WikiLeaks ve Amerikan iç savaşı

Dünya gündemini alt üst eden WikiLeaks depremi, bir yandan ABD’nin küresel egemenliğinin sorgulanmasına, diğer yandan da Amerikan dış politikasının geri dönülmez biçimde tahrip olmasına neden oldu. İşin diğer yanı, açıklanan belgeler, mevcut belgelerin binde biri kadardır. Geriye kalan belgeler açıklandığında, Amerikan diplomasisinin çöküşü kaçınılmaz görünüyor.

Belgelerin parça parça yayınlanmasının ardında yatan gerçeği iyi değerlendirmek gerekir. Bu tavır, bir şantajı ya da gözdağını andırıyor. İlerideki günlerde hangi belgelerin yayınlandığına göre, çözümlemelerimizde daha kesin sonuçlara ulaşabileceğiz.

Peki, WikiLeaks olayının perde gerisinde ne olabilir? Bu olay, çılgın bir bilgisayar dahisinin tek başına gerçekleştiridiği uçuk bir iş midir? Kesinlikle, Hayır. Bu küresel skandalın arkasında, derin güçler arasında uzun yıllardır süren bir psikolojik ve ekonomik savaş yatıyor.

Bu konularda 11 Mayıs 2006 tarihinde yazmış olduğum bir makaleyi (http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=5267 ) aynen aşağıda verip daha sonra da WikiLeaks olayını tahlil etmeye çalışacağım.

“Dünyaya yeni bir şekil vermeye çalışan ve emperyalist sömürünün nimetlerini sahiplenen Küresel Sermaye, Amerikan Ulusal sermayesi ile çatışma içine girdi. Gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin sömürülmesinde geleneksel yöntemleri bir kenara bırakan Küresel Sermaye, parasal oyunlar ve spekülasyonlar ile emperyalist sömürünün daha kolay ve masrafsız bir yolunu bulmuş görünüyor. Sömürülen ülkelerin borsalarını ve büyük şirketlerini kontrol altına alan Küresel Sermaye, Amerikan Ulusal Sermayesinin çekirdeğini oluşturan “üretime ve ticarete dayalı” sanayisini de tehlike altına sokmuştur. Sömürülen ülkelerin kaynaklarının daha masrafsız parasal oyunlar ve borsalar ile hortumlanması, Amerikan şirketlerinin üretim ve dış satım yoluyla elde ettikleri kârları ortadan kaldırmakta, Çin gibi ucuz üretim yapan sanayilerin ürünleri ile yarışamayan yerli sanayiye ve yerli üretime dayalı sektörleri tehdit altına sokmaktadır.

Gelişmekte olan ve azgelişmiş ülke kaynaklarının sömürülmesi konusunda bir rekabet içine girmiş olan Amerikan Küresel Sermayesi ve Amerikan Ulusal Sermayesi, ilerideki günlerde bu rekabeti savaşa dönüştürmek durumunda kalacaktır. Bu durumda, Amerika içinde bir iç savaşın yaşanması ve Küresel Sermayenin Amerikan sınırları dışına atılması gibi bir durum ile karşı karşıya kalabiliriz. Gelecekte, Küresel Sermaye operasyonlarının Amerika sınırları içinde yapılamaması ve başka ülkelere kaydırılması gibi pratikler ile sık sık karşılaşacağız.
Dünyada son yıllarda yaşanan olaylar ve başımızı döndüren gelişmeler, belleklerimizi zorlayan çelişkiler ve açıklanması güç bir uluslararası ilişkiler pratiği oluşturdu. Çin ve Rusya’nın çıkarları kesişerek, aynı blok içinde kendilerini bulacaklarını kim iddia edebilirdi? Yıllar yılı sosyalist bir model olarak farklı ulusal ve dinsel kimlikleri bütünleştiren Yugoslavya örneğinin faşist bir etnik ve dinsel çatışma içine gireceği ve eski sosyalistlerin faşistleşeceklerine kim inanabilirdi? Amerika’nın desteklediği Afganistan mücahitleri ile Usame Bin Laden ve ülkesi işgal edilen Saddam Hüseyin’in Batı emperyalizmine savaş açacağını söylesek, komik olmaz mıydık? Öcalan’ın Kıbrıs Rum kesimi pasaportu taşıdığını ve Yunanistan yetkililerinden destek gördüğünü aklımıza getirebilir miydik? Bölücü örgüt liderinin yakalanarak Türkiye’ye sağ olarak getirilip adil biçimde yargılanacağını, demir parmaklıklar arkasından örgütünü yönetmeye devam edeceğini kim söyleyebilirdi?

