YAHUDİ MAHALLESİNDE YÜRÜYÜŞ “GELİYORLAR”

SEDAT YILDIRIM SARICI – Kanseri aspirinle yenemeyiz. Tedavi teşhise tabiidir. Kazak, gömlek yerine kefene sarmalanmamak için her emareye dikkat kesilmek gerek.

Londra’da “Yedi Bacılar” (Seven Sisters) adında bir mahalle var. Caddelerinde yürümeye başladığınızda Türklerden Polonyalılara, Latin Amerikalılardan Ortadoks Yahudilere yedi farklı toplumdan semt sakinlerine rastlarsınız.

“Seven Sisters”, antik Yunan mitolojisinde Selçuk – Efesli iffet tanrıçası Artemis’in arkadaşları yedi kızkardeş perisine ithafen Ülker yıldız kümesinin adıdır (Pleiades). Bölgede azımsanmayacak sayıda Yunan dostlarımız da yaşar.

Yunan Mitolojisi’nde Yedi Bacılar

İşinize sabahın köründe başlamak zorundaysanız geleneksel siyah kıyafetleri, şapkaları veya oldukça cakalı Kafkas kalpaklarıyla telaşla bir yerlere yetişmeye çalışan birçok Yahudiyle karışılaşırsınız. Haftasonu ise gece geç saatlere kadar benzer kıyafetlerle kendi toplum ya da inanç merkezlerinde ibadet, eğitim, sanat ve spor gibi aktivitelere çocuklarını oradan oraya taşımaları durmaksızın sürer gider.

Hava yağmurluysa şapka ya da kalpakları koruyucu bir başka kılıfla örterler. Şapka başı kollar, şapkayı kaplayan kılıf da şapkayı yağmurdan korur. Bu titizlik ve disiplin öylesine başarılar bahşeder ki bilimden edebiyata, sinemadan müziğe inançlar arasında bir karşılaştırma yapılsa Yahudiler açık ara önde ipi göğüslerler.

Çağımıza damga vurmuş şarkısözü yazarı Bob Dylan veya Leonard Cohen, virtüözlüğünü kimsenin sarsamadığı piyanist Keith Jarrett, küresel ölçekte çok satan filmlerin yönetmeni Steven Spielberg, tüm zamanların en iyi fizikçilerinden Albert Einstein Yahudi kökenli ünlülerden sadece birkaçıdır.

1960’lı yıllarda yurdumuzu Fransa’da tanıtan İzmirli şarkıcı Dario Moreno gibi yoksulların büyük düşünürü, emeğin filozofu Karl Marx da Yahudiydiler.

Dario Moreno

“Damdaki Kemancı”dan (1971) “Schindler’in Listesi”ne (1993) Yahudileri kollayan filmler de saymakla bitmez.

Lawrence of Arabia’dan (1962) Judie Foster’lı Flight Plan’a (2005) Müslümanları riyakar ve barbar resmeden filmler de az buz değildir. Hele bir de The Jihadis Next Door” (Cihatçı Komşunuz) gibi televizyon dizilerine rastladık ki terör eğilimlilere rehberlik edecek derecede tepki tetikleyen nitelikteydiler.

11 Eylül 2001’de New York – İkiz Kuleler’de yaklaşık 3000 kişinin hayatını kaybetmesi ardından ihale Müslümanlara yıkılmıştı. Irak ve Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) komplo mu, değil mi netleştiremediğimiz İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, İsveç, Finlandiya, Rusya, Filipinler, Srilanka, Nigerya, İsrail, Mozambik ve Türkiye gibi ülkelerde binlerce cana mal olan saldırıları ister istemez olumsuz bir yargı oluşturdu.

Bu bölümün özeti şöyle olsun; bilimsel, sanatsal alanlardaki yüksek başarılarıyla birlikte medya ve sinema endüstrisiyle sempatik bir algı oluşturarak saygınlıklarını artıranlar bir tarafta. Ortadoğu’nun misafirperverliğinden edebi derinliğine her türlü güzelliklerinden azade, yasadışı yapılanmaların çağ dışı katliamlarıyla sahneye çıkıp “temsil” ve “etki alanı”nı rezalet ve cinayetten yana genişletmeye çalışanlar diğer tarafta.

Ve bu iki konumlanışı şimdilik bir cebimizde tutalım.

Leonard Cohen

KEHANET

Kanadalı şair, besteci Leonard Cohen (1934- 2016) The Future adlı parçasını 1992’de yazmıştı. “Cohen” İbranice kahin demek.

