Selçuk Gürışık bir sanatçı, ancak onu diğer sanatçılardan farklı kılan şey onun aynı zamanda bir yolcu olması. Onun yolculuğu bir kiraz zamanı Afyon keçeciler çarşısında başlamış.
Tozlu camların arkasında çıplak ampulün cılız sarı ışığında aydınlanan lüle lüle yünler arasında iki büklüm çalışan insanlar ve inanılmaz bir ritm ile dövülen keçe ruloları karşısında duyduğu hayret, şaşkınlık ve hayranlık onun bu ürüne tutkuyla bağlanmasına sebep olmuş. Dükkanların önünde asılı çoban kepenekleri ve seccadelerdeki keçe motifler, renkler, tasarımcının aklını karıştırmış, adeta bu işe elini bulaştırmaya zorlamış. Caddenin sonunda ki, en yaşlı ustanın oğulları ile işlettiği dükkana girmiş, kendisini tanıştırmış, tüm nicelik ve sosyo-kültürel farklılıklarını bir kenara iterek, çıraklığa soyunmuş.. Bu yaşlı ustanın saygısını kazanmak amacı ile canla başla çalışıp, öğrenmeye başlamış. Keçe yünün zaafı, keçe yapmak ise tasarımcının zaafı olmuş bir anda.
Bu ürünün geliştirilmesi, hak ettiği saygınlığa tekrardan kavuşturulması, taşıdığı tüm değerlerin korunması, onun dünyaya tanıtılması, Selçuk Gürışık’a büyük bir sorumluluk yüklemiş. O da bu sorumluluğun bilincin de olarak, 1985 yılında başladığı yolculuğunu hala sürdürüyor.
Selçuk Gürışık geçtiğimiz günlerde Londra’da aynı zamanda doktorasını sürdürdüğü St. Martin College of Arts & Design bünyesindeki Letharby galerisinde bir sergi açtı , “Felt it Again” adlı sergi ismi gibi insanı gülümseten aynı zamanda da düşünmeye zorlayan bir sergi. Sergi birbirine bağlı iki salonda yer alıyor, birinci salonda Türkiye topraklarındaki kültür mozağini oluşturan tüm unsurlar olağanüstü keçeler ve üç boyutlu keçe heykeller olarak karşınıza çıkıyor. İkinci salonda ise ona yolculuğunda eşlik eden, destek veren keçecilerin çalışmalarının yanısıra Selçuk Gürışık’ın keçe ile olan kavgasının değişik yansımaları yeralıyor.
YÜZYILLARIN İÇİNDEN SÜZÜLEN SANAT…
M.Ö beşinci yüzyıldan beri keçenin buluntuları, koyunun olduğu her coğrafyada ki kazılardan çıkmıştır. Özellikle orta-asya göçerleri temel ihtiyaç ürünü olarak keçeyi kullanmışlardır.
Göçer toplumlarda yaşamın her alanında var olan bu ürünün inanç dünyalarına kadar girmiş olduğu görülür. Şamanlık inancına göre geniş ailelercesine oluşmuş toplumların çadırları (topak ev/ yurt) giysileri tapındıkları fetiş nesneleri, totemleri hep keçedendir. Yakılan ölülerin külleri ”arkadaş” adı verilen insan boyundaki keçe kukla ile – iyi ruh olarak, ölüyle elele onun son yolculuğunu kolaylaştırması umuduyla – beraber gömülürdü.
10. Yüzyıl da zorunlu göçlerle Anadoluya ve Orta Avrupa’ya gelen Türki kültürler yanlarında beraberlerinde getirdikleri kültürleri için keçe, yeni bir coğrafyaya taşındığında Anadoluda ki Bizans keçesi ile tanışmıştır. Keçe bir bakıma varoluş kavgasını verirken, bir yandan da yenilenme sürecine girmiştir .
Bir alt kültür ürünü olarak kabul edilen keçenin Türk toplumdaki yerinin kanıtlarını en iyi Dede Korkut masallarından anlayabiliriz..Otağlardan oluşan yerleşim birimlerine dıştan bakıldığında ak keçe, kara keçe, süslü keçe ile yapılmış topak evler, ailelerin zenginliklerinin simgesi, sınıf ayrımının göstergesi olmuştur.
