Sağ, solun ezberini bozuyor…

Sağ, solun ezberini bozuyor. Olanın özeti bu.

Yine bu sayfalarda yayımlanan Bir Türlü Çürümeyen Kapitalizm başlıklı yazımı hangi Emperyalizm, hangi Türkiye sorusuyla bitirmiştim. Türkiye artık 1970’lerin (Doğan Avcıoğlu temelli ) teorileri ile açıklanabilecek yarı-sömürge bir Türkiye değil. Gelir dağılımı vb. konularda ki bütün haklı eleştirileri göz ardı etmeden belirtmek gerekir ki, küresel kapitalist sistemin G(ilk) 20’si içinde olan bir Türkiye’de yaşıyoruz artık. 70’li yılların söylemiyle onlar ortak, biz pazar diyemeyeceğimiz bir Türkiye. Burada ki soru, kim ne kadar, neye ortak sorusudur.

Herkesin ortak, herkesin pazar olduğu bir dünya var artık. En gelişmiş sayılan ülkelerin dış borçları bizimkinden kat kat daha fazla ve karşılıklı bağımlılık bu küresel dünyada artık herkes için bir zorunluluk haline gelmiş. Alışık olduğumuz sol düşünce biçimiyle ağır sanayi neredeyse tüm anlamını yitirmiş, bilinen en büyük tröstler bile modern bakkallık yapmaya başlamış, tüccarlaşmış, paradan para kazanmak tavan yapmış ve bu durum uzun süredir kendi krizlerini yaratır olmuş. 70’lerin dünyasında bunların hiç biri bu derece anlam ifade etmiyordu. Küreselleşen dünyada ise İsveç’te her mevsim ayva yiyebiliyorsunuz artık. Günümüz kapitalisti Güney Afrika’dan Kanada’ya ayva taşımaya erinmiyor. Yine en büyük İskandinav yayınevleri 25 kuruşluk,10 sayfalık minicik bir çocuk kitabını Singapur’da ya da Malezya’da İsveççe, Danca ya da Fince bastırmaya ‘’ tenezzül ’’ ediyor.

Demem o ki yeni sistemde hem, eski den olduğu gibi montaj sanayi deyip küçümseyebileceğimiz bir Türkiye yok, hem de sistem aklınıza gelebilecek her şeyden para kazanmanın yoluna bakıyor artık. Bir anlamda en büyük kapitalist bile tüccarlaştı. ( Elbette bir tür modern tüccarlaşmadan bahsediyoruz. Türkiye bağlamında buna verilebilecek en iyi örnek Koç ya da Sabancı’nın Moskova’da süpermarket açmasıdır, ki bu sadece bize özgü bir durum değil. Dünyanın en büyük tröstleri dahi bu işleri yapar oldular. Yani bu durum artık bir fenomen ) Kabul etmek gerekir ki bu şartlarda Türkiye, dünya pazarlarında ciddi biçimde malını satan bir ülke haline geldi ve Türk Burjuvazisi ciddi bir sermaye birikimine sahip. Buna dudak büken, kâpitalistin kârından bana ne, bunun bana ne faydası var deyip, işin içinden çıkmaya çalışan bir sol bakış olamaz ve kabul edilemez.

Burada sol açısından temel sorun şudur. Nasıl bir Türkiye istiyoruz ? G20 içerisinde yer alan ve hatta ilk 10’a girmeye aday bir Türkiye için, sol bu gün ne diyor? ( Bütün bunların palavra ve göz boyama olduğu türünden yaklaşımların ciddiye alınacak bir yanı elbette olamaz.) İşte bu noktada Bağımsız Türkiye, Kahrolsun Emperyalizm demek yetmiyor artık. İşin doğrusu bu söylem, günümüzde sadece silahlı sol hareketlerin söylemi olarak kalmak zorunda. Ki bu hareketlerin ayaklarının altından zemin çoktan kaymış durumda. Bu sürece direnebilen tek silahlı hareketin PKK olması da ( ki ne kadar sol olduğu tartışılır ) etnik sorunla açıklanabilir ancak.

Kısacası yasal zeminde mücadele etmeyi kabul etmiş bir solun hala 70’li yılların söylemleri ile yoluna devam etmesi artık imkansız. Yeni şeyler söylemenin zamanı Türkiye solu için çoktan geldi de, geçiyor.