“The Future” (İstikbal), şairin karamsar öngörüsünün isabetli olduğunun, kehanetinin sabitlendiğinin ispatı gibidir. Birkaç mısrayı “milim sapmaz” tefsirimle aktarayım.

“I’ve seen the future, brother / It is murder / Things are going to slide, slide in all directions / Won’t be nothing / Nothing you can measure anymore / The blizzard, the blizzard of the world / Has crossed the threshold / And it’s overturned…

I’m the little Jew / Who wrote the Bible / I’ve seen the nations rise and fall”

“gördüm istikbali birader / dehşet ve vahşet /  yer yarılacak, toz olacak / zerre kalmayacak / nerde vicdan ve hicran /  işte kış, kıyamet / aştı eşiği / elde kaldı hüsran… 

ufak Yahudiyim / kim yazdı İncil’i / medeniyetlerin doğuş ve çöküşünü gördüm”

ULUSLARIN KENDİ “KEDERLERİNİ” TAYİN HAKKI

Vladimir Lenin, Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkını 1914’de kaleme almış, imparatorluk cenderesinden kurtulmaya çalışan uluslara rehber olmuştu. Aynı temayı çok geçmeden “böl, parçala, yönet” güdüsüyle sömüren emperyal milletler “havuç” niyetine kullandı. Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Çekoslovakya, Libya, Irak, Suriye param parça edildi.

Savaşlar, kuraklık, kıtlık, dini ve mezhepsel ayrımcılıklarla yurtlarından edilerek göçe zorlanan yoksul göçmenler üzerinden tertiplenen uluslararası tezgahlar, mahrumiyet ve masumiyet duyarlılıklarını da zehirledi. At izi, it izine karıştı.

Sokaklarda avuç açıp sadaka isteyenlerin hızla önünden geçip işine gücüne koşanların sadece %1’i başını çevirip de yardım talep edene bakıyor. Biz ve siz gibi %99’u ilgisiz. Çünkü o iş de bir nevi hileli bir iş!

Yalanlarla talan edilmiş duyarlılıklar sonrası kimse kimseyi ne bireysel, ne de milli ya da bölgesel ölçekte duymak, görmek, bilmek istemiyor. Savaş, deprem, sel, tsunami gibi onbinlerce can kaybının olduğu büyük felaketleri bile “Umursamama Çağı”nın ilk yarısı tamamlandı.

Gelecek yüzyıl Ulusların Kendi Kederlerini Tayin Hakkının fütursuzca kullanılacağı lanetlenmiş bir çağ olarak tarihe yazılabilir.

“GELİYORLAR”

Hemen kızmayın abilerim, ablalarım. Neşet Ertaş ustam benim için az çığırmadı. “Kendim ettim kendim buldum. Gül gibi sararıp soldum. Eyvah!” 

Şaka zannedilecek, ziyanı yok! Yılda bir olsun gelirler. Gelmezlerse bayramdan bayrama da olsa ararlar. Hal hatır derken, “bir istirhamın var mı?” diye sorarlar.

Dedim, “şu İstanbul’daki Atatürk Havalimanı’nı kapatın, pistine cami yapın, bir daha kullanılmasın. FETÖ filan derken, Ankara’daki Akıncı Hava Üssü pistini de bombalayın. Bu arada Meclis’i ıskalamayın. Rumeli Hisarı’ndaki açıkhava tiyatrosunun sahnesine mescit yapın. Sanattan mahrum kalalım. Namık Kemal’in yazdığını unutmayın. Gider ayak  durmayın, atıştırın, kapıştırın, tıksırıncıya kadar yiyin, yağmalayın”. 

Allah’tan bir dediğimi iki etmezler.

Rumeli Hisarı sahnesi

Var mı bu işte ellerin kirli bir eli? “Rüzgar Kırdı Dalımı, Ellerin Günahı Ne? Ben Yitirdim Yolumu, Yolların Günahı Ne?” (Güfte: Fuat Edip Baksı)

Meğer siyasilerin yıllardır “dış mihrak” dedikleri benmişim. Farkında değilmişim. Kendimden bile gizlemişim. Görsem de görmezden gelmişim. Ve hatta cinnet geçirmişim. Eşe dosta sezdirmemişim.

Size de arada bir geliyorlar mı?

“HER GÜN ÇOCUKLARIMIZ ÖLÜYOR. DÜNYA NEREDE?”

Günümüze dönelim. Gazze karadan işgal edilmeye başlandı. 3 Kasım günü, El Cezire televizyonunda Gazzeli bir anne bombalarla harabeye dönmüş evinin önünden kameralara soruyor; “Hergün çocuklarımız ölüyor. Dünya nerede?”

