Salı Günü Ankara'ya geçtikten sonra Sivas'a gittiğim Çarşamba Günü'nü saymazsam Pazar Günü'ne kadar neredeyse bir hafta boyunca kaldığım başkentte hava gerçekten puslu. Her ne kadar 'kurtlar puslu havayı sever' denirse de bence Ankara'nın puslu havasında kurtlar bile tedirgindirler. Çarşamba Günü Sivas'ta elli bin kişinin katıldığı miting ve yürüyüşte Ankara'nın 'puslu havasının' Türkiye'nin tamamını nasıl etkilediğini gördüm. Yürüyüş ve miting boyunca otobüs damından hem organizasyona yardımcı olurken hem de yürüyenleri, izleyenleri, koruyanları ve de habercileri gözlemleme ve de hepsiyle konuşma olanağı buldum. Sivas'ta insanlık ayıbı 'Madımak Katliamı'nı' protesto edenler ve de haklı olarak hali hazırda kebapçı olan 'Madımak Oteli'nin' müze olmasını talep edenler Türkiye'yi 'bir kangren gibi kemiren kamplaşma ortamında' Türkiye Sol'unun ve sosyal demokrasinin silkinip kendine gelmesini istemekteler. Elbette istemek yetmiyor. Herkesin üzerine düşen görevi yapması şart. Politikacı, sivil toplumcu ya da seçmen olarak! Yıllar önce on beş kişiyle gerçekleşen Madımak Buluşmaları'nı bilen biri olarak elli bin kişiyle 'daha fazla demokrasi' için yollara düşmek gerçekten çok güzel. Ancak bu güzelliğe rağmen Ankara'da durum vahim.
Türkiye iki kampa ayrılmış durumda 'ilan edilmemiş' bir iç çekişmenin içinde. Sokaktaki vatandaş gelişmelerden çok kaygılı. Bir yanda bence 'Türkiye'de darbe gerçekleştirebilecek kadar' tehlikeli olmamasına rağmen aralarında 'Veli Küçük' gibi malum şahısların olduğu ve bu nedenle de hukuk devleti işleyişi içinde eğer bir suç işlediyseler cezalandırılmaları gerekenler var. Elbette bilim adamlarının ya da gazetecilerin gece yarıları gözaltına alınması ve medyaya yansıdığı şekliyle normal bir savcılık daveti ile de cevaplandırabilecekleri sorulara cevap verdikten sonra serbest bırakılmaları AB Standartları ile açıklanabilecek bir olay değil. Ancak öte yandan 'ateş olmayan yerden duman çıkmaz' diye düşündürten bazı şahısların tutuklanmaları konusunda da adalete güvenmek en doğrusu. 'Ergenekon' konusunda hemen savcı ya da hakim ancak buna karşın avukat olanlara da çok şaşırıyorum. Çünkü hiç bir şey bilmediğimiz ve 'psikolojik savaş yöntemlerinin' her kesimce ustaca kullanıldığı bir 'bilgi kirliliği' ortamında 'taraf' olmak en zor olanı! TBMM'de bir araya geldiğim bazı CHP'li dostlarım neredeyse 'Ergenekon' savunucusu gibi bir role soyunan parti yönetimlerinden haklı olarak rahatsızdılar. Çünkü demokrasiden yana olanlar hiç bir zaman 'Veli Küçük'leri' savunamazlar. Bunun için bir 'Ergenekon' davası ya da tartışmasına gerek yok! 'Derin devlet' kavramını istismar ederek insan haklarını ayaklar altına alanların yaptıklarının mensubu oldukları kurumlara verdikleri zararı hepimiz bilmekteyiz.
Öte yandan AK Parti/AKP'nin yasaklanması konusunun hala 'ucu açık' bir konumda olması Türkiye'ye çok zarar vermekte. Parti yasaklama konusunda sanırım Avrupa'da rekortmen konumda olan Türkiye'de bu yöntemin demokrasiye aykırılığı konusunda ders alamamış olan çevreler dilerim başarılı olamazlar.Cuma Günü AK Parti/AKP Merkezi'nde iş başkanları ile yapılan toplantı öncesi görüşme olanağı bulabildiğim milletvekili ya da belediye başkanı konumunda olan etkin konumdaki partililer hala çok umutluydular. İçinde bulunulan kriz ortamından çıkılacağına inanmaktalar. AK Parti/AKP'nin de tüm bu gelişmelerden çıkarması gereken dersler var. Kriz sonrası ortamda Türkiye'de daha fazla demokrasi isteyen tüm kesimlerin hiç bir dışlamaya maruz kalmadan işbirliği yapmaları şart.
Evet dediğim gibi Ankara'da hava puslu. Bir 'kazananın olma şansının' olmadığı 'güç kavgası' tüm şiddeti ile sürmekte. Bu arada AB düzeyinde önemli gelişmeler olmakta, ABD'de büyük bir ihtimalle bir siyah başkan olacak ve Kıbrıs ısınmaya aday. Temmuz sonunda 'yasaklama' konusunda bir spnuç söz konusu. Bu sonuç Kıbrıs'ın kaderini de etkileyecek. Hep birlikte yaşayacağız.
