Dağlarda vahşi madenciliğe karşı isyan büyüyor!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Türkiye’nin en yaşlı karaçam ormanlarına ev sahipliği yapan Muğla Köyceğiz’deki Sandras Dağında 19 maden ocağı ruhsatı verildi. Hafta sonu Sandras Dağı’nda bir araya gelen yaşam savunucuları, protesto eylemi yaparak yıkımın durdurulmasını istedi…

Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde bulunan ve Türkiye’nin önemli doğal alanlarından biri olan Sandras Dağı’nda bir araya gelen yaşam savunucuları bölgedeki vahşi madencilik yıkımını protesto etti. Muğla ve Denizli ile çevre ilçelerden yurttaşlar, Köyceğiz’in Yayla Köyü yakınlarındaki Gökçeova Göletinde bir araya geldi. Çeşitli platform ve derneklerin destek verdiği protesto eyleminde, Sandras’ı Koruma Platformu tarafından yapılan basın açıklamasında, Sandras Dağı eteklerinde 19 tane maden ocağı ruhsatının verildiğine dikkat çekilerek, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na Sandras Dağı’nda maden dâhil telafisi mümkün olmayacak doğa tahribatına sebebiyet veren tüm faaliyetleri durdurun ve izinlerini iptal edin” çağrısında bulunuldu.

Geçtiğimiz hafta sonuna Türkiye’nin birçok bölgesinde çeşitli yıkım projelerine yönelik protesto eylemleri damgasını vurdu. Antalya’da HES’lere, Muğla’da ise madencilik yıkımına karşı yurttaşlar seslerini yükseltip, ilgili kurumları ormanı, suyu, toprağı ve yaşamı korumaya çağırdı. 10 Temmuz’da gerçekleştirilen protesto eylemlerinden biri de Muğla’nın Köyceğiz ilçesindeki Sandras (Çiçek Baba) Dağı’ndaki dikkat çeken buluşmaydı. Bölgedeki vahşi madencilik yıkımı ve yeni ruhsat alanlarına dikkat çekmeye yönelik eylemle, Muğla ve Denizli ile çevre il ve ilçelerden gelen çok sayıda yurttaş katıldı.

Türkiye’nin anıtsal nitelikteki karaçam ağaçlarını barındıran bölgede pankart açarak yürüyüş yapan kalabalık grup, Gökçeova Gölü kıyısında gerçekleştirilen basın açıklamasında, bölgedeki yıkıcı madenciliğin durdurulmasını talep etti.

SANDRAS DAĞI ETEKLERİNDE 19 TANE MADEN OCAĞI RUHSATI

Sandras’ı Koruma Platformu’nun hazırladığı basın açıklamasında, Sandras Dağı’nın Muğla ve Denizli illerinin sınırları içinde kaldığına dikkat çekilerek, “Burası Sandras Dağı. Havası, suyu, toprağı tüm canlılar için yaşam kaynağı. Vadilerinde, akan derelerinde, Kartal Gölü’nde, Kara Göl’de, Gökçeova Gölü’nde yaşayanlar için yaşam kaynağı. Köyceğiz, Ortaca, Dalaman, Beyağaç ilçeleri ve köylerinde yaşayanlar için de yaşam kaynağı. Erenlerin, Çiçekbaba’nın, inananların da yaşam kaynağı. Burası Kartal Gölü Tabiatı Koruma Alanı, uluslararası ölçekte kabul görmüş Önemli Doğa Alanı, içinde Bin yaşını aşan ağaçların oluşturduğu orman. Burada endemik türler de var, 1 tane değil, 63 tane.  Şurası da maden ocağı. Maden ocağı, Sandras Dağı eteklerinde. Üç-beş veya  on kişi için para kaynağı; o kadar. Devlet kurumları ruhsatları vermiş 1 tane de değil, 19 tane” denildi.

‘DEVLETİN BİR KURUMU KORUMA STATÜSÜ, DİĞERİ MADEN RUHSATI VERİYOR’

Bölgenin, yaşları 250 ila 750 arasında değişen karaçam ağaçlarına ev sahipliği yaptığına işaret edilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Türkiye’nin en yaşlı karaçam ormanı ve eşsiz yaban hayatı ile mutlak koruma statüsüne sahip Kartal Gölü Tabiatı Koruma Alanı’nın tamamı madenler için ruhsatlandırılmış durumda. Devletin bir kurumu bilimsel araştırmalar sonucu korunması gereken alanları belirleyip koruma statüsü veriyor, diğeri bunu dikkate almadan aynı yere maden ruhsatı veriyor. 

‘ÇED RAPORLARI TEMENNİLERLE DOLU’

Ruhsat verilirken, doğa tahribatı olmayacakmış gibi gösterilmesinin iki resmi yöntemi var: ‘ÇED Gerekli Değildir’ ve ‘ÇED Gereklidir’ kararları. Teoride olabilir, ama pratikte bu iki yöntemin yazılışı dışında bir farkı olmadığını, her ikisinin de çevre mevzuatına ve uluslararası anlaşma ve sözleşmelere uyuyormuş gibi yapıp projelerin önünü açma yöntemi olduğunu görüyoruz. Sandras’ta verilen maden ruhsatları için bugüne kadar alınan kararların da, çevrenin korunması lehine değil, gerçeklikten uzak yöntem, asla yerine getirilmeyecek taahhüt ve gani gani temennilerle dolu ÇED raporlarını yazdırtan maden şirketleri lehine, projelerin önünün açılması için alındığını görüyoruz.”

