” Diyar-i küfrü gezdim saraylar kaşaneler gördüm
Dolaştım mülk-ü ıslamı sadece viraneler gördüm
Ziya Pasa
En baba köse yazarlarımızın, Türkiye’nin en güzel sahillerindeki çok yıldızlı otellerde “beleş” tatil yaptıktan sonra,oraları ballandıra ballandıra anlatmaları basbayağı ağzımı sulandırmış olmalı ki, hane halkına “Toplayın valizleri tatile gidiyoruz!” dedim…Eşim; bu, “Bayram değil, seyran değil”lik, bu damdan düşme önerinin “arka
bahçesinde” bir hinlik olduğunu sezinledi, ama tatile gitmek işine geldiği için fazla kurcalamadı…
Söylemesi ayıp, bir seyahat acentesinin “uçak ve otel parası içinde “turlarının birinde dört kişilik bir ucuz “son dakika” bileti ayarlamıştım.Bunu uluorta söyleyip hane içindeki kredimi sarsmak istemedim.Esim, kurnazca “Ver şu bileti geliş – gidiş saatlerin bir bakayım, ona göre çocukları erken uyutayım” dediyse de bu numara
bana sökmedi, hareket saatlerini bildiğimi söyleyerek geçiştirdim, bileti de paradan daha değerli bir yere saklamaya çalıştım…
Uzatmayayım, çıktık yola…Uçakta kimin kim olduğu belli değildi.Antalya Havalimanından bizi Alanya’ya götüren tur otobüsüne bildiğimizde yolcuların hepsinin ısveç’ li olduğunu anladım.Memleket turizmine katkımız olsun diye, tur görevlisine, “Biz İsveç’çe ve Türkçe biliyoruz. Tatilciler, bir sorunla karşılaştıklarında bize söyleyebilirler” demeye hazırlanıyordum ki, hanim dürttü: “Yine lüzumsuzluk yapma, hepsi ıngilizce biliyor, dertlerini kendileri anlatabilirler.Senin İsveççe’ne ihtiyaçları yok!” dedi.
Tur operatörü alış- veriş yaparken kazıklanmamak için “halı pazarlığının” nasıl yapılması gerektiğini anlatırken moralim bozulmaya başlamıştı.”Alanya’nın kanalizasyon sistemindeki yetersizlik nedeniyle,tuvalette işinizi bitirdikten sonra lütfen kullandığınız kağıtları tuvaletin içine değil, kenardaki sepetlere atın!” dediğinde, yolcularda
izlediğim kıkırdanmalar karşısında başımı önüme eğerek turizme katkı payımdan vazgeçtim.
Cengaverlikle kabadayılığı harman ederek 3 Ekim’de Avrupa kapılarına dayanmaya hazırlanırken,ortalama 200 bin turisti konuk eden, en önemli turizm merkezlerimizden biri olan Alanya, kanalizasyon sorununu henüz çözümleyememişti…
Çantaları otele atar atmaz, mayoları giyip cümbür cemaat denize koştuk.Lüks otelimizin önündeki denizde pet şişeleri,dondurma kağıtları, salatalık ve domates parçaları yüzüyordu.Ne geldiyse başıma bu pimpirikliğimden geldi.Çok geçmeden de otelin yayındaki siteden kumların altına gömülerek denize bağlanmış büyük bir kanalizasyon borusunu keşfettim.Alanya’nın bütün sahilleri aynı, temiz deniz bulmak için her gün 30- 40 kilometre uzaklıktaki ıncekum’a gitmek gerekiyormuş…
Otel işletmecisi,hem bizim gelişimizi kutlamak,hem de ertesi sabah da gidecekleri de uğurlamak amacıyla büyük bir eğlence gecesi düzenlemiş…Dansöz var… sihirbaz var… davul-zurnalı folklor ekibi var… Alanya’nın en kalbur üstü sanatçıları sahne almış.Genç kadın, göbeğini hoplata hoplata söylüyor:
“Veresiye vere vere kalmadı, kalmadı
Allah canimi almadı, almadı”
Daha önce,defalarca dinlediğim bu oynak şarkinin ,” günün mana ve önemini” bu kadar güzel ifade eden politik bir içerik taşıdığını o güne dek nasıl keşfedememiştim….
Derin düşüncelere dalıp gittim…Türkiye,IMF’ ye en fazla borcu olan ülkeler listesinin ilk sırasında yer alıyormuş… Sahiden, ” veresiye” aldığımız bu borçları nasıl ödeyecektik? Dış borçlarımızın tutarı kaç milyar dolar olmuştu?
Sahnedeki sihirbaz,şapkadan tavşan çıkarıyordu.Çocuklarla birlikte alkış tutan eşim kolumu iteledi:
“Haydi, sen de alkışlasana! Ne, arpacı kumrusu gibi düşünüyorsun öyle!”
Gece geç saatlerde odaya çıktığımızda uykum kaçtı.Gazeteleri karıştırırken, Cumhuriyet’ te, Ilhan Selçuk’un yazısı ilişti gözüme.Hacıbektaş şenliği’nden dönmüş, şimdi de tatile çıkarken yazdığı son yazıda Sokrates’ten söz ediyordu:
“…Sokrates’in bir arkadaşı demiş ki:
-Tatile gittim,ama bir türlü dinlenemedim…
Filozof:
-Doğaldır,diye yanıtlamış, kafanı da birlikte götürmüşsündür…
Gece karanlığında, Alanya Kalesi’nin yamaçlarındaki otelden mağrur gözlerle denize doğru şöyle bir baktım, kendi kendime gülümsedim,”Sokrates’le böyle
benzer yanlarımın olduğunu bilmiyordum” diye mırıldandım… Bereket, o saate, eğlenceden bitap dönmüş hane halkı neye gülümsediğimi, neler mırıldandığımı anlamadı…