Danıştay’dan eleştirilere eleştiri

Uluslararası çevrelerin etki girişimlerini eleştiren Çörtoğlu, AB’ye sert çıktı.


ifade ederek, “Kendi ülkelerindeki yargı organlarına ve bu organların karar ve dava süreçlerine gösterdikleri saygıyı aynı şekilde, Türk milleti adına karar veren bağımsız Türk yargısına da göstermelidirler” dedi.


Danıştay’ın 140. kuruluş yıl dönümü ve “İdari Yargı Günü” dolayısıyla Danıştay’da düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Köksal Toptan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Sayıştay Başkanı Mehmet Damar, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Ahmet Akyalçın, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muammer Aydın, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Alifeyyat Paksüt, Yargıtay Başkanvekili Osman Şirin, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Anayasa Mahkemesi üyeleri ile çok sayıda davetli katıldı.


İstiklal Marşı’nın okunması ve saygı duruşunda bulunulmasıyla başlayan açılış programında ilk olarak müzik dinletisi sunuldu.


Danıştay Başkanı Çörtoğlu, törende yaptığı konuşmada, Danıştay’ın, “Şurayı Devlet” adıyla 10 Mayıs 1868 yılında fiilen göreve başladığını anımsatarak, Danıştay 2. Dairesi’ne yönelik yapılan silahlı saldırıda hayatını kaybeden Danıştay Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’i rahmet ve saygıyla andığını ifade etti. Saldırının olduğu 17 Mayıs 2006 tarihinin de “asla unutulmayacak bir gün” olduğunu kaydeden Çörtoğlu, Danıştay’ın, “laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyeti tüm kazanımlarıyla yaşatmayı ve hukukun üstünlüğünü” amaç edindiğini söyledi.


“HUKUK DEVLETİNDE SON SÖZ YARGIYA AİTTİR”


“Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş toplumlarda son söz yargıya aittir” diyen Çörtoğlu, hukukun üstünlüğünün Anayasa ve yasaların eksiksiz uygulanmasını, iktidarın gücünün yargı ile dengelenmesini, yasama ve yürütme organları ile idarenin eylem ve işlemlerinin yargısal denetime bağlı tutulmasını gerektirdiğini dile getirdi.


Çörtoğlu, çağdaş demokrasilerde “kuvvetler ayrılığı ilkesinin” genel kabul gördüğünü ve ana hukuki metinlerde yerini aldığını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde de kuvvetler ayrılığı ilkesinin anayasalarındaki yerini aldığını ifade ederek, “Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ilke ve devrimlerine dayanan, anayasal ilkeler ile yönetilen, kurumlar ve kurallar devleti olup, egemenliği elinde tutan organlardın birinin diğerine üstünlüğü söz konusu değildir” dedi.


Türk milletinin egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullandığını, böylece egemenliğin kullanımının yalnızca seçimle gelmiş olanlara değil, Anayasa ile verilen görev ve yetkiler çerçevesinde diğer organlara da tanındığını kaydeden Çörtoğlu, şöyle konuştu:


“Yargı yetkisinin, bağımsız mahkemelerce, Türk milleti adına kullanımının dayanağı da budur.
Kuvvetler ayrılığı ilkesini benimseyen çağdaş ülkelerde yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri arasındaki güç dengesinin sağlanması ve iktidarın gücünün dengelenmesi için yargının, yasama ve yürütmeden bağımsız yapılandırılmasına özel önem verilmiştir.


Yargı organının, yasama ve yürütmeden bağımsız, özgür ve güvenceli olması, her türlü baskıdan ve siyasal müdahalelerden uzak çalışması, hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin ön koşuludur. Her organın görev ve yetkilerinin sınırlarını bilerek, sorumluluk bilinciyle hareket etmesi, devlet organları arasındaki uzlaşma ve işbirliğini pekiştirecek, demokrasimizin gelişimine olumlu katkı sağlayacaktır.”


“YARGI BAĞIMSIZLIĞI, DEVLETİN BAĞIMSIZLIĞIYLA EŞDEĞERDİR”


Sumru Çörtoğlu, yasama ve yargı organlarının işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetlemekle görevli yargının, bağımsız ve hakimlerin teminatı olmasının, hukuk devletinin en önemli gereklerinden biri olduğunu ifade ederek, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü özümseyen toplumlarda bağımsız yargıya, hakime ve hakimlik teminatına büyük önem ve değer verildiğini dile getirdi.


“Yargı bağımsızlığı, devletin bağımsızlığıyla eşdeğer, bireyin hukukunu korumada ise en etkili güvencedir” diyen Çörtoğlu, “yasama ve yürütme organlarını denetleyen yargı yerlerinin tam bağımsızlığa sahip olmamaları halinde yargı denetiminden beklenen yararın sağlanamayacağını” söyledi.


Hukukun üstünlüğünün ancak kişi hak ve özgürlüklerinin hukuk tarafından korunmaya alınmış anayasa düzende ve denetim alanı sınırlandırılmamış etkili bir yargı denetimi ile gerçekleştirilebileceğini anlatan Çörtoğlu, “Hakim ve savcıların nitelikleri, göreve seçilmeleri, eğitimleri, mesleğe kabul yöntemleri de bağımsızlık ve teminat ögelerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Hakim ve savcı adaylığına girişin, tarafız, nesnel ve sadece liyakati ölçmeyi amaçlayan sınavla yapılması, yargı bağımsızlığının ilk ve önemli şartımı oluşturmaktadır” diye konuştu.


