti vermiş olduk!

1081710cookie-checkPotpori

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.