ALMANYA’DAN… Avrupa Anayasası olmayan bir AB

 

 

 

 


21 ve 23 Haziran 2007 günleri biraraya gelen AB liderleri Avrupa Anayasası konusunda anlaşamadıklarından yeni bir “Reform Anlaşması’nı” en kısa zamanda hazırlayıp imzalamaya karar verdiler.

Anayasa olarak tanımlanma şansı olmayan yeni anlaşmayı 2009 yılının Haziran ayında yapılacak olan AP Seçimi’ne kadar yetiştirmek zorundalar.

Yeni anlaşmaya göre AB’nin ortak bir dış işleri bakanı, bayrağı ve milli marşı olmayacak. Ulusal parlamentolar daha güçlü bir konumda olacaklar.

23 Haziran 2007 tarihinde AB Zirvesi’nin sonuçları açıklandığında kimileri için “başka bir Avrupa Rüyası” sona erdi. Ulusal devletlerin bir çok alanda yetkilerini Brüksel’e devrettiği ve AB’nin neredeyse bir “Avrupa Devleti” gibi işlediği bir sistem zaten ancak ütopik bir beklenti olabilirdi. “AB Gerçeği” şimdi oldukça net bir şekilde ortaya çıktı.

Bu “gerçek” Türkiye ve Kuzey Kıbrıs için de çok şey ifade etmekte.

Nitekim zirve sonrası Fransa’nın “Ekonomi ve Para Politikası” başlığına veto koyması nedeniyle AB sadece iki başlıkla (İstatistik ve Mali Kontrol) müzakere masasına oturmaya karar verdi.

Fransa’nın yeni güçlü adamı Sarkoyz, ulusal devletlerin daha güçlü olmasına karar verilen AB’de Türkiye konusunda verdiği sözleri tutmaya başladı. Bir müzakere başlığına veto koyma operasyonu bundan sonraki gelişmelerin öncüsü olarak değerlendirilebilinir.

KKTC’yi de daha zor günlerin beklediğini maalesef kabul etmek zorundayız. Rum Kesimi’nin tek başına egemen olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti “Anayasa’sız bir AB’de” Sarkozy Pratiği’ni gözlemleyerek politika belirlediği takdirde Kuzey Kıbrıs’a yönelik izolasyonun kalkmasını engellemek zor olmayacak.

Bundan böyle bugüne kadar olduğundan çok daha fazla bir enerji ile AB’nin motor ülkelerinin başkentlerine yönelik çabalara gerek var. Çünkü sonuçta AB’nin ve buna bağlı olarak AB yolunda Türkiye’nin ve de Türkiye’nin kaderine mahkum KKTC’nin geleceği de bu başkentlerde belirlenecek.

Almanya’da her geçen gün güçlenen Merkel, Fransa’yı tam anlamıyla kontrolü altına alan Sarkozy, bir çok konuda henüz kapalı kutu olan İngiltere’nin yeni başbakanı Brown, kabare olarak izleseydik gerçek yaşamda böyle bir şeyin olamayacağını iddia ederdik diye bizleri düşündüren Polonya’nın Kacznski ikizleri, EOKA’nın tarihini okurken adı karşımıza çıkan Papadopoullos ve diğerleri tam olarak “şeffaf” olmayan bir “AB Sistemi’nde” Avrupa ile ilgili hayati kararları verecekler.

İşte AB’nin böylesine bir sürece girdiği dönemde aslında tam bir fiyasko olarak tanımlanabilecek KEİ gibi “sahte alternatiflerle” kendini aldatan bir Türkiye’de 22 Temmuz 2007 Genel Seçimi öncesi partilerin iktidara geldikleri takdirde uygulayacakları programlara baktığımızda ne derece “çaresiz ve vizyonsuz” olduklarını tespit etmek çok üzücü.

Bir papağan gibi “AB üyesi olmak hedefimiz” cümlesini tekrarlamak marifet değil. Önemli olan demokrasi alanında “ayıpsız” ve AB üyesi olsa da olmasa da bu zor coğrafyada “onurlu” bir duruşu olan ülke vizyonunu sunabilmek.

İşte o zaman diğer başkentlerle aynı göz hizasında bir Ankara’nın aktüel gelişmelere ayak uydurabilmesi mümkün olacak.

1614500cookie-checkALMANYA’DAN… Avrupa Anayasası olmayan bir AB

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.