Yukarıda örneklerini verdiğimiz akıl almaz olayları hep birlikte yaşadık. Kafalarımız karıştı ve inandıklarımızı sorgulamaya başladık. Eski sosyalistler bardak oldu, emperyalizmin sadık hizmetkarlarına dönüştüler. Dünün faşistleri, bugün bağımsızlık ve anti-emparyalizm mücadelesinde ön saflara geçtiler. Milliyetçiliği kimseye bırakmayan siyasi partiler, Amerikancı çizgiye girip sessizliğe büründü. Dünyada hızlı bir değişim yaşanmaya başladı ki, kimileri bunu küreselleşme, bazıları tarihin sonu ve bir kısım da ideolojilerin tükenişi ile açıklamaya çalıştı. Ne var ki, bütün bunlar, dünyanın iki kutupluluktan çıkıp yeni bir denge arayışına girmesinin ilk adımlarıydı.

Yeni Dünya Düzeninde zafer naraları atanlar, çok geçmeden kendi varlıklarının da tehdit altına girdiğinin farkına varacaklardır. Statu Quo’su yıkılmış, dengeleri alt üst olmuş, inandığı putların çöküntüleri altında kalmış bir insan yığınını kontrol etmenin, eskisinden çok daha zor olacağını anlamak için çok zaman geçmesini bekleyemezdik. 1990’larda yıkılan iki kutuplu dünyanın yerini, 2000’lerde kontrol edilemeyen ve sıcak çatışmalar getiren yeni bir emperyalist saldırganlık dönemi aldı. Dünyayı “tam kontrol” ettiklerini zannedenler, kısa zamanda, hiç kontrol edemediklerini anlayacaklardır.

Bugünün inanması güç bir varsayımı ise emperyalist saldırganın kendi içinde bölünmesi ve güçsüzleşmesidir. Bugüne kadar “böl ve yönet” politikaları ile dünyayı yöneten egemen güçler, bugün kendileri bir iç bölünme tehlikesi ile karşı karşıya gelmiştir: Küresel Sermaye ve
Ulusal Sermaye.

Küresel Sermaye ve Ulusal Sermaye

Batı bloğunda Avrupa Birliği’nin bir türlü siyasal birliğe dönüşememesi, anayasal bir federasyon olma yolunda adımlar atamaması, Batı emperyalizminin “ulus-devletler” ile yaşadığı en büyük sorun idi. Ancak, emperyalist saldırının bayraktarlığını ve finansörlüğünü yapan ABD’de de iç bölünmelerin yaşanması, emperyalizm için tehlike çanlarının çalmaya başladığını müjdelemektedir. ABD’nin arka bahçesinde birbiri ardına bağımsızlıkçı ulus-devlet savunucularının iktidara gelmesi ve petrol gibi tehlikeli bir silahı ellerine geçirmeleri, ABD için beklenmeyen bir gelişme oldu. Anti-emperyalist bir avuç ülkeyi soğuk savaş yöntemleri ve darbeler ile devirmeye çalışan ABD, bu kampa yeni Latin Amerika ülkelerinin eklenmesi ile adeta kendi kıtasında yenilgiye uğramış görünümündedir.

Bütün bu sıkıntılar ile başa çıkmaya çalışan Batı emperyalizmi, Büyük Orta Doğu projesi ile dünyaya yeniden şekil vermek ve Arap coğrafyasında kendine göbekten bağlı petro-demokrasiler oluşturmak için Afganistan ve Irak’ta düğmeye basmış, ancak beklemediği bir direniş ve yenilgi ile karşı karşıya kalmıştır. Diğer yandan, İran’ın nükleer teknolojide ileri adımlar atması ve nükleer silah yapımında hızla sona doğru yaklaşması, ABD için ciddi olumsuz sonuçlar doğuracak bir gelecek tablosu oluşturmaktadır. Rusya’nın yanı başında turuncu devrimler yaparak zafer çığlıkları atarken, Irak yenilgisi, İran’ın nükleer teknolojisi, Kuzey Kore’nin nükleer çalışmaları, Çin ve Hindistan’ın Rusya’ya yakınlaşması, Suriye ile çatışma aşamasına gelinmesi, Ukrayna’daki Soros devriminin ilk seçimde yenilgiye uğraması, Gürcüstan’da işlerin umulduğu gibi gitmemesi ve bazı Türki Cumhuriyetlerde Amerikan tipi demokrasi projelerinin kovulması gibi pratikler; emperyalist saldırganlığın aldığı derin yaralara verilebilecek bazı örneklerdir.

