Zeytini, ormanı ve suyu savunmaya yeni zorluk çıkarıldı!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Türkiye’de son 30 yılda buna benzer 70 binden fazla yıkım manzarası yaşandı. Tür ve habitat kaybının en büyük nedeni olarak gösterilen arazi tahribatı sürerken, yeni tahribatlara neden olacak projelere imtiyazlar tanıyan ÇED Yönetmeliği yargıya taşındı…

Türkiye’de doğal yaşam alanları ve ekosistemler üzerindeki baskıyı denetlemeyi ve izlemeyi amaçlayan ÇED Yönetmeliği ilk çıkarıldığı 1993 yılından bu yana onlarca kez değiştirilerek adeta kalbura çevrildi. Geçtiğimiz Temmuz ayı sonunda yayımlanan son ÇED Yönetmeliği ile 2014 yılında yayımlanan yönetmelik kaldırıldı. Özellikle doğa tahribatında başı çeken madencilik sektörüne geniş imtiyazlar tanıyan yeni yönetmeliğin yürütmesinin durdurulması için Danıştay’da dava açan Doğa Derneği, yönetmelik değişikliğinin getirdiği yeni düzenlemelere ilişkin bir kılavuz da yayımladı. Doğa Derneği avukatı Cem Altıparmak konuyla ilgili açıklamasında ÇED sürecinin yapılacak projelerin doğaya olan etkisini değerlendirmeyi amaçladığını ancak bu sürecin projelerden etkilenecek canlı, cansız her türlü varlığın haklarını korumada etkisiz kaldığına işaret ederek, “Bu yüzden ÇED mevzuatından kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklar ve ÇED kararlarına karşı açılan davalar, doğa koruma mücadelesinde en çok açılan davalar listesinde ilk sırada yer alıyor” dedi.

zeytin

ÇEVREYİ KORUMASI BEKLENEN YÖNETMELİK 30 YILDA KALBURA DÖNDÜ

Türkiye’de ilk kez 1993 yılında çıkarılan ÇED Yönetmeliği aradan geçen yaklaşık 30 yıl içinde onlarca kez değiştirildi. En son 29 Temmuz 2022 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği ile 2015 yılında yayımlanan yönetmelik kaldırıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise geçtiğimiz Eylül ayında kuruma bağlı birimlere gönderdiği talimatla yeni yönetmeliğin uygulanmasına yönelik usul ve esasları bildirdi.

YENİ ÇED YÖNETMELİĞİ ÇEVRE KANUNUNA AYKIRI

Ancak doğal alanlar ve ekosistemler üzerindeki baskıyı artıran, buna karşın yıkıcı projelere yönelik halkın mücadele etmesini zorlaştıran düzenlemeler getiren yönetmelik değişikliğinin yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay’da dava açıldı. Doğa Derneği’nin Danıştay 6. Dairesi’nde açtığı dava dilekçesinde, yönetmelik değişikliğinin Çevre Kanununa, Anayasaya ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ile çevre politikalarına da aykırı olduğu savunuluyor.

ÇED SÜRECİNE KİMLERİN KATILACAĞINA YATIRIMCI KARAR VERECEK

Doğa Derneği’nin konuyla ilgili açıklamasında, Temmuz ayında yapılan yeni değişikliklerle, ÇED süreçlerine halkın katılımı ve bilgiye erişimi konusundaki düzenlemeler sınırlandığı kaydedildi. Doğa savunuculuğu yapan sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve barolar gibi yapıların ÇED süreçlerinin dışında tutulduğuna işaret edilen açıklamada, “Paydaş Katılım Planı yani ÇED sürecine kimlerin dâhil edileceği görevi, yatırımcının çalışacağı özel şirkete verildi. Projeleri ÇED süreçlerinin dışında tutacak yeni düzenlemeler yapıldı. Tüm bu değişikliklere karşı Doğa Derneği hukuk danışmanları Danıştay’da dava açtı. Söz konusu davanın başvuru dosyası, bu konuda çalışan hukukçulara ve doğa savunucularına emsal olması amacıyla bir yayın haline getirildi ve web sitemizdeki ‘Yayınlarımız’ kısmında  herkesin erişimine açıldı” ifadelerine yer verildi.

DOĞANIN HAKKINI SAVUNAN KURULUŞLAR KAPSAM DIŞI BIRAKILDI

Yeni yönetmelikte ‘Halk’ tanımından ‘ulusal mevzuat çerçevesinde bir veya daha fazla tüzel kişi veya bu tüzel kişilerin birlik, organizasyon veya gruplar’ ifadelerin çıkarıldığı kaydedilen açıklamada, “Doğanın haklarını savunan meslek örgütleri, barolar, sivil toplum kuruluşları gibi yapılar, ÇED süreçlerinin dışında tutulmuş oldu” denildi.

