Bir haftaya yakın bir süredir beni müthiş bir merak sardı.
Bir elimle göbeğimi, diğeriyle başımı kaşıyıorum.
Kendime sormadan da edemiyorum:
“Acaba ben göbeğini kaşıyanlardan mıyım, yoksa kafasını kaşıyanlardan mı?”
E, bende şükür ikisi de var..
Ancak, hangisinin üstün geldiğine henüz karar verebilmiş değilim..
Pisboğazın tekiyim. O yüzden de,. az kalsın kalp krizi geçirip geberiyordum. Lokanta vitrinlerinde güzel bir yemek görsem, başlarım göbeğimi kaşımaya.
Beni köşeye sıkıştıran çetrevil sorularla karşılaşınca da, bir de “Eeee!” çekerek başımı kaşırım da kaşırım..
Şu gazeteci milleti birbirine el, ense çekmeyi hiç sevmez. İki gazeteci bir araya gelse, işi, gücü bırakır birbirleriyle didişirler. Köşelerinde birbirlerini yağ çeken gazetecileri de hiç affetmez, ” eşekler birbirini kaşıyor!” diyerek kızarlar..
Devletin önemli adamı, el altından köşe yazarına haber gönderir:
“Hassas bir dönemden geçiyoruz, o konuyu fazla kaşımasın!”
Ya da:
“Şu işi biraz kaşısın da kamuoyunun gündemine taşıyalım..”
Sezai Bayar üstadım o günleri benden daha iyi anımsar; İsmet İnönü ile Bülent Ecevit’in birbirlerine karşı liderlik mücadelesi verdikleri yıllarda,Turhan Feyzioğlu, Kemal Satır, Kasım Gülek ve Ali İhsan Göğüş gibi İnönü’nün safında yer alan politikacılara ” göbekçi” denirdi.
Merhum annem de,” Oğlum,tırnağın varsa başını kaşı. Kendi göbeğini kendin keseceksin. Kimseden kimseye hayır yok.” derdi
Burnunun biraz fazla kaşındığ günlerde, ” Bugün burnum çok kaşınıyor, eve misafir gelecek.” derdi.
Bir de devlet ricalinin, “Kabuk bağlayan yarayı kaşımayın!” uyarısı vardır ki, o da çok hassas bir konudur.
Gece kahveden geç gelen adam, karısı biraz dırdır ettiğinde, “Lan karı, kaşınma akşam akşam!” diyerek tehditler savurur.
Ya da, evin küçük veledi biraz yaramazlık yaptığında, baba, kaşlarını çatarak anneyi uyarır:” Sustur şu sıpanı, kaşınmasın bak, şimdi benden dayak yiyecek!”
Kadın kısmı orta yerde biraz fazla kıkırdadı mı erkek milleti hemen damgayı vurur:
“Kaşınıyor bu avrat!”
Ben, oldum olası kariyer sahibi, ağır başlı insanların yanında ciddi olmasını beceremem.
Bizim kafadar kızları da alıp şöyle bir Beyoğlu’ na çıksam..
Şeytanlık bu ya, ” Gelin kızlar, sizinle bir oyun oynayalım.” derim.
“Ne oyunu?”
“Karşıdan gelenlere dikkat edelim, kimin göbeğini kaşıyan, kimin kafasını kaşıyan adam olduğuna karar verelim..”
Bu entellektüel oyunu tutar vallahi:
“Şu gelen adam kafasını kaşıyanlardan.”
“Nereden anladın?”
“Baksana, gözlüğü var, koltuğunun altında da kitap taşıyor..”
“Tamam!…”
“Bak, şu da göbeğini kaşıyanalardan, baksanıza sıcaktan feleği şaşmış, dili bir karış dışarda. Elindeki simidi de iki hamlede lüp yuttu.!”
“Yanılıyorsun, bence o kafasını kaşıyanlardan, baksana görmüş, geçirmiş eğitimli birine benziyor..”
“Hayır, göbeğini kaşıyanlardan!..”
“Hiç de bile.. Kafasını kaşıyanlardan!..”
Haydaaa!
“Durun kızlar, yolun ortasında tartışmayın böyle. Kolayı var, sorarız adama, göbeğini kaşıyanlardan mı, yoksa kafasını kaşıyanlardan mı olduğunu anlarız..”
“Saçmalama yahu, elin tanımadığın adamına sorulur mu öyle şeyler!.”
” Neyse, peki ya şu gelen hangi gruptan ?”
Bizim hanım hanımcık kızlardan biri kahkahayı atıyor:
“O mu, o da poposunu kaşıyanlardan, baksanıza adama, nasıl da uyuz olmuş gibi kaşınıyor..”
Biz bu kafayla daha çok sorar dururuz:
” Siz, göbeğini, kafasını kaşıttırdıklarımızdan mısınız, yoksa kaşıttıramadıklarımızdan mısınız? ”
Bize bu uyuz mikrobunu bulaştıranlar da bize bir yerleriyle kıs kıs güler.
Her şeye su katmada üzerimize yoktur ya,
Ben de konuyu biraz sulandırayım, dedim..
Bundan sonraki tartışmamızın konusu da meleklerin cinsiyeti olsun..
Sahiden, melekler erkek mi, yoksa kadın mı acaba?..