Bütün bu yenilgiler ile yara alan emperyalist blok, kendi içinde bölünme tehlikesi ile de karşı karşıya gelmiştir. Dünyaya yeni bir şekil vermeye çalışan ve emperyalist sömürünün nimetlerini sahiplenen Küresel Sermaye, Amerikan Ulusal sermayesi ile çatışma içine girmiştir. Gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin sömürülmesinde geleneksel yöntemleri bir kenara bırakan Küresel Sermaye, parasal oyunlar ve spekülasyonlar ile emperyalist sömürünün daha kolay ve masrafsız bir yolunu bulmuş görünüyor. Sömürülen ülkelerin borsalarını ve büyük şirketlerini kontrol altına alan Küresel Sermaye, Amerikan Ulusal Sermayesinin çekirdeğini oluşturan “üretime ve ticarete dayalı” sanayisini de tehlike altına sokmuştur. Sömürülen ülkelerin kaynaklarının daha masrafsız parasal oyunlar ve borsalar ile hortumlanması, Amerikan şirketlerinin üretim ve dış satım yoluyla elde ettikleri kârları ortadan kaldırmakta, Çin gibi taklit sanayilerin ürünleri ile yarışamayan yerli sanayiye ve yerli üretime dayalı sektörleri tehdit altına sokmaktadır.

Gelişmekte olan ve azgelişmiş ülke kaynaklarının sömürülmesi konusunda bir rekabet içine girmiş olan Amerikan Küresel Sermayesi ve Amerikan Ulusal Sermayesi, ilerideki günlerde bu rekabeti savaşa dönüştürmek durumunda kalacaktır. Bu durumda, Amerika içinde bir iç savaşın yaşanması ve Küresel Sermayenin Amerikan sınırları dışına atılması gibi bir durum ile karşı karşıya kalabiliriz. Gelecekte Küresel Sermaye operasyonlarının Amerika sınırları içinde yapılamaması ve başka ülkelere kaydırılması gibi pratikler ile sık sık karşılaşacağız. Dünyanın değişik ülkelerinde CIA hapishanelerinin kurulması ve CIA uçaklarında yürütülen operasyonlar, bunların kanıtı olarak değerlendirilebilir.

Bugün Amerikan yönetimi ve Amerikan politikalarını kontrol altında tutan güçler, Küresel Sermaye güçleridir. Ancak, bir bütün olarak Amerika, Ulusal Sermaye’nin kontrolu altında görecek olup bu savaşta Küresel Sermaye’nin Amerikan sınırları dışına kovulması çok yakındır.
Kısacası, gelecek yıllarda, Amerikan İç Savaşı biçiminde emperyalist güçlerin savaşı ile karşı karşıya kalacağımız günler yakındır.”

***

Yukarıdaki makale, 2006 yılında yayımlandığında, bazı liboş kesimlerce alaycı bir gülümseme ile karşılaşmıştı. Ama bugün geldiğimiz noktada ve özellikle WikiLeaks depreminden sonra görüyorum ki, aynı liboş kalemler, benzer yorumları kendi yeni düşünceleriymiş gibi piyasaya sürmeye çalışıyorlar.

WikiLeaks olayı, küresel bir diplomatik skandal olduğu kadar, Amerikan iç savaşının dışarıya taşan yönlerinden birisidir. ABD’de silah tekellerinin, petrol endüstrisinin ve ticaret burjuvazisinin başını çektiği ulusal sermaye ile finans sektörünü ve doları denetleyen küresel sermaye arasında akıl almaz bir savaş yaşanıyor. Amerikayı bir çokuluslu-devlete dönüştürme mücadelesi veren silah tekelleri ve petrol endüstrisine karşın, ulus-devletlere savaş açan küresel sermayenin savaşı daha da şiddetlenerek yaşanmaya devam edecek. Bu süreçte ABD’nin kirli çamaşırlarının ortaya döküldüğü durumlarla sık karşılaşacak ve ABD’nin bir devlet olarak zayıflatılması ve yıpratılması sürecini yaşayarak göreceğiz. Küresel sermaye, dünyanın hiçbir yerinde güçlü bir devlet istemiyor. Şimdi gelin, küresel sermayeyi yaratan koşullara Ortaçağ’dan başlayarak kısaca göz atalım.