DOĞANIN HAKLARINI YOK SAYAN PROJELERE YENİ İMTİYAZLAR TANINDI

ÇED aşamaları tamamlanan bir projede, normal şartlar altında 5 yıl içerisinde yatırıma başlanılması gerektiği, aksi durumda ise ÇED kararının geçersiz kaldığı belirtilen açıklamada, “yeni yönetmelik ile halkın verilen kararlara karşı kazandığı davalar ve yargısal süreçler mücbir sebep kabul edildi. Belirli sürede başlamazsa izni iptal olacak projelerin süresi uzatılmış oldu. Bu düzenlemeyle idarenin yargısal denetimi işlevsizleştirildi. Dava neticesinde alınan kararlar hiç yokmuşçasına yatırımcıya ek süre tanınır hale geldi” ifadelerine yer verildi.
MADEN, İNŞAAT VE ENERJİ ŞİRKETLERİNE ÇED KOLAYLIĞI

Doğa Derneği’nin açıklamasında, yeni yönetmelikle Projeleri ÇED süreçlerinden muaf tutmak için getirilen düzenlemeler hakkında ise şu bilgilere yer verildi: Madencilik projeleri kapsamında, yıllık 400.000 ton ve üzeri kapasiteye sahip kırma eleme tesisleri ÇED süreçlerinin dışına çıkarıldı. Taş kömürü ve bitümlü maddelerin gazlaştırılması ve sıvılaştırılması projelerinde, ÇED sürecine tabi olması gereken günlük 50 ton kapasite alt sınırı 500 tona çıkarıldı. Toplu konut projelerinde, ÇED sürecine tabi olması gereken 200 konut alt sınırı 300 konuta çıkarıldı. Mermer ve dekoratif taşların kesme, işleme vs tesislerinde, ÇED sürecine tabi olması gereken yıllık 5.000 m3’lük kapasite alt sınırı 10.000 m3’e çıkarıldı. Atık su artıma tesislerinde, ÇED sürecine tabi olması gereken kapasite alt sınırı 10.000 m3/günden 30.000 m3’e çıkarıldı.”

‘DOĞA KORUMA MÜCADELESİNDE EN ÇOK DAVA ÇED KARARLARINA’

Kısaca ÇED olarak anılan ‘Çevresel Etki Değerlendirme’ sürecinin, yapılacak projelerin doğaya ve projenin çevresine olan etkisini değerlendirilmeyi amaçladığını dile getiren Doğa Derneği avukatı Cem Altıparmak, “Eğer projenin çevreye olumsuz bir etki yapma ihtimali varsa bunun için alınacak önlemleri belirler. Ancak bu süreçlerin, projelerden etkilenecek canlı, cansız her türlü varlığın haklarını korumada etkisiz kaldığını hep birlikte deneyimliyoruz. Bu yüzden ÇED mevzuatından kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklar ve ÇED kararlarına karşı açılan davalar, doğa koruma mücadelesinde en çok açılan davalar listesinde ilk sırada yer alıyor” diye konuştu.

‘YOKOLUŞU KÖRÜKLEYEN PROJELERE İMTİYAZLAR KABUL EDİLEMEZ’

Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç ise “Bu davayı sadece şirketlerin haklarını artırmaya yönelik olan ve doğanın haklarını yok sayan yönetmelik değişikliğine karşı açtık. Gezegenimiz büyük bir yok oluşun eşiğinde. Bu yok oluşu körükleyen projelere yeni hukuki düzenlemelerle imtiyazlar tanınmasını kabul etmiyoruz. ÇED süreçleri biyolojik çeşitliliği, Önemli Doğa Alanları, kırsal üretimleri ve yerel ekonomileri doğrudan etkileyen süreçler. Doğanın haklarını savunmaya ve mevzuat değişikliklerini takip etmeye devam edeceğiz” dedi.