İşte biz bu kanlı kabire yukarıdaki zincirle indirildik. Kopuk halkaları birleştirmezsek defin nihayetlenecek, dirilmemiz kolay olmayacak. 20. yüzyılda Cohen’ler, kahinler yazdı, 21. yüzyılda hükmedenler tatbik eyledi ve “insanlık” suskun kalmayı yeğledi. Dilimizi yuttuk.

Bu sessizlik, “duyarsızlık” da değil, israf edilmişlik duygusu sonucu “tutumluluk” olsa gerek. ‘Vicdan’ yok olacak bir içgüdü değil. Asırlık evrimlerin merhemi. Semavi inançlar zedeleyebilir ama ortadan kaldıramazlar.

“Hergün çocuklarımız ölüyor. Dünya nerede?” suali karşısında hepimiz olduğuna göre cevabı ortaklaşa vermeliyiz. Hakikatle iştigal buyurarak.

Hakkıdır hak’ka tapan milletimin istiklal” diye yazmış Akif. Mustafa Kemal “İstikbal göklerdedir” demiş ve istiklalin (bağımsızlığın) göklerde olduğunu işaretlemiş.

O halde göklere bir bakalım. Son 20 yıllık AKP hükümetinin savaş uçakları modernizasyonunu İsrail’e emanet ettiğini unutmadık. 2002 yılından bu yana İsrail’in “modernizasyon”unu yapıp düşen “Uçan Tabut” ve “Dul Bırakan” lakaplı F-4 uçaklarımızda şehit olan pilot sayısı 2015 itibariyle 15 idi. (Milliyet, 05/03/2015)

Savunma alanı (Adnan Menderes – NATO) 1950’lerden bu yana ellere emanet olduğundan mıdır, nedir; Kıbrıs çıkarması esnasında kendi savaş gemimizi kendimiz bombalayıp batırdığımızı da unutmadık. (1974, TCG Kocatepe Gemisi – D 354).

Bırakın 50 yıl öncesini henüz üç yıl önce Amerika’nın bir İran generalini saldırı sonucu öldürmesine misilleme devrim muhafızları “feci bir yanlışlıkla” kendi başkentlerinde yolcu uçağı düşürmüştü. (Tahran, 8 Ocak 2020. Anadolu Ajansı). O akşam uçaktaki yolcuların kimler olduğu henüz belli olmamışken dönemin Amerikan başkanı Donald Trump “so far so good” demişti (The Times of Israel). Meali; “bundan iyisi Şam’da kayısı”. Unutmadık.

Uçakta 82 İran vatandaşı olmak üzere 176 günahsız yolcu hayatını kaybetmişti. 63 Kanadalı yolcu için Kanada, İran’a 104 milyon dolarlık tazminat davası açmıştı.

AKIL 

Zikir arttıkça fikir azalır. Tecellide mizaha müsaade varsa tesellinin ilahi olmasında mahsur yoktur ama devlet yönetimi hafıza ve zeka ister. Ayinsel değil, bilimsel düşünmeliyiz. Avunma teolojik olsa da, savunma teknolojik olmak zorundadır.

Uluslararası ilişkilerde “one minute” diyene “just a second” cevabını anında yapıştırmazlar. Arzuhalin yazılımını uzun yıllara yayar, çömeze dünyayı dar ederler. Atatürk boşuna “yurtta barış, dünyada barış” dememiş.

Yuvaları bombalanmış, evlatları katledilmiş annelere efkarlı gözyaşlarıyla cevap veremeyiz. Mağduriyet ya da öç edebiyatı düzeysizliğe, ardından göçe davetiyedir. Gaza getirecek kışkırtmalar, elinde kozu olanların azmasına yarıyor. Gazze elden gidiyor.

Dün (15 Kasım 2023), AKPli Cumhurbaşkanı Erdoğan soruyor: Şimdi 13 bine yakın insan öldü, nerede bu dünyanın devlet başkanları, başbakanlar nerede?” 

Çok doğru bir söz ama kimin söylediği de önemli. Şimdi dost düşman “Talancının evi yanmış, kimse inanmamış. Kendi bile!” diyebilir. Değil Batılı ülkeler, Orta Doğu’nun cümleten sükuneti de ‘Umursamama Çağı’na intibak gibi görünüyor.

Fazıl Say kalbi yurdu için atan eşsiz değerlerimizdendir. Siyasilerin günlük beyanatlarını teyid ertesi günü adamı yerin dibine batırır. Politikacı günlük çıkar, sanatçı kalıcılık peşindedir.