Küresel Sermayenin Kısa Tarihi

Hatırlanacağı gibi, Ortaçağ’da bölük pörçük yapı içinde yeni gelişmeye çalışan tacir sınıf (ileride “burjuvazi” olacak), pazarın ulaşım zorlukları ve güvenlik sorunları nedeniyle Mutlak Monarşi’yi desteklemişti. Mutlak Monarşi koşullarında devlet sınırları genişleyecek, daha güvenli ve ulaşım olanakları kolaylaşmış bir Pazar yaratılacak, birçok birime ödenen vergi ve haraçlar da tek birime ödenerek düzene girecekti. Tüccarların desteklediği Krallıklar, feodal yapıyı birer birer yıkarken, bu güvenli atmosferde tacir sınıf da güçlenecektir.

Mutlak Monarşi koşullarında güçlenen ve zenginleşen burjuvazi ya da dönemin koşullarındaki tacirler, kendileri de yönetimden pay isteme arayışına girdiler. Bu süreçte Kral ile çatışma içine girdiler. Geçmişte feodal yapıya karşı Kral’ı destekleyen burjuvazi, Kral’a savaş açıyordu. Bu savaş uzun sürmedi ve Mutlak Monarşiye karşı savaşı burjuvazinin desteklediği Parlamentolar kazandı. Bu anlamda, parlamenter demokrasi, burjuva demokrasisinin bir biçimi olarak ortaya çıkmış oldu.

Parlamenter demokrasiler, İngiltere gibi bazı ülkelerde monarşinin yeni sisteme razı olup boyun eğmesiyle Anayasal Monarşi denen sembolik monraşileri de yaratacaktır. Diğer yanda ise Fransız modeli olan ve Kralığın tarihe gömüldüğü Cumhuriyetler ortaya çıktı. Her ikisinde de gerçek anlamda yönetim, Parlamento aracılığıyla burjuva sınıfa geçecektir.

Bugünkü demokrasilerin kökeninde de işte bu mücadelenin olduğu, ancak bu mücadelede işçi sınıfı ve diğer kesimlerin de zaman zaman burjuvazi yanında saf tutmuş olduğu görülüyor. Bütün bu düşünceleri abartılı olarak olsa da Barrington Moore’un “Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri” eserinde bulabilirsiniz.

Geçtiğimiz zaman içinde gelişen, güçlenen ve küresel bir güç durumuna gelen burjuvazi, kendi içinde de çeşitlenmeye başlayacaktır. Bu çeşitlenmenin en başta geleni, üretim yaparak zenginleşen kapitalistler ile parayla para kazanan finans sektörü temsilcileri arasında görülmeye başladı.

Üretim sektörü ile finans sektörünün savaşı, küresel emperyalizmin üssü olan ABD’de ciddi bir rekabete giriştiler. Bu rekabet sonucunda ABD’de çok şeyin değiştiği, 11 Eylül’ün yaşandığı, arkasından ekonomik kriz ile buna yanıt verildiği biliniyor. WikiLeaks olayı da bu savaşın parçalarından birisi olup Amerikan finans sektörü ya da banka sermayesinin silah tekelleri ve petrol endüstrisine dayanan Amerikan çokuluslu devletine bir meydan okumasıdır. Bu, bir iç savaş, ancak küresel sonuçları olacak bir iç savaştır. Bu iç savaşın dünyanın diğer bölgelerine taşmaması olanak dışı görünüyor. Irak ve Afganistan işgallerini de bu iç savaşın parçası olarak görmek gerekir. Amerikan Başkanlık yarışlarında da bu iç savaşın yarattığı uzlaşmalar ve çatışmalar etkisini hissettiriyor. Bir kesim Başkanlığı alırken, diğer kesim Başkan Yardımcılığı ya da önemli bir Bakanlığı elinde tutabiliyor. Bu tür uzlaşmalar olmaksızın ABD’nin yönetilmesi mümkün görünmüyor.

Önümüzdeki günlerde bu konularda daha detaylı çalışmalar yapma olanağımız olacak. Ancak, bitirmeden şunu söylemek gerekir ki, Soğuk Savaş döneminde ortak çıkarlar temelinde uzlaşma içinde olan Amerikan burjuvazisi, bugünlerde iç çatışmalarını tırmandırarak Amerika dışına da taşırmış durumdadır. WikiLeaks skandalını bu gelişmeler doğrultusunda değerlendirmekte yarar vardır.

672490cookie-checkWikiLeaks ve Amerikan iç savaşı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.