SUDAKİ BALIĞIN, HAVADAKİ KUŞUN VE İNSANIN KADERİ BUNA BAĞLI

Yönetmelik değişikliğini yargıya taşıyan Doğa Derneği, emsal olması amacıyla ÇED kavramı ve yönetmelik hakkındaki ayrıntıları da içeren davanın başvuru dosyasını kurumun web sitesinden kamuoyu ile paylaştı. ‘Hukuk ve Doğa’ iletişim grubu üyesi avukat ve hukukçuların ortak çalışması çalışmada özetle şu bilgilere yer veriliyor: “ÇED süreçleri, projelerin yapılmak istendiği yerde hayata kök salmış bizlerin, sudaki balığın, gökteki kuşun, tüm heybetiyle karşımıza dikilen bir dağın, börtü böceğin, üzerimize yağan yağmurun, soluduğumuz havanın, iklimin, atmosferin, ekmeğini doğadan ve doğayla uyumlu biçimde kazanan halkın kaderini belirlemekle yakından ilgilidir. Bu yüzden doğa hakkı, biyoçeşitlilik kaybı, atık krizi, iklim değişikliği gibi benzer savunuculuk pratikleri içinde mücadele eden herkes için ÇED süreçleri ve bu süreçler sonunda verilecek olan kararlar son derece önemlidir. Etkili bir savunuculuk için ÇED süreçlerinin yakından takibi ve izlenmesi zorunludur.

‘ÇEVRE POLİTİKALARININ OLUŞMASINDA KATILIM HAKKI ESASTIR’

ÇED süreçlerinin yasal alt yapısını ise Çevre Kanunu ve ÇED Yönetmeliği oluşturmaktadır. 1983 yılında yürürlüğe giren Çevre Kanunu’nun amacını açıklayan 1. maddesi, bugünkü ve gelecek kuşakları kapsayacak biçimde çevrenin bütün canlıların ortak varlığı’ olduğunu vurgulamaktadır. Koruma ilkelerinin yer aldığı 3.maddenin (e) fıkrası ise, ‘Çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esastır. Bakanlık ve yerel yönetimler; meslek odaları, birlikler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların çevre hakkını kullanacakları katılım ortamını yaratmakla yükümlüdür demektedir. Kanunun somut olarak hayata geçirilmesi için, Çevre Kanunu’nun 10. maddesi, gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetler sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmelerin, çevresel etki değerlendirmesi raporu almasını şart koşmuş ve bu sürecin bakanlıkça çıkartılacak bir yönetmelikle düzenleneceğini ifade etmiştir.

‘ÜZERİNDE BU KADAR OYNANAN BAŞKA BİR YÖNETMELİK YOK’

Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği olarak adlandırılan bir yönetmeliğin çıkarılıp, yürürlüğe girmesi için ne yazık ki aradan 10 yıl geçmesi gerekmiştir ve ilk yönetmelik 1993 yılında çıkarılmıştır. İlk yönetmelikten bu zamana kadar geçen yaklaşık 30 yıllık süre içinde ÇED Yönetmeliği defalarca değişikliğe uğramıştır. Yönetmeliğin çeşitli maddeleri 1999, 2002, 2004, 2009, 2013, 2016, 2017 ve 2018 yıllarında birer kez; 2011 yılında iki kez, 2000 ve 2019 yıllarında üç kez değiştirilmiştir. 1997, 2002, 2003, 2008, 2013, 2014 ve 2022 yıllarında ise toplamda yedi kez yeni ÇED yönetmelikleri yürürlüğe girmiştir. Doğa ve çevre koruma mevzuatları içinde, üzerinde bu kadar çok oynanan ve bu kadar sık değişikliğe gidilen bir başka bir yönetmelik daha yoktur.”

ÇED YÖNETMELİĞİ ÇEVREYİ DEĞİL, ŞİRKETLERİ KORUYOR

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın resmi istatistiklerine göre yönetmeliğin çıkarıldığı 1993 yılında 2021 yılına kadar geçen süre içerisinde 69.158 projeye ÇED Gerekli Değildir kararı verilirken, yalnızca 63 projeye ÇED Olumsuz kararı verilmiş. Yaklaşık 30 yılda 1221 proje için ÇED Gereklidir, 6489 proje için de ÇED Olumlu kararı verilmiş durumda. Madencilikten sanayiye, ulaşımdan enerjiye, inşaattan turizme birçok alandaki yatırımların doğa üzerindeki baskısını azaltmayı ve denetlemeyi amaçlayan yönetmelik kapsamındaki ÇED Gerekli değildir kararlarının yaklaşık yarısının madencilik yatırımlarına verilmesi dikkat çekiyor.

 

2640090cookie-checkZeytini, ormanı ve suyu savunmaya yeni zorluk çıkarıldı!
Önceki haberMakroekonomi politikaları: “Saldım çayıra Mevla’m kayıra”
Sonraki haberİngiltere’nin yeni Maliye Bakanı: Önümüzde zor kararlar var
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.