2013 yılının aralık ayında patlak veren “parelel yapı” denen “darbe girişimi”ni hala anlayabilmiş değilim.
Benim gibi anlayamayanlar varsa, yalnız değilim demektir ki, bu iyi bir durum.
Eğer herkes aynı kalıp içinde anlamış ve yorumlayıp aynı sonuca ulaşmışlarsa ben 50 yıldır yaşadığım siyasi olayların hiç birini anlamamışım demektir.
Bu ülkede 2002 yılından bu yana AKP iktidarda mı?
Evet.
Onun kurduğu hükümetlerin değişmeyen bir başbakanı var mı?
Var.
Bu ülkede Başbakan Erdoğan ve takımı, ülkeyi yönetirken bir çok projeyi hayata geçirdiler mi?
Evet.
Bu ülkenin ordusu, MİT’i, polisi, jandarması, hakim ve savcıları aralıksız 12 yıl boyunca görevlerini yaptılar mı?
Tabii ki..
Peki, biz 12 yıldır sahnede “tek ses, tek nefes” olarak Erdoğan’ı görmedik mi?
Hem de nasıl.
Devlete hakim, yandaş medyaya sahip, halkın yüzde 50’sinin oyunu almış AK Parti’nin Genel Başkanı ve Başbakanı Tayyip Erdoğan, ülkeye hizmet ederken bir başka “güç” veya “hizmet” veya “parelel yapı”dan şikayet etti mi?
Hayır.
Geçtiğimiz 17 Aralık’da ne oldu da bir günde devletin DNA’sı bozuldu?
Üstelik Cumhuriyet tarihinde bir ilk’e de imza atıldı.
Başabakan Erdoğan, Pansilvanya’da mukim, Erzurumlu hocaefendi Gülen hazretleriyle birlikte görev yapmışlar.
Yani ABD’de de bir başbakan “varmış” gibi bir tablo ortaya çıkıyor.
Çünkü Erdoğan, 17 Aralık’tan sonra Türkiye’de yanlış, akıl dışı ne olmuşsa Gülen yüzünden olduğunu iddia ediyor.
Yani tek sorumlu Gülen…
Ne biçim parelel güçtür ki, kendi burada olmadan, ülkemizde yürütmeye ortak olabilmiştir.
Bir eli parlamentoda, bir eli yürütmede, bir eli yargıda, bir eli eğitimde, bir eli TOKİ’de…
Bir başka eli poliste…
Hatta birazcık da olsa (pilav üstü) bir eli Ordu’da…
Eğer bütün bunlar doğruysa…
Eğer bütün suç ve güç “parelel ortak” Gülen’de ise…
Ve sen hala yaptığın işe, yürütmekte olduğun sorumluluğa başbakanlık sıfatı veriyorsan ve “Ben başbakanım” diyorsan; ben de “Üstü kalsın usta” demek zorunda kalabilirim…
Başka diyecek sözüm de kalmaz…
