Ruhumuzu esir alan sansür…

Paldır güldür geçen ve hızı yüzünden bir çok şeyi ıskaladığımız son 12 yılda, görünür olan ve hissettiğimiz en önemli olay, hatta tek şey “sansür”.

Önce hissedemedik.
Kuluçka dönemiydi herhalde.
Sonra kendisini göstermeye başladı.
Başbakanlık önünde yıllardır aynı görevi yapan gazeteci arkadaşlardan bir kısmı iktidarın hoşuna (!) gitmemeye başladı.
AKP hükümeti daha işin başındaydı, hizmet yapmaya çalışıyordu.

“Bu gazeteciler de çok oluyorlar artık” noktasına erken geldiler ve “akredite” muhabirlik sistemini sivil yönetim için devre soktular.

Biraz geriye gidince bu akreditasyonu anlamak daha kolay olur.
Sistem, Cihet-i Askeriye tarafından zaten işletiliyordu yıllardır.
TSK’nın nizamiyesinden içeri girmek, Pentagon’a, hatta Beyaz Saray’a adım atmaktan daha zordu.
Askerler yıllardır akreditasyon sistemini uyguluyorlar, olağanüstü dönemlerde ise kendilerine yakın, “apoletsever” ve “postal sesi”ne aşık,”darbe sevici” gazetecileri listeye alıyorlar, diğerlerini garnizon dışında tutuyorlardı.
Bu gazetecilere Batı dünyasında ve ABD’de “iliştirilmiş medya” deniyordu.
Askerin çizdiği şablona uyan, iktidarın siyasetine “uygun” yazılar yazan gazeteci takımıydı bunlar.
Sivil dünyada ise “yandaş”, “yalaka”, “liboş” gibi isimler yakıştırılıyordu.

AKP’nin Başbakanlıkta görevli muhabirlere uyguladığı sistemi “normal” görenler, bir süre sonra anlaşıldı ki, bu bir “gizli sansür” uygulamasının ilk adımı.
Bu adımı en katı biçimde Dışişleri Bakanlığında uyguladılar.
Sıra haliyle diğer bakanlıklara geldi.
Sonunda gazetecilere haber servisinin tek elden yapılması sessizce devreye sokuldu.
Kıytırık haberler konusunda bakanlar konuşabilecekti ama hayati konulardaki tüm haberler için “tek ses” ve “tek nefes” ancak Başabakan Erdoğan olmalıydı.

Yazılı basına uygulanan bu “gizli sansür” görsel medya için daha aktif hale getirilebiliyordu.
İktidarı kayıtsız şartsız destekleyen televizyon ve radyo sahipleri, sayısal olarak yeterli büyüklüğe
ulaşmışlardı.

AKP’nin Bakanları, her an yarattıkları “ yandaş medya”ya emir verebiliyorlar, istenmeyen haberleri yayından kaldırabiliyorlardı.

AKP sözcülüğü ise yazılı ve görsel medyayı devamlı mercek altında tutuyordu.
Nerden “çatlak ses” geliyorsa ona müdahale edilmekten geri kalınmıyordu…
Sonunda patronların yüzde 90’ı bu uygulamaya biat ederken, sıra köşe yazarlarına gelmişti.
Önce Türk medyasının amiral gemisinden başlandı, sırasıyla diğerlerine yöneldi iktidar.
Sakıncalı köşe yazarları ilk beş yılda devre dışı bırakılırken, Ergenekon ve Balyoz gibi davalar nedeniyle tarafsız kalmaya çabalayan köşe yazarlarına da “dolaylı” şekilde baskı kurulunca sansürlü dönem iyice yerli yerine oturuyordu.
Başbakan Erdoğan’ın şikayet için telefon ettğiği medya patronunun telefonda ağlaması, ardından “Alo Fatif” hatta rezaleti derken, asrın en kirli uygulaması olan “sansür” kılcallarımıza kadar yürümüştü.
Ne mesleki dernek ve cemiyetler ve ne de diğer sivil toplum kuruluşları medyaya uygulanan bu insafsız sansürün önlenmesi için tek bir adım atmamışlardı.
Kıllarını oynatmadılar, oynatamadılar.

Sonunda Erdoğan Çankaya’ya çıktı, Başbakanlık koltuğuna Ahmet Davutoğlu oturdu.
“Belki medyaya karşı katı tutum değişebilir” diye umutlananların beklentisi de boş çıktı.
Hem de nasıl boş.
Hemen habere girelim.
Dumanı üstünde tüten taze haber bu üstelik.

Yarın (29 Eylül 2014) Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nin Akademik yılının (2014-15) açılış törenine katılacak olan Davutoğlu Atatürrk Kongre ve Kültür Merkezin’de bir konuşma yapacak. Ardından da ilk dersi verecek.
Başbakanımız aynı zamanda Profesör ya.. Ders vermesi de normal.
Ancak Başbakanlık Basın Merkezinden yapılan açıklama şaşırtıcı,
Çünkü açıklamada Başbakanı sadece sarı basın kartı sahibi gazeteci ve televizyoncular izleyebilecek.
Yani henüz kart almamışsanız ve staj yapıyorsanız kapıdan giremezssiniz.

Bu karar bir derece su kaldırır.
Devamında deniyor ki: “ Başbakanı izleyecek olan gazeteci ve televizyoncular salona kamera ve fotoğraf makinası sokamayacaklardır”

Şaka gibi değil mi?
Görevli medya mensupları galiba sadece not tutabilecekler.
Gazete ve televizyonlara fotoğraf ve film çekip gönderemeyecekler.
Galiba bu işi devlet ilk defa kendi üstlenecek.
Belki A.A ve TRT tarafından servis edilecek haber ve fotoğraflar…
Ve de TV filmleri…
Gerçekten “şaka mı bu?” demek gerek.
Ama bu son gelişme ve uygulama, bana çok da şaka gibi gelmiyor.
Gelmiyor çünkü bugüne kadar aşama aşama gelinen nokta nasılsa bir gün daha ileriye taşınacaktı.
Davutoğlu, eski Başbakan Erdoğan’dan “sansür” bayrağını devir aldı ve daha ileriye götürmekte kararlı görünüyor.

AKP ve iktidarını esir alan bu sansürün nereye sürükleneceğini kestirmek zor.
İktidarın ruhuna işlemiş gibi görünen bu sansür virüsünün, geçmişte bir çok hükumetlerin başına ne türlü sorunlar yarattığı unutulmuş değil.

Hele hele, Demokrat Parti’nin sadece “Tahkikat komisyonu” kurduğu için başına gelenleri hatırlamamak ne mümkün…

1629830cookie-checkRuhumuzu esir alan sansür…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.