Win-win, ya da vınnn-vınnn hatası …

Adına ister demokratik açılım diyelim, ister Kürt sorununa dipten neşter vurma projesi; bu öneri kim tarafından ortaya atılmış olursa olsun isabetlidir.

İster ABD parmağı olsun…

İster AB…

70 yılı aşkın demokrasimizi deneme döneminde, yabancıların sadece parmağı değil, her türlü organını sineye çeken siyasi iktidarlar, yani seçilmişler, sanmam ki bu son “parmak”tan çekinsinler.

O halde bu sorunda bir parmak aramaya gerek yok.

Buna Obama’nın işaret parmağı dahil.

Peki bir çok sorunu bünyesinde barındıran, insan haklarından tutun da, yaşam hakkı-öğrenim hakkı-konuşma hakkı-egitim hakkı gibi kutsal ve kabul edilebilir tüm hakların sağlanmasına yönelik bir proje, aynı zamanda masum insanların kanının akmasını durdurmaya yönelik ise buna kim “ hayır” diyebilir.

Maalesef “hayır” diyenler var.

Bu sorun ister çözümlensin, ister yarım kalsın, ister bir adım öteye taşınsın; bu projeye “ket” vurmaya çalışanları, yola mayın döşemek için şehit cenazelerinin arkasına sığınanları tarih bir gün yazacaktır.

Onları tarihe havale edelim.

Peki bu projeyi tek başına hayata geçirmek isteyen muhafazakar bir partinin karşısına dikilen aslan sosyal demokratlar, laikler ve müesses nizamın savunucuları ve bunların parlamentodaki temsilcisi CHP neden kanın durmasını istemiyor?

Bunu anlamak mümkün değil.

Oysa ilk Kürt raporunu ortaya koyan CHP’dir.

Kürtlerin TBMM’ye taşınmasını sağlayan parti Erdal İnönü’nin Genel Başkanı olduğu dönemdeki CHP’den başkası değildir.

Üstelik parlamentoya giren ancak talihsiz ve kuşku uyandıran davranışlar yüzünden meclis kapısında tutuklanıp cezaevine atılan Kürt temsilcileri yalnız bırakan da yine CHP olmuştur.

Geçmişteki “ne şiş yansın, ne kebap” siyaseti izleyen CHP şimdilerde neden “hem şiş yansın, hem kebap” noktasına gelmiştir.

Bu paradoksal tabloyu da siyasi tarihcilerin analizlerine havala ediyorum.

CHP’yi de tarihe havale ettikten sonra gelelim Kürt sorunundaki bir diğer kuşkuya.

AKP’nin bu projeyi hayata geçirmesi ve başarılı olması halinde, yani barışın sağlanması, silahların bırakılması ve kanın durması halinde iktidarının güçleneceği ve her halukarda bundan kazançlı çıkacağı iddiası ne anlama gelebilir?

AKP’nin geçmişteki siyasetini “Win win” üzerine kurduğunu biliyoruz.

Bu “kazan kazan” politikası yüzünden AKP’nin çok yıprandığını, ağır eleştiriler aldığını da biliyorum.

Bir de böylesine milli bir sorunda siyasetin sadece kazanç için yapıldığına inanmak istemiyorum.

Bence tersi bile olabilir.

Velev ki “win win “ peşinde olsun AKP.

Peki sonunda esas kazanacak kimdir sorusuna yanıt ararsak ne çıkar ortaya?

Sadece ülkenin kazandığı.

Sadece milletin bu işten büyük kazanç sağladığı ortaya çıkar.

Bunu düşünmeyenler adına üzülmemek mümkün değil.

Onun için diyorum ki:

Milletin kazanmasını istemeyenlerin, bırakın sorunun çözümünden yana olmalarını vınnn – vınnnn deyip ortadan kaybolmak ve arazi olmak gibi siyaset izlemelerini anlamakta güçlük çekiyorum.

Bence ne “win-win” ne de vınnn- vınnn siyaseti…

Asrın ruhunu yakalalamak zor olsa bile peşinden gitmek dahi çok şey kazandırır ülkelere…

En azından barış umudunu…

1626780cookie-checkWin-win, ya da vınnn-vınnn hatası …

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.