Yabancı

Yabancı, bir sıfat’tir Türkçe’de. Aileden, çevreden veya yurttan olmayan anlamına da gelir. Alışık olmayan, yadırgayan veya alışılmış olmayan, yadırganan, bilinmeyen anlamına da gelmektedir. Mesela, ”ben bu usullerin YABANCISIYIM” denir. Mesela, ”üniversitelerimizde birçok YABANCI vardır”denir. İnsan yaşarken bazen kendi hayatına karşı bile kendisini yabancı hissedebilir, yahut aniden öyle olaylarla karşılaşır ki, herşeyi ve herkesi kendisine karşı yabancı hissedebilir. Yabancı hissetmek için ille de çok uzaklarda olmak da gerekmez bazen. Ya da alıştığı ve yaşadığı yerden çok uzakta olmasına rağmen, insan kendisini çok yakın hissedebilir, bulunduğu yere ve çevresindeki insanlara, hatta yüzünü hiç görmediği fakat hayatını ve hayat felsefesini kitaplardan okuduğu insanları dahi çok yakın hissedebilir kendisine insan… İnsan böylesine karmaşık gibi görünen, esasında çok yalın olan bir canlıdır, bence.

Bir gün, bakarsınız ki, yazdığınız bir yazının başlığı değiştirilmiş… bir kez daha bakarsınız başlığa, yabancı gelir size, hızlıca yazınızı okursunuz, heyecan ve merakla, içeriği de değiştirilmiş mi diye… yazınızın aynı kaldığını görürseniz, bir ohh dersiniz. Hemen düşünürsünüz, bu yeni başlıkla yazı uyumlu olmuş mu diye, hemen farkedersiniz ki, yeni başlık ilk okuyanın ilk yorumu olmuştur esasında… siz yabancı kalırsınız, yazının başlığına…

Bir gün, hakkınızda bir manşet atılır, gazetede… haberin esası doğru, manşeti yanlışsa, kamuoyu yanlış anlar haberi ve sizi… doğru anlayan veya önyargısız olanlar olmaz mı, olur elbette ama sayıları öylesine azdır ki…yanlış manşet, doğru haber gibi akıllara mihlanır, adeta zift gibi yapışır…siz yabancı gibi bakakalırsınız haberin ardından…

Bir gün, doğar ve buyursunuz, sizi büyüten anne-babanıza yabancı gibi hissedersiniz kendinizi… ben onlardan farklıyım diye düşünürsünüz, hatta onlardan daha ileride ve daha iyiyim diye düşünürsünüz, hatta onların sizi pek anlayamadıklarını düşünürsünüz… ailenizi yabancı gibi görürsünüz… hayatın içinde yalnız kaldıkça esasında onların size ne kadar yakın olduklarını anlarsınız…

Bir gün, aşkı sevgiyi yaşarsınız, başka bir gün, sevdiğinize çok yabancı hissedersiniz kendinizi, uzaklaşırsınız belki de tamamen uzaklaşıp gidersiniz, bambaşka bir sevgiliye ve o yeni sevdiğinizi çok yakın hissedersiniz kendinize… ve bu belki de hayatınızda çok sayıda devam eder, bu yakınlık ve uzaklıklar ve yeniden yakınlıklar…taa ki sizin hayatınızda size güven ve huzur veren yakınlığı bulana dek sürer gider…

Bir gün, en sevdiğiniz giysilerinizi hiç beğenmez ve giymez olursunuz, başka giysiler içinde kendinizi iyi ve rahat hissedersiniz…hatta çevrenizdeki insanlar bu giysileriniz içinde sizi beğenmediklerini söylerler, siz yine de vazgeçmezsiniz sevdiğiniz giysilerinizden…bu giysilerin içinde ben varım, kim ne bilecek ki, dersiniz…

Bir gün, en lezzet aldığınız yiyeceklerden vazgeçerek, yeni besinlerle beslenme alışkanlığı edinebilirsiniz, kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz, doktorunuz bile size şaşırabilir, siz çocuğunuza bir sır söyler gibi, ben böyle daha iyi hissediyorum dersiniz, buna herkes şaşırabilir…
Bir gün, en sevdiğiniz kitaplarınızı bir kütüphaneye bırakabilir veya başka bir kitapsevere hediye edebilirsiniz, bunu hiç kimse anlamayabilir…
Bir gün çok konuşursunuz, bir gün hep susarsınız, ama hep düşünüyor olursunuz, bunu en yakınınız bile göremeyebilir…
Bir gün şarkı söylemek istersiniz, bir gün şarkı dinlemek istersiniz, belki bunu sessizlikte yaparsınız, hiç kimse bu şarkıları duymayabilir…
Bir gün dua etmek istersiniz, bir gün dua dinlemek istersiniz belki de hiç anlamadığınız bir dilde, ve huzur bulursunuz…
Bir gün hatırlamak istersiniz mazıyı, bir gün unutmak istersiniz üstelik hiç pişman olmadan tüm yaşadıklarınızdan..
Bir gün, aynı anda herşeyim zannedersiniz, bir gün, bir hiç olduğunuza inanırsınız…
Bir gün düşünür ve hak verirsiniz, ”uğrunda ölmeyi göze alacağım birçok dava var ama uğrunda öldüreceğim hiçbir dava yoktur” diyen GANDHİ’ ye…
Bir gün öleceğinizi ve herkesin öleceğini bilirsiniz, ”yalandan kim ölmüş” diyen Vasfı Rıza ZOBU’ya gülersiniz, eğer değerli sinema adamı ve sanatçı Ülkü ERAKALIN büyük sanatçılarla röportajlar gerçekleştirmemiş olsaydı, bundan da hiç haberdar olamazdınız, bu da başka bir yönü bu hayatın…
Bir gün, birisi bir soru sorar, siz içtenlikle cevap verirsiniz, kimileri sizin cevabınızdan bile alınır, kimileri cevabınızı dinlemez, kimileri daha soruyu bile hakaret sayar, şaşırır kalırsınız, bakakalırsınız giden geminin ardından Orhan VELİ gibi…

Bütün bunları yasaya yasaya, bile bile lades demeyi de bilirsiniz, tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar diyen felsefeye de, bilime de, sanata da, tarih’e de inancınızı sürdürürsünüz…
Yabancılaşarak kendi hayatınıza, yalnız biri gibi yoksun hissederek, bir yabancının hayatını seyreder gibi, hayat filmini görebildiğiniz yerden, gördüğünüz kadarını seyredersiniz…

Yalnızlığın ihtişamına kapılarak, yoksunluğun kahrına katlanarak, yalnız olmadığınızı bile bile, yaşadıklarınıza yabancılaşarak, bir bilinmeyene doğru bir yabancı gibi gidersiniz hep…

Bu tanıdık yabancılık çıkar hep karşınıza ve adı hayat olur, akıp gider, geçip gider, bir öykü olur, bir şarkı olur, bir destan olur, ama mutlaka tarih olur, her yabancıdan bir iz kalır…

1635030cookie-checkYabancı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.