Ozan CEYHUN
NELER OLUYOR ?
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ı tanımıyorum. Hatta belki de bir çok konuda bana ters görüşler savunan rektörlerden biri.
Ancak bir üniversite rektörünün bir çete mensubuymuş gibi apar, topar tutuklanması konusunda onunla aynı görüşleri savunup, savunmamamın hiç bir önemi yok. Ve tüm bu olanların bu söz konusu rektörün hükümet ile olan çelişkilerinin medya aracılığı ile herkesce bilindiği bir sırada olması beni çok düşündürmekte.
Türkiye’de son iki yıldır endişe verici bir gelişme var.
“Atatürkçülüğü” sadece kendi çıkarları için istismar eden ve yaptıkları hatalı uygulamaları hep “Atatürkçülüğün” arkasına saklanarak savunanlar belki de onlarca yıldır hem Mustafa Kemal Atatürk’e çok zarar verdiler hem de Türkiye’de irticanın güçlenmesine neden oldular.
Onları ne kadar eleştirsek azdır.
Ancak bu haklı eleştirinin genel olarak tüm “Atatürkçüyüm” diyenlerle köktendinci kökenli bir hesaplaşma için istismar edilmesine karşı da uyanık olmak gerekiyor.
Kimse “Atatürkçü” olmak zorunda değil. Ancak “fırsat, bu fırsat” diyerek “öç almaya” kalkmaya da karşı tavır almak çok önemli.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu bu cumhuriyet rejiminde dogmatik bir şekilde “Atatürkçü” olmak sanırım onu anlamamaktan kaynaklanıyor.
Onun temellerini attığı modern Türkiye’nin örnek bir demokrasi ve hukuk devleti olması ve Avrupa’da hak ettiği yeri alması için çalışmak bence onun yolunda gitmek olmalıydı.
Ancak bugün ne yazıkki “Atatürk” ile sorunları olanlar ve “onu” kişisel çıkarları için “kullananlar” asıl “sorun” durumundalar.
Rektör Prof.Dr. Yücel Aşkın işte belki de bu sorunun bir kurbanı.
Hükümet ve YÖK arasındaki kavga gene bu sorunun bir ürünü.
AB Komisyonu, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü’nün dosyasıyla özel olarak ilgilenmeye kalkarsa ve hukuk devleti alanında bir takım sorunlar gündeme gelirse bunun zararı da en fazla Türkiye’ye olacaktır. Dosya Brüksel’de ve AB Komisyonu’na sunulmak üzere.
Bilmiyorum.
Rektör suçlu da olabilir, suçsuz da.
Bu konuda hiç bir iddiada bulunamam.
Ancak rektöre yönelik iddialar ve tutuklama ve de tüm bunların zamanlaması düşündürücü.
“Türkiye’de neler oluyor ?” sorusunu da beraberinde getiriyor bu tarz gelişmeler.
***
Almanya’da Yeni Hükümet
Bugünden itibaren Almanya’da işbaşı yapan hükümet Türkiye açısından bakıldığında ve seçim sonuçları göz önünde tutulduğunda oldukça olumlu.
Hükümetin sosyal demokrat ekibine baktığımızda doğru isimler görmekteyiz.
Başbakan Yardımcısı olarak SPD açısından “hükümetin bir numarası” konumunda olan SPD Başkanı Franz Müntefering (aynı zamanda Çalışma Bakanı) Schröder Hükümeti’nin Türkiye Politikası’nın sürdürülmesini sağlayacak isimlerin başında geliyor.
Diğer SPD’li bakanlara bir göz attığımızda aralarında Türkiye Politikası’nda çok yapıcı bakış açılarına sahip Heidemarie Wieczorek-Zeul (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma) , Brigitte Zypries (Adalet) , Sigmar Gabriel (Cevre) ya da Frank-Walter Steinmeier (Dışişleri) gibi isimlerin bulunmaları Türkiye için bir şans.
Kabinenin hristiyan demokrat ekibininde Türkiye konusunda “AB üyeliğini” red eden isimler elbetteki ılımlı olanlardan daha çok. Ama hükümet sorumluluğu taşıyanların bu konuda taşıdıkları sorumuluk gereği Türkiye konusunda ılımlı bir çizgiyi kabul etme durumunda kalacakları da kimseyi şaşırtmamalı. Bu nedenle Edmund Stoiber (Ekonomi ve Teknoloji) gibi isimler ürkütmemeli.
Hele Türkiye’deki tartışmalar açısından bakıldığında sanırım daha önce bakan olduğu Baden Württemberg Eyaleti’nde okullara türbanlı öğretmen sokmama kavgasını oldukça başarılı yürüten Anette Schavan (Bilim ve Eğitim) oldukça ilginç bir kişilik.
Kısacası Türkiye’nin gereksiz kaygılanmasına gerek olmadığı açık olarak gözler önünde.
Önemli olan sürüdürülmekte olan koalisyon görüşmelerinde Almanya’nın Türkiye Politikasına karşı tatsız bir karar olmazsa Türkiye açısından her şey yolunda diyebiliriz.