HAKİM-SAVCI ADAYLIĞI SINAVI


“Hakim ve savcı adaylığına girişte yapılan ve objektif ölçütlere sahip olmadığı kaygısı taşıyan mülakatın bakanlık görevlilere tarafından gerçekleştirilmesinin yargı bağımsızlığı ve hakim-savcı teminatı ilkesi ile bağdaşmadığını” ifade eden Çörtoğlu, şunları kaydetti:


“2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nda 5720 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler ise evrensel normlara uygun olmadığı gibi bu konudaki eleştirilerimizi karşılamaktan da uzaktır. Hatta 5720 sayılı Kanun ile getirilen, avukatlık mesleğinde fiilen 5 yıl çalışmış ve 35 yaşını doldurmamış olanların kendi aralarında yapılacak özel bir yarışma sınavıyla ve sakıncaları belirtilen mülakat yöntemiyle adaylığa kabullerinin yapılacak olması, yargının, siyasi otoritenin etkisi altında kalabileceği yolundaki tartışmaları pekiştirmiş ve Başkanlar Kurulumuzun bu konudaki 7 Temmuz 2005 günlü açıklamasında da belirtilen endişelerimizi daha da artırmıştır.


İdari yargı hakim adaylığı giriş sınavı ve dayanağını oluşturan, ‘Adli ve İdari Yargıda Hakim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülakat ve Atama Yönetmeliği’nin iptali istemiyle açılan davada, Danıştayca verilen kararın sonuçlarını etkisiz kılmaya yönelik 5720 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemeleri, yargı bağımsızlığı ve yargı kararlarının gereklerinin yerine getirilmesini öngören anayasal ve yasal, ilke ve kurallara bağdaştıramadığımız gibi bu davayı açan Yargıçlar ve Savcılar Birliği ile Danıştay mensupları arasında ilişki kuran ve yargı sürecine etki edildiği hissini uyandıran açıklamaları da doğru ve yerinde bulmadığımızı belirtmek isterim.”


“YETKİ HSYK’YA VERİLMELİDİR”


Çörtoğlu, “Hakim ve savcı adaylığı giriş sınavında, yargı bağımsızlığını gölgeleyecek, yargının siyasallaşmasına yol açacak yöntemlerden uzak durulmalı. Seçme sınavlarında Adalet Bakanlığı’nın belirleyici olma vasfı sona erdirilerek bu konudaki yetki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) verilmelidir” dedi.


“Kesinleşen yargı kararlarını eleştiri sınırlarını aşarak eleştiren beyanları üzülerek izlediğini” söyleyen Çörtoğlu, bu eleştirilere cevap vermemelerinin sebebinin “yüksek yargının saygınlığı ve tarafsızlığı konusunda gösterdikleri hassasiyetin ve Anayasa tarafından gerekliliği vurgulanan devlet organları arasındaki medeni işbirliği ve iş bölümü anlayışının” bir sonucu olduğunu kaydetti.


Yargı kararlarının özenli bir üslupla tartışılması ve siyasi tartışmalara konu edilmemesi gerektiğini ifade eden Çörtoğlu, “Bu kararların hükümete karşı bir tavır gibi gösterilmesi suretiyle yargının kamuoyunda şikayet edilmesini doğru bulmuyor, bu bağlamda Danıştay’a yöneltilen eleştiri ve yakınmalarda haklılık payı görmüyoruz” dedi.


“HUKUKA SAYGININ VE YARGI BAĞIMSIZLIĞININ GEREĞİ”


“Yargı kararlarının da irdelenebileceğini, eleştirilebileceğini ve hukuki bir tartışmaya konu edilebileceğini” belirten Çörtoğlu, “ancak eleştirilerde dikkatli ve duyarlı olunması, yargı mensuplarını suçlayıcı ve hedef gösterici davranışlarda bulunulmaması gerektiğini” söyledi.


Çörtoğlu, “Yargıya güvensizlik yaratacak, yargı kurumlarını yıpratacak, vatandaşın hukuka ve mahkemelere olan inancını zedeleyecek her türlü eylem ve söylemden kaçınılması yargı bağımsızlığı ve hakim-savcı teminatının bir gereğidir” diye konuştu.


“Yargı kararlarının uygulanmasının hiçbir makam veya organın takdiri, beğenisi ve denetimine tabi olmadığını, sübjektif değerlendirmelere dayalı olarak kısmen veya şeklen uygulanmasının da söz konusu olmadığını” kaydeden Çörtoğlu, yargı kararlarının yerine getirilmesinin yalnızca kararı veren yargı yerinin değil, aynı zamanda devletin saygınlığıyla da ilgili olduğunu söyledi.


“Yargı denetimini etkisiz kılmaya, yargı kararlarını uygulamamaya, sonuçlarını bertaraf etmeye yönelik anayasal ve yasal değişiklik girişimlerinin yargı bağımsızlığına ciddi darbe indireceği gibi toplumda huzursuzluğu da yol açabileceğini” anlatan Çörtoğlu, şunları kaydetti:


“Yargı dışındaki güçler, yargı üzerinde egemen olma, yargı mensuplarına yönelik maksatlı yorum ve nitelendirmelerde bulunmak suretiyle yargı faaliyetini kontrol etme ve bu yolla yargı mensuplarının hür iradelerini ile karar vermelerini etkileme, hatta engelleme yanılgısına düşmemelidirler.


Yargıya intikal eden konularda, gerek ulusal, gerekse uluslararası çevrelerce yargı organlarını yönlendirme ve etki altına alma girişimlerini doğru bulmuyoruz. Kendi ülkelerindeki yargı organlarına ve bu organların karar ve dava süreçlerine gösterdikleri saygıyı aynı şekilde, Türk milleti adına karar veren bağımsız Türk yargısına da göstermelidirler. Demokrasinin, hukuka saygının ve yargı bağımsızlığının gereği budur.”

1059460cookie-checkDanıştay’dan eleştirilere eleştiri

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.