Ömer Laçiner’in deyimiyle, otantik burjuvazinin temsilcisi AKP, bu durumu çok iyi okudu. Bir yandan eski oligarşik yapıya kafa tutarken, (ki bu kafa tutma da tartışmalı) diğer yandan bu otantik burjuvazinin dünyaya açılan yüzü olmayı başarabildi. AKP’nin, AB, ABD ve İMF karşısında takındığı (solumuzca görmezden gelinen ve önemsenmeyen) ve Batı Dünyası ile onun ülkemizdeki eski işbirlikçileri tarafından (İstanbul Burjuvazisi ) kuşkuyla karşılanan (bkz. eksen kayması tartışmaları) tutumuna bir de bu pencereden bakmakta yarar var.

30 yıldır sürekli dayak yiyen sol, doğal olarak her konuda kendi reflekslerini geliştirdi. Bu son referandum da dahil olmak üzere, her gelişmeye ve değişime refleksleriyle tavır alan bir sol var artık. Ve işin kötü tarafı, bugün bu refleksler artık birer ezbere dönüşmüş durumda. Her taşın altında Emperyalizmi arayan, ülkenin kendi iç dinamiklerini küçümseyip görmezden gelen bu solun ezberini ise, AKP bozuyor bugün. Üstelik sadece solun değil, İstanbul Burjuvazisinin, askerlerin, yargı bürokrasisinin, MHP’nin, Kemalistlerin kısacası herkesin ezberini bozuyor AKP.

Bu durum AKP’nin becerisinden ziyade, toplumun kendi iç dinamikleriyle ilgili. AKP bu dinamiklere ayak uydurmanın ve hatta bu dinamiklerin öncü gücü olmanın yararını çoktan fark etti ama böylesine devasa bir dönüşümü içselleştiremedi. Bu içselleştirememe, hem AKP sözcülerinin, hem de Başbakanın sık sık diline vuruyor. Başbakanın ve AKP sözcülerinin yaptığı gafların nedeni budur. Yukarıda bahsettiğimiz solun refleksleri gibi, AKP’nin de kendi refleksleri var. Sünni-Müslüman-Türk gelenekten gelen bir hareketin bir yandan Türkiye’nin azınlıklarına olumlu yaklaşmaya çalışması, diğer yandan sünnetsiz PKK’lı diyebilmesi, samimiyetsizliğinden ziyade, bu süreci içselleştirememenin ya da kavrayamamanın bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Bütün alanlarda aslında durum budur. Toplumun gelişim ve dinamiğine ayak uydurmaya çalışan AKP, doğası gereği sık sık tökezlemektedir. Bu tökezleme ve kırılan potları, AKP’nin gizli gündemi olduğu, takiye yaptığı gibi söylemlerle açıklamaya çalışmak ise düpedüz aymazlıktır. Hakkını teslim etmek gerekir ki, AKP bir dönüşüm içindedir ve bütün bu gelişmelere ayak uydurmak için kendince çaba göstermektedir.

Görünen o ki, bu süreç AKP için kolay olmayacak ancak bu süreci aşacaktır.Bu bağlamda son referandum Başbakanın dediği gibi AKP’nin önemli bir ayak bağından kurtulmasını sağlamıştır.

Ancak hayır cephesinin iddia ettiği gibi önümüzde karanlık bir süreç değil, AKP’nin kendini toplumun dinamizmine çok daha hızla uydurmak zorunda kalacağı bir süreç söz konusudur.

Pandoranın kutusu açılmış, cin şişeden çıkmıştır artık. Bunun önünde hiç kimsenin durması mümkün değildir ve AKP yine bütün ezberleri bozup (kendi tabanının ezberi de buna dahil, ki bunu uzun süredir yapıyor) bu sürece ayak uydurmak zorundadır. Hareket halindeki bir bisikletin üzerinde oturmaktadır AKP. Bir çoğumuza çok banal gelen AKP sloganı, aslında çok anlamlıdır. Durmak yok, yola devam. Bu sloganın seçimi tesadüf değildir. Duran AKP bisikletten düşer.
Bu gün ülkemizde tarih yazılıyor ve kabul edelim ki bu tarihi sağ bir parti yazıyor.

667380cookie-checkSağ, solun ezberini bozuyor…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.