Çeyizlerde keçenin yeri ve önemi fazladır.
12 Yüzyıl içinde osmanlılar kuruluş dönemi yenilenmeleri içerisinde çok önemli bir oluşum olan fettuva/esnaf dayanışması hareketi ve sonrası ahilik tarikatı altında toplanan kardeşlik dayanışması adına loncaların kuruluşu da keçeciler tarafından başlatılmış bir harekettir. Evliya Çelebi İstanbul Fatih keçeciler çarşısı hakkında bilgi verir seyyahatnamesinde.
18 Yüzyılda Londra Cyristal Palace’da yeralan ve Abdülaziz’ in özel vagonuyla ziyaret ettiği ilk teknoloji fuarında, keçe ürünler Kraliçe Victoria tarafından altın kalite madalyası ile ödüllendirilmiştir.
Anadolu da kurulan Türkiye Cumhuriyeti milletleşme hareketi kapsamında yerleşik düzene zorlanan göçerlerin yanısıra ekonomik sorunlar nedeniyle kırsal bölgeleri terk eden kitlelerin yarattığı karşıt yaşam şekli, (şehirdeki kırsal yaşantı) yanlış kültür politikalarının, ve onların saptırılmış uygulamaları bu geleneksel el-sanat ürününün yok olmasına, kaybolup gitmesine uygun zeminler hazırlamıştır.
Bugün ne yazık ki Anadolu’da yalnızca 20 keçe ustası kalmış bulunuyor. En yaşlısı Mardin, Derikli’den Cemil Kazancı. Seksen yaşındaki Kazancı, atölyesini devredecek yeni bir keçeci bulamıyor. Elindeki malların tümünü satışa çıkarmış. Pek çok çırak yetiştiren ustanın bir eseri British Museum’da sergileniyor. Bu eser Cemil Kazancı ustanın atölyesinden Mardinli genç ve çocukların sevinç çığlıkları ve türküler eşliğinde Londra’ya gönderilmiş.
MALZEME DENİLEN SİLAH…
Selçuk Gürışık için malzeme bir silah, aynı zamanda da bir intihar objesi, bu anlamda da çok tehlikeli ve çok iyi kullanılması gereken bir silah bu. Bu da sanatçının elindeki malzemeyle sürekli bir kavganın içinde varolmasına yolaçıyor.
Aynı zamanda bir tasarımcı olan Selcuk Gürışık, geleneksel keçeyi bir tasarım objesinden bir sanat objesine dönüştürüyor. Bunu yaparken de elindeki silahı, malzemeyi sürekli zorluyor. Onun elinde geleneksel keçe süet, tül, jean gibi çağdaş malzemelerle hamur oluyor, giyilebilir mücevherlere doğru adım adım yaklaşılıyor. Sırada pahada ağır kaşmir gibi elyaflar la keçenin buluşması var.
Bir yandan spontane çalışmalarla ortaya çıkan desenler heykelsi kostümleri süslüyor. Bir yandan da Osmanlı’nın eski bir kağıt kesme metodu olan “katı” aynen Osmanlı’nın dinsel metinlerine eşlik eder gibi cennet tasvirli panolarda keçe ile bütünleşiyor, yepyeni bir uygulanma alanı buluyor. Kısacası ölmeye yüz tutan geleneksel el sanatlarından keçeyi British Museum’a taşıyan ve British Museum’ a “Contemporary Anatolian Felts” (Çağdaş Anadolu Keçeleri) adlı bir daimi sergi kazandıran sanatçının yolculuğu tüm hızıyla devam ediyor. Sizler de yollarınızın kesiştiği her noktada Selçuk Gürışık’ın yolculuğuna tanıklık edin, gözünüzü, gönlünüzü zenginleştirin… Keçenin kaybettiği kültürel ve ekonomik değeri yeniden kazanabilmesi için bu tanıklıklara gereksinimi var…