Apaçık olmak

Açık olmayı bilmiyoruz. Başkalarıyla ilişkilerimizde en büyük sıkıntımız budur. Bir yandan şımartıldık bir yandan korkutulduk da ondan belki. Sağduyulu bildiklerimiz bile ikiyüzlülükten kurtulamıyor. Bu durum toplumsal yaşamda da kişisel ilişkilerde de sıkıntılara yol açıyor. Bu yüzden her zaman tetikte olmamız gerekiyor, görünür insanın ardındaki o görünmez ya da o kaçak insanı cımbızla bulup çıkarmamız, sözün arkasındaki niyeti yakalamamız gerekiyor. Bu o kadar güç değil belki. Güç olmasa da itici… Bazen örtülü olan açık olandan da çabuk görülebiliyor. Ancak kendini ustaca maskeleyenler var. Öğrencilik yıllarımda bölüm kitaplığında kitap karıştırırken eski bir fransız şairinin şu üç dizesiyle karşılaşmıştım: “İl faut rester à l’évidence / Car dans ce bas monde la danse / Précède toujours la chanson.” Bunu şöyle çevirebilir miyiz: “Apaçık olmalı insan / Zira şu sefil dünyada / Dans önce gelir şarkıdan.” Yapanın yanına kalmaz yapanın foyası ortaya çıkar mı demek istiyor şair? Çıksın ne olacak! Hayır ben onu demek istemedim deyip kıvırtmak var. Onu yanlış anlamış olamaz mıyız? Çok incesine bakmak da gerekmez ayrıca.

Bu kaçaklar toplumunda açık sözlüyseniz adınız çoktan densize çıkmıştır. Haçı koltuğunda solcular, baskıcı özgürlükçüler, insanı tanımayan insancılar, inançsız inançlılar, erkek düşmanı erkeksi kadıncılar, geçmişten haberi olmayan tutucular… Daha? Felsefenin sırtından geçinen bilgisiz bilgeler, değerlerimize tutkun tembeller, yabancıya çalışanlar… Dil bilinci olmayan ancak “a”nın üzerine şapka koyup koymama konusunu en önemli dil sorunu olarak gören dilciler, yazılarını noktalı virgül diye anlamsız bir işaretle donatan hatta özneden sonra noktalı virgül atan çakma yazarlar… Bütün bunlar yetersizliklerini ya da olumsuz yanlarını örtebilmek için ikiyüzlülüğü ilke edinmişlerdir. Yetersizlik önemli bir sorundur. Bu konuda çok da öfkeli olmamalıyız. Açık olamamak öncelikle bir kültür sorunudur ve daha çok bilinç yetmezliğiyle ilgilidir. Ancak yetkin insanlar açık olabilirler. Kendine karşı dürüst olamayan başkasına karşı dürüst olabilir mi? Yetersiz insan yalan söylemese bile doğruyu gizlemekte sakınca görmez. Toplumun gözüne baka baka tıpış tıpış yalan söyleyenlerin sayısı doğruyu gizleyenlerin sayısından daha az olmalı. İnsanlar doğruyu gizlediklerinde yalancı durumuna düştüklerini düşünmezler. Yalan söylemekle doğruyu gizlemenin aynı anlama geldiğini bilen insan yok denecek kadar azdır. Açık konuşamayan kişi söz dokundurma yöntemiyle bir şeyleri deşmeye çalışıyor, en iyi koşulda da dedikodu yöntemiyle av yapma yolunu seçiyor. Dedikodu hem bir zevk hem bir siyasettir.

Zayıf adam azçok güçlü kişiyi kendi varlığı için tehlike sayar ve onu yok etmek gerektiğini düşünür. İyi bakarsak gözlerin arkasında kıvranan zehirli yılanı görebiliriz. Zayıf adam varlığını sürdürebilmek için gizliliğe sığınır. Fiskos ederek birilerinin kuyusunu kazmaya girişen kişi yakalandığında ben öyle demedim sen yanlış anladın kolaylığını seçecektir. Zayıflar kendilerini akıllı başkalarını aptal sanırlar. Kişiliğimizi yeterince geliştiremiyoruz, gündelik bilinçle yaşıyoruz, o durumda yapılması gerekeni bırakıp yapılmaması gerekeni yapıyoruz. Oyunla düzenlediğimiz dünya tatsız tuzsuz berbat bir dünyadır. İnsanlar kendilerini geliştirmek kişiliklerini sağlamlaştırmak gereği duymadıkça bu işler böyle sürüp gidecek. Güçsüz insan kolay yolları bırakıp zor yolları seçmeyi elbette düşünmez. Onun işi tüm güçsüzlüğüyle güçlü insan oyununu oynamaktır. Bu yüzden onun dünyasında açık olmak diye bir sorun yoktur. Yetersiz birey varlığını koruyabilmek için kat kat örtülerin altına gizlenirken eksik ya da yanlış bilincinde kötülükler üreten yıkıcı özellikler geliştirecektir. Gerektiğinde zehirli bir yılan gibi iş görecek, olmayan gücünü göstermek için değil, güçlü olduğuna inandığı için değil, zavallı varlığını korumak için saldıracaktır. Karşınızda terbiyeli bir çocuk gibi durması, ara sıra gözlerinizin içine bakarak gülümsemesi, son derece içtenlikli bir havada insan değerlerinden sözetmesi bir oyundan başka bir şey değildir. Şehri’nin şu iki dizesini zaman zaman söylerim: “Olmasın vareste piç ü tab-ı gamdan kine-cu / Mar-ı sermadideye Rabbim güneş göstermesin.” Umudumuz yılanların kış uykularından uyanmamalarında. Ama onlar karakışta bile uyanıktır. Onların zararı önce kendilerinedir. Onlar başkalarını zehirlemeye çalışırken hem kendi yaşamlarını hem canlarından bir parça olması gereken çocuklarının yaşamlarını berbat ettiler. Çocukları da çok zaman kötülüğün mirasçısı olma yolunu seçtiler kolayından ya.

645340cookie-checkApaçık olmak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.