Soldaki hamaset/atalet sarkaçı

Türkiye solunun TİP’in 60’lı yıllardaki parlamenter başarısından beri, yaklaşık 40 yıldır, genelde ve yerelde kalıcı bir kazanımı olmadığı için, bugün afaki bir sol yapılanma ve kültürle uğraşmak zorunda kalıyoruz.

Başarıya susamış bir Türkiye solu karşısında, Dünya’da yerellerde ve küresel saldırıya karşı küresel mücadelede, ciddi mevziler elde edilebiliyor, adeta kaybolan 78 kuşağı geriye dönebiliyor.

Doğal olarak, sol pragmatizmi eleştirirken, pekala pratik olabilme becerisini gösterebilir, nihai hedefleriyle, aktüel siyaset arasındaki ilişkiyi sağlıklı bir zeminde kurabilir. Örneğin, ÖDP 2006 yılında program ve tüzüğünü “özgürlükçü sosyalizm” başlığı altında yenilerken, diğer yandan günlük siyasette, ırkçı milliyetçi hezeyanlara ve linç girişimlerine karşı, “Birarada yaşamı savunalım” kampanyaları açabiliyor. “Aydınlık için bir dakika karanlık” gibi bir dizi toplumsal muhalefet eyleminde ya da “Depremzede Dernekleri”, “Dayanışma Gönüllüleri”, “Barış Girişimi” gibi örgütlenmelerde, siyasi özne olarak kendini flulaştırabiliyor.

Türkiye’nin en uzun açık parti çalışması olan, kendi 10 yıllık siyasi deneyimimizde yaşadığımız sorunlara ilişkin örnekler verecek olursak, İstanbul Boğazı’ndan geçen tankerlere karşı eylemler düzenlediğimizde, bir yıllanmış  arkadaşımızın “Burjuvazinin yalılarından bize ne?” diyebildiğini anımsıyorum. Yine, kampanyalarımızda hedef daraltıp, “Sınırları tutun, Çiller, Ağar kaçmasın,”gibi eylemleri yaptığımızda, bize, “Bu şahısların geçici olduğu, önemli olanın sistem eleştirisi olduğu,” anlatılmıştı. Halbuki bu şahıslar geçip gitmediği gibi, bunların siyasi kimliği üzerinden sistem eleştirisi yapabilmek de pekala mümkündü ve biz de halen bunu yapıyoruz. Küresel Bak eylemlerinde de Bush’a odaklanmamızı eleştiren bir kesim, bugün Bush ekibinin püskürtülmesinin, sistemde gedik açmak açısından önemini göremiyebiliyor. Bu açıdan Latin Amerika solunun daha basiretli olduğu söylenebilir.

Hayattan beslenmek yerine, doktrinden beslendiğinizde, tefekkürcü bir sol karikatürle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Generallerin düttürgeci gibi modellerin, solda da üretildiğine tanık olmadık mı? Bu modeller (Dünyanın hiçbir yerinde olmayan MDD gibi) darbelerin mezesi olduğu zaman da, sorumluluğu dışımızdaki nesnel koşullara bağlamak gibi, üfürükçülerin dua tutmadığı zaman, buldukları bahanelerin benzerleri kolaylıkla üretilebildi. Gorbaçov’a, “En büyük hatanız neydi?” diye sorduklarında, “Başarısızlıklarımıza nesnel gerekçeler ve mazeretler aramak olmuştur,” demişti.

Artık metafizik bir boyut kazanmış AB tartışmaları, tipik bir örnek vaka olarak ele alınabilir. Geride kalmış böylesi bir tema yerine, bugün gündemde olan müktesebat üzerinde, teker teker her bir madde başlığı konusunda, solun politikalar üretmesi, belki daha zordur, ama galiba anlamlı olan da budur. AB’nin genişlemesi ve derinleşmesi ile ilgili, “Nasıl bir Avrupa?” ekseninde, ASP (Avrupa Sol Partisi)nin tartışmalarına dahil olma, Türkiye solu açısından son derece ilerletici olacaktır.

Kuraldır, ataletin olduğu yerde, hamaset bol  olur. Siyasi masturbasyonun rahatlatıcı bir yanı vardır ve ahaliye musallat olmaktan da iyi olabilir, ama nihayetinde kendi kendine gelin güvey olma halidir. Birikim, Gelecek gibi sayılı dergileri bir yana bırakacak olursak, piyasadaki, 12 Eylül öncesinden çok daha fazlalaşmış siyasi dergilerin muhtevası, bu halin tipik örneğidir.