BAKANLIĞA ‘ÇED RAPORLARI NEYE DAYANARAK YAZILIYOR?’ SORUSU

Çevreye verilen zararların ardından para cezaları ile duruma müdahale eden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yönelik sorulara da yer verilen açıklamada, ilgili bakanlık tarafından şu sorulara yanıt verilmesi istendi: “Saha gözlemleri, inceleme ve araştırma sonuçlarına dayanması gereken çevreyi ilgilendiren ÇED raporları gerçekte neye dayanarak yazılıyor? Ömrü 998 yıl olarak belirlenen bir projenin çevreye etkisini nasıl belirliyorsunuz? ‘Flora ve fauna popülasyonlarının varlığını tehlikeye düşürmeyecek şekilde faaliyet’ maden sahasında nasıl yapılır? Örneği var mıdır? ‘Tarım ürünlerine, hayvancılığa, ormanlara, sulara ve diğer arazi kullanım şekillerine yönelebilecek ciddi zararlar önlenecektir’ buyuran bir şirket, zararın ciddiyetini kendi mi belirleyecek? Sizce, Sandras’da bugüne kadar verilen zarar ciddi midir, gayri ciddi midir?

‘PATLATMALI OCAK SAHASINDA FLORA VE FAUNANIN MUHAFAZASI NASIL YAPILIR?’

Mevcut flora ve faunanın muhafazasına özen gösterilecektir’ taahhüdündeki özen nedir, patlatmalı ocak işletilecek bir sahada flora ve faunanın muhafazası nasıl yapılır? Her saat 7 ton üst toprak örtüsü sıyrılacak, 40 ton taş toprak alınacak olan bir sahanın,  faaliyetin tamamlanmasına müteakip rehabilite edildiğini gördünüz mü? Zarar sizin için ne kadar büyük olmalı ki Sandras’ta madenciliğe dur dersiniz?”

 

DÖRT İLÇE ÇEVRESİYLE BİRLİKTE ZARAR GÖRECEK

“Sandras’da madencilik ne getirir, ne götürür, ne maden şirketi umursar, ne izni veren devlet kurumu merak eder, ne de ÇED’de yer alır” görüşüne yer verilen basın açıklamasında, madenciliğin bölgeye vereceği zararlar ise şöyle sıralandı: Sandras Dağı ve çevresi ile dağın eteklerinden doğarak etrafındaki dört ilçemiz dâhil tüm ekosisteme yaşam veren çok değerli su kaynakları telafisi mümkün olmayacak şekilde tahrip olur. Buraları mesken tutmuş hayvanlar kaçar, bitkiler zarar görür, nesli tehdit altında olanlar yok olur. Turizmi 12 aya yayma ve hapsolduğu deniz-kum-güneş üçlüsünden kurtararak kırsal ve doğa turizmini geliştirme hedefleri sekteye uğrar. Köyceğiz ilçesi ve Ağla, Çamovası, Çayhisar, Karaçam, Otmanlar, Pınar ve Sazak köyleri ile Beyağaç ilçesi ve köyleri sosyal ve altyapı sorunları yaşar. Her fırsatta ve ÇED raporunda kopyala yapıştır önümüze konan ‘maden projelerinin bölgemize getireceği kamu yararı’, tamamen dayanaksızdır, gerçekçi değildir, aldatmacadır.

‘SUYUNUZA, TOPRAĞINIZA, KÖYÜNÜZE SAHİP ÇIKIN’

Çünkü hepimiz biliyoruz ki, söz konusu ‘yarar’, sadece belirli bir çevreye yarar. Asıl kamu yararı, sosyo-kültürel yapının, toplumsal huzurun, halk sağlığının bozulmamasıdır. Asıl kamu yararı, bölge doğasının ve su kaynaklarının korunarak gelecek nesillere aktarılmasıdır, hem de en üstün kamu yararıdır. Bizler, üstün kamu yararı lehine Sandras’ı, Kartal’ı, Altınsivri’yi, Gökçeovayı bir bütün olarak korumadaki ve bu yaşam kaynaklarımızı bizden sonraki nesillere korunmuş olarak aktarmadaki kararlılığımızı sürdürüyoruz. Bu vesileyle, tüm bölge halkına sesleniyoruz: Sandras Dağı ve çevresinde açılmak istenen yeni maden sahaları, köylerimize, su kaynaklarımıza, karaçam ormanlarına, yaşayan tüm canlılara sandığınızdan daha yakın. Gözünüzü açın, suyunuza toprağınıza köyünüze sahip çıkın.”

‘SANDRAS DAĞI VE ÇEVRESİ KORUMA ALTINA ALINSIN’ ÇAĞRISI

Sandras Dağı’nda maden dâhil telafisi mümkün olmayacak doğa tahribatına sebebiyet veren tüm faaliyetleri durdurma ve izinlerini iptal etme çağrısı yapılan basın açıklamasında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yönelik diğer talepler ise şöyle: “Tampon bölge işlevi görecek Nitelikli Koruma Alanı belirlenmeden genişletilen ‘Kartal Gölü Doğal Sit Alanı’, ‘Kesin Korunacak Hassas Alan’ı, Gökçeova Gölü de dâhil olacak şekilde ‘Önemli Doğa Alanı’ çerçevesinde yeniden belirleyin ve böylece Sandras Dağı ve çevresinin tamamını koruma altına alın. Kendinize sorun: Bu dağlar kimin, maden şirketlerinin mi, tüm canlıların mı?  Ve utanmayacağınız bir cevap verin. Vakit şimdi suyundan, havasından, ağacından, karından, seyrinden, gölgesinden faydalandığımız Sandras Dağı’na vefa vakti. Vakit, Sandras’ı koruma vakti.”

 

2531700cookie-checkDağlarda vahşi madenciliğe karşı isyan büyüyor!
Önceki haberTRT’ye Hilal Kaplanlı yeni yönetim
Sonraki haberDEFNE KATE EĞİTİM VE DANIŞMANLIK
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.