Bu nasıl bir inat böyle…

2008’de başlayan kapitalizmin üçüncü krizine üç yıl gibi kısa bir süre varken ABD’de çok ünlü üniversitelerin Nobel ödüllü iktisatçıları, artık ekonomik dalgalanmaların önlenmiş olduğuna ve bundan sonra gelişme meseleleri ile uğraşmanın gerekliliğine vurgu yapıyorlardı. FED’in eski başkanı Alan Greenspan dahi krizi niçin öngöremediklerini bir türlü anlayamıyordu. Aynı şekilde, İngiltere’deki ünlü Londra İktisat Okulu (London School of Economics) öğretim üyeleri de krizin niçin öngörülemediğini Kraliçe’ye yazmış oldukları mesajda kendilerine yakışmayacak basitlikte anlatıyorlardı.

Krizi öngöremeseler bile şu tarihsel hikâyeden nasıl oldu da hiç kuşkulanmadılar! Şöyle bir düşünelim; son elli yılda Keynes haklı idi ise, niçin Friedman sahneye çıktı? Friedman haklı idi ise, niçin kapitalizmin “taşların bağlanıp, köpeklerin salındığı saldırgan sistemi” çöktü ve tüm dünyayı büyük bir krize sürükledi? Öyle anlaşılıyor ki, kapitalist dünyanın bu iki devi de haklı değildi.

Keynes Marks’ı reddederek kapitalist sistemi kurtarmaya soyunurken sistemin işleyişinde büyük bir değişiklik yapmış, klasik ve neoklasiklerin ekonomiden uzak tutmuş olduğu devleti ekonominin tam ortasına yerleştirmişti. Keynes, sosyal politikaların uygulanmasına temel oluşturan teorisini kurarken herhalde insancıl duygularla tutuşmuyordu. Keynes, işçi ücretlerinin baskılanması görüşlerine karşı çıkarken de emekçilere yönelik sempati hissi ile hareket etmiyordu. Keynes’in tek hareket noktası, Marks’ın savı olan “üretim fazlası” görüşünü, “talep noksanı” tezi ile çürütmekti. Keynes, Marks’a karşı mücadeleci, klasik ve neoklasiklere karşı ise sistem içi dönüştürücü idi. Sistemin kurtarıcılığı rolüne soyunmuş olan Keynes, Marks’ı anlamış ve kabul etmiş gibi gözükmekle beraber, sistemin yanında yer alarak, Marx’ın karşısında ters mantık kurmuştur.

Keynes’in görüşleri doğrultusunda yürütülmüş olan sistem ancak 25 yıl gibi kısa süre yaşamını sürdürebilmiştir. Akabinde sahnede yerini almış olan Friedman Keynes görüşüne ters kuralları hakim kılmıştır. Friedman’ın gelişme çizgisi ve önerilerine baktığımızda, kapitalist sistemin işleyiş dinamikleri bağlamında Keynes’in çok akılcı gerekçelerle tarih sahnesinden silmiş olduğu klasik ve neoklasik politikalara yeni kılıf geçirerek teori ve uygulama alanına sürmekten fazla bir şey yapmamış olduğunu görürüz. Von Hayek’in çizgisinde yürümüş olan Friedman Marks’ı ve Keynes’i reddederken teori alanına yeni bir şey koymamıştır. Bu yönü ile Friedman Keynes’e karşı yenilikçi olarak görülemeyeceği gibi, Marx’ın yanına yaklaşamaz bile! Friedman, neoklasik teorileri ısıtarak neoliberal görüş altında teori dünyasına sunarken klasik ve neoklasikler kadar dahi sistemi anlayabilmiş değildir. Neoklasik dönemin sermaye yapısı ile ileri sürülmüş olan neoklasik görüşlerin birbirine uyumu, Friedman döneminin sermaye yapısı ile ileri sürülen neoliberal görüşlerin birbirine uyumdan çok daha ileri düzeyde idi. Bu nedenle, Friedman’ın sahneye çıkmasını alkışlayan iktisatçıları anlamaya çalışmak yerine, tümünü, Fatih’in İstanbul kuşatmasında Ayasofya’da meleklerin cinsiyetini tartışan rahipler misali, “Ayasofya cahilleri” olarak nitelemek gerekir. Friedman’a Nobel ödülü verilmesini anlamak için ise fazla kafa patlatmaya hiç gerek yok.

Geçtiğimiz hafta içinde yine ünlü iktisatçılar toplanıp yeni para politikaları üzerinde konuşmuşlar. Doğal olarak, her türlü konuşma dinlenmeye ve yorumlanmaya layıktır. Medyadan edinebildiğim kadarı ile konuşmanın ana temasını enflasyon hedeflemesine finansal istikrarın dahil edilmesi gibi bir konu oluşturmuş. Yine medyadan yansıdığı kadarıyla, enflâsyon hedeflemesi yirminci yüzyılın ikinci yarısının keşfi imiş! Acaba kim bu büyük iktisatçıları böylesi cihanşümul bir keşfe teşvik etmiş olabilir ki! Bu ünlü insanlar nasıl düşünemezler ki, artık finans kapitalizmine geçilmiştir. Bu aşamada varlıklar parasal olarak saklanmaktadır. Enflâsyon para değerlerini eritir; parasala değerlerin tek geliri ise faizdir. Şu halde, parasal kapitalizm döneminde enflâsyon sınırlandırılmalı, faizler ise öne çıkarılmalıdır.

Bu anlı şanlı iktisatçılar niçin bürünmüş oldukları Ayasofya Cahilleri rolünü algılayamadan, finansal disiplin sloganları altında ekonomilerin nasıl bir krize sürüklendiğini göremediler ya da görmek istemediler ki! Göremezlerdi ve daha bir süre göremeyecekler de! Çünkü onlar, kapitalizmin insancıl bir sistem olmayıp, emekçileri ve halkları ezen bir mekanizma olduğunu halkların adına ileri sürmüş olan Marks’a karşıdırlar. Sermayenin emrindeki iktisatçıları anlayabiliyorum da, altında ezildikleri sistemi savunan ve sistem yanlı siyasîleri işbaşına getiren emekçileri ve halkı anlayamıyorum!

1595790cookie-checkBu nasıl bir inat böyle…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.