¨Aşk Hikâyesi¨ İçin Teşekkürler, Ryan…

Giderayak teşekkürümüzü almadan gitme, sevgili Ryan; Ryan O’Neal

Bize bir aşk hikâyesi anlatıp, aşk denilen bir tutkunun bu saçma sapan dünyada hâlen varolduğuna bizi inandırdığın için teşekkürler…

Erich Wolf Segal’in, 1970’de yayınlanır yayınlanmaz Çok Satanlar-Best Seller listesine giren romanında sıradan bir aşkı anlattığını sinemada sen o masum ve temiz bakışlarına bize aktardın. 

Bir roman bundan daha iyi anlatılamazdı.

Love Story~Aşk Hikâyesi filminde Alice MacGraw’la birlikte muhteşem ve acıklı sonuyla bizleri ağlatmak pahasına büyük bir romansı yaşadınız; siz sinemada bir oyun oynamadınız, ben öyle zannetim ki sizler sahiciydiniz. 

Aşkınız da sahiydi!

Filmdeki rolünle Oscar’a aday olmuşluğun önemli değil, sen âşıkların, aşk duymak isteyenlerin kalplerinde çoktan Oscar’ını almıştın.

Üniversitede okuyan bir gençtin o zamanlar ve adını Oliver diye biliyoruz; zengin bir iş adamının oğlu…

Sonra bir gün kampüste, öğrenciyken harçlığı için kütüphanede çalışan Yahudi asıllı bir kızla tanıştın; Cupid okunu atmıştı, ilk bakışta ona âşık oldun, o da sana…

Kızın adı Jenny’i idi. Evlenmeye karar verdiğinizde varsıl baban bu evliliğe kız Yahudi diye karşı çıktı. Romanınızın yazarı da bir Yahudi’ydi; hatırlıyoruz; bu yönde anlamlı bir mesaj veriyordunuz.

Sonra Jenny kan kanserine yakalanıp birden hayatını kaybetti; perişan oldun, bizleri de üzdünüz. 

Ne olurdu sanki bu muhteşem aşkınız sürseydi!

Filminiz çok hasılat yaptı, bu kısmı bizi ilgilendirmiyor.

Sonra yapımcılar seni tekrar bir başka hikâyeye davet ettiler; setlere döndün, canlandırdınü.

Yıllar geçmişti, 1978’de, bu romandan bir ardıl-sequel film daha yapılacaktı: Oliver’ın Hikâyesi!

Bu filmde, Marcie adında bir kadınla birlikte olmaya başladın, o güne kadar gözün kimseyi görmemişti. Aslında yine olmayacaktı belki ama seni sevenlerin arka çıkmasıyla, yüreklendirmesiyle bir kez daha aşk denizinde kulaç atmak istedin. Kim bilir Jenny’yi Marcie’de bulmak istiyordun. 

Hep öyle olur zaten, giden aşkın arkasından başkaları gelir ama Attilâ İlhan’ın şiirinde, ¨Kimi sevsem sensin!¨ dediğince ve ¨Ayrlık sevdaya dahil!¨ dediğince bir türlü gidenin simâsı ortadan kalkmaz.

Zaten Jenyy’i asla unutamadığını biz sinemada, koltuklarımızda otururken anladık; Marcie hiç anlamaz mı, kadın bu, şıp diye anladı. 

Marcie ağzıyla kuş tutsa hayatta olmayan rakibesine karşı erkeğini kazanamayacağını da anladı.

Filmin bitiş sahnesinde, hayalet bir kadına karşı rekâbet edemeyeceğini gören Marcie, sana şöyle dedi; hiç unutmuyoruz bu repliği:

 ¨It takes someone very special to help you forget someone very special.”

Çok özel birisini unutmana yardım etmek için çok özel biri gerekir; o ben değilim… 

Hayatta olmayan birisine karşı yapılacak bir şey kalmamıştır.

Bazen, hayatta olduğunu bildiğimiz ama birden hayatınızdan çıkanlar da tıpkı Oliver’ın Jenny’si gibi, var mıydı yok muydu, şimdi nerede ve ne oldu diye sizi ıpıssız ortada bırakır. 

Teşekkürler Ryan! 

Ve beyazperdede yaşanmış görünse bile geride güzel bir aşk bırakarak, 82 yaşındayken sonsuzluğa yolcu olurken, 20.yüzyılın yarısında hayatını geçirmiş bizlere aşkı terennüm ettirdiğin için teşekkürler.

Yola çıkarken çıkacağın yola âşık ol, diyor kadim bilgeler, şairler, gönül insanları… 

Güle güle Ryan; şimdi gözyaşlarımız sana ve Ali MacGraw’la filminizde, romanın sıradanlığını aşarak bize öğrettiğin aşkın acıklı hikâyesine akıyor.

2739300cookie-check¨Aşk Hikâyesi¨ İçin Teşekkürler, Ryan…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.