Üniversite sınavlarında dört yanlış bir doğruyu götürürdü. Siyasette bir yanlış bütün yurdu bitirebilir. Kaldı ki bizim siyasilerimiz günlük 40 yanlışla dünya rekorlarını kimseye kaptırmıyorlar. İdeolojik ufkunuz darsa lojistik vazifelere talip olursunuz. Göçmen misafirhanesi olmamız bundandır.

 MUSİKİ CEMİYETİNDE NEYZENİN NEFESİ

IŞİD’in yüzlerce can kaybıyla sonuçlanan saldırılarının epeyce büyük bir kısmının konser ve festivallere yapıldığını hatırda tutarak; son HAMAS saldırısının da bir festivale yönelik olduğu veya Türkiye’de yasaklanan müzik festivalleri “münferit tesadüfler” olarak görülemez. Ankara ve İstanbul’daki “istek parça gerekçesiyle” müzisyenlere karşı işlenen cinayetlerde katillere karşı lakayitlik “basit yargı ihmalleri” değildir.

Taliban marifeti

İslam şeriatını yayma amacıyla kurulup fidye, haraç ve eroin ticaretiyle finanse edilen Taliban silahlı askerleri iki yıl önce Afganistan Ulusal Müzik Enstitüsü’nü basarak müzik enstrümanlarını parçalamıştı. Enstitüde geleneksel Afgan müziği ve evrensel müzikler üzerine eğitim veriliyor, kız ve erkek öğrenciler aynı sınıflarda ders alıyorlardı. Taliban’ın ev ev dolaşarak müzik enstrümanları arayacağından, müzikle ilgilenleri cezalandıracağından korkuluyor. (Gazete duvaR 24/08/2021)

Müziği “haram” zanneden, müzisyeni “kafir” gören bazı meal ya da tefsir sahipleri bugünkü manzara i umumiyenin mesullerindendirler. Hani nasıl söylesem “Kuzum yana söylüyorum, gelinim sana sanma”.

İslam’ın müzikle imtihanı bir tarafta, dünyanın en iyi müzisyenlerini yetiştiren kararlılık, özen ve hürmet diğer tarafta. İnsanlığın güzelliklerle yarışında “medeniyetler çatışması” intibası yaratacak büyük arızalara meydan verilirse kör düğüm çözülemeyecek.

Kutsiyet addedilen mevzularda akli kararlar alabilmek zor zanaattır. Allah muhafaza (Adem) Adam “kutsalım” der, mantık dinlemez ve orada kilitleniriz.

2500 yıllık Kudüs sorunu gibi ibadet sembolleri başa beladır. Kutsal metinlerde Adem’in ilk oğlu Kabil’lin biraderi Habil’i katlettiği yazılıdır. Üç semavi dinin miras paylaşımı kardeşin kardeşe düşmanlığına körükle bahis, hadis ve hadise taşıyabilir.

Roger Waters

Rock tarihinin en büyük topluluklarından Pink Floyd’un beyni, bestecisi ve sözyazarı Roger Waters her zaman Filistin halkının yanında oldu. HAMAS saldırısının “Sahte Bayrak Operasyonu” olabileceğini söyledi (AA – 9 Kasım 2023).

“Sahte Bayrak Operasyonu” bir ülkeye saldırmak için (Nazilerin de başvurduğu) bahane yaratacak siyasi veya askeri saldırı tezgahlamak demek. Zaten HAMAS’ın “Aksa Tufanı” adıyla başlattığı saldırının görsel sunumunun Hollywood işi olabileceğini birçok siyasi yorumcu dillendirdi.

Bugünkü İsrail hükümetinin Gazze saldırısı Nazi döneminde sivillere uygulanan soy kırımın  fazlasıdır. Göz göre göre bebekler can veriyor. Binyamin Netanyahu tam bir gestapodur. Birçok İsrailli de olup bitenin farkında, sessiz kalmayıp, var güçleriyle barış için çaba sarfediyorlar.

Filistinli düşünür, yazar Edward Said’in (1935 – 2003) oluşumuma öncülük ettiği Filistinlilerle İsrailli müzisyenlerin bir araya geldikleri “Divan Orkestrası” gibi kaynaştırıcı birliktelikleri desteklemeli, barış için ne gerekiyorsa elimizden geleni yapmalıyız.

________________________

* Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

2732540cookie-checkYAHUDİ MAHALLESİNDE YÜRÜYÜŞ “GELİYORLAR”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.