İsmet İnönü de, “İnandığınız değerler için kim canını ortaya koyar dediğinizde, herkes parmağını kaldırır da, bunun yerine  kuyudan kovayla su çekmelerini istediğinizde, bir süre sonra herkes işi tavsatmaya başlar,” demişti.

Konu tek başına pratiğe yönelik bir gayret ve inanç eksikliği sorunu da değildir. Wallerstein’in bir kitabının başlığı gibi, “Bildiğimiz dünyanın sonu”na gelmiş bulunuyoruz. Bunun farkında olanlar ile olmayanlar, ayrı işler yapıyorlar. Bilmediğimiz dünyanın ise başındayız. İki kutuplu dünya sonrası, küreselleşme sürecinde devletin yapısından, sermayenin yapısına değin önemli değişliklikler söz konusu oluyor. ”Sömürü sürüyor, değişen birşey yok,” da denilebilir. Özü itibariyle, öyle olsa da, sömürü biçimi değişikliğini önemsemediğinizde, o biçim faka basıyorsunuz.

Zaman zaman radyolarda “Kanamalı bir hasta için..” diye anons duyarız. Siyasal yaşamda ise anlam kanamasının bir anonsu yoktur. Bu yüzden, örneğin, toplumsal çelişkilerin derinleşmesinin sınıf mücadelesini kendiliğinden geliştireceği gibi indirgemeci ve ikameci yaklaşımlarla, fikri hesaplaşmanın önemi büyüktür. “Hegel’in mutlak tininin yerine proleteryayı koymak doğru mudur?”dan, “Hakikat, çalışanların bilincinde içselleşmiş midir?”e uzanıp, “ Gerçeğe ulaşmamızı sağlayan ayrıcalıklı bir özne ve epistemolojik dil var mıdır?” vs., gibi alanlarda yoğunlaşarak, safra atmak mümkün olabilir.

Teori- pratik ilişkisinde, politika köprüyü oluşturmaktadır. Marksizm hayata geçirilemediğinde, hızla katılaşıp metafizik bir ideoloji, bir hüsnü kuruntu haline gelebilmektedir. Solun, “masabaşı marksistleri”nden neler çektiğini, yaşayan bilir. Gramsci’nin de vurguladığı gibi, “üreten sınıf için ‘siyaset’ olan şey, entellektüel sınıf için ‘rasyonalite’” haline gelmektedir.

Bizim önemli bir açmazımız da, egemenlerin mücadelesinde, birini diğerini tercih etmek gibi bir siyasi duruma düşmemek için ortaya koyduğumuz, diyelim “Ne Miloseviç, ne Nato”, “Ne Saddam ne Sam”, “Ne Refahyol ne Hazırol” gibi bağımsız tutumların, siyasi karşılığı yaratılmadığında, içine düşülen apolitik durumdur.
Seçimlere doğru giderken, sosyal bir sol yaratmadan, siyasal bir solun şansının olmadığını görüyoruz. Seçim sandıklarına endeksli bir alan çalışması yerine, işin kolayına kaçma eğilimleri muhtemelen yine gündemde olacaktır. Aziz Nesin, Ruhi Su, Toplumsal Araştırmalar Vakfı gibi yapıları, zarzor ayakta tutarken, islamcıların, faşistlerin binlerce sosyal ağıyla, nasıl baş edebiliriz ki?

Bu konu, reform/ devrim ekseninde de ele alınabilir. Devrimciler, pekala reformlar için de mücadele edebilirler. Örneğin, kamu çalışanlarının sürdürdüğü mücadele, bugün en devrimci mücadeledir. Bir geçiş programı ekseninde, bize dayatılan, “o mu, bu mu?” dilemmasını aşabilecek bir devrimci irade, memleketin damarlarında mevcuttur. Yeter ki bunun uzun vadeli ve soluklu bir mücadele olduğunun farkında olalım. Kapitalizmin mezar kazıcıları, doğal olarak, hekimlerinden ayrı bir siyasi yol izlerler. Ama bugün otopsi masasında yatan yeni-liberal politikaları aşmak için, hekimler ve mezar kazıcıları, adli tıpta yanyana gelmiş bulunuyorlar.

____________

* İÜ Öğretim Üyesi

1584040cookie-checkSoldaki hamaset/atalet sarkaçı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.