DİJİTAL PLATFORMLAR MELEK Mİ ŞEYTAN MI?

“Gelecekte The Hunger Games  film serisi gibi bir dünya olasılık dahilinde mi?”

MÜNİR KARATAŞ – Günümüzde yaklaşık bir milyar abone dijital platformlardan görsel hizmet satın alıyor. 

Dünya nüfusu göz önüne alındığında dijital platformların hiç de küçümsenemeyecek sayıda bir insan topluluğunu doğrudan etkilediğini söylemek, düşünmek abartı olmaz. 

Öncelikle düşünsel olarak içerik üretiminde arzın talebi yarattığına inananlardan olduğumun altını çizmek isterim.

Dünya üzerinde en büyük aboneye sahip Netflixin doksanlı yılların ikinci yarısında DVD kiralama iş modeli ile başladığı bu süreç, ilerleyen yıllarda özellikle pandeminin de etkisi ile hayatımıza irili ufakılı bir çok dijital yayın platformunun girmesi ile çeşitlendi ve internetin sağladığı fırsatlarla yaygınlaştı.

Kuşkusuz dijital platformların içerik üreticilerine geleneksek medya araçlarının ilgilenmediği ve yer vermediği daha farklı çeşitlilikle üretim özgürlüğü sağladığı, bu nedenle de farklı kültür ve perspektiften hikâyelerin geniş kitlelere ulaştığını, bu hikâyeler yoluyla da izleyicinin farklı deneyimler yaşadığını söylemek mümkündür ve bu, bardağın dolu tarafıdır.

Squid Game

Bu çerçeveden platformların yayınları ile abonelerine neler kazandırdığının ana başlıklarını şu şekilde özetleyebiliriz:

Geniş kitlelerin farklı aygıtlarla (Akıllı TV, mobil, PC, set top box, vb.) erişimiyle farklı dil ve kökenden gelen hikâyelerin yaygınlığı, izleyicilerin içerikler üzerinde bireysel interaktif özellikler yoluyla  hikâyenin ilerlemesine ve hatta sonuna müdahale ederek kişisel farklı deneyimleri yaşamalarına sınırlı da olsa olanak vermesi, geleneksel medya araçlarından farklı olarak “özgürce” içerik üretimlerinin desteklenmesi, platformların kullandığı gelişmiş algoritmalar ile izleyici davranışları üzerinde içerik iyileştirmeye” yönelik anlık geri bildirimlerinin yapay zekâ ile izleyici verilerinin analiz edilerek bir izleyici evreninin çıkarılması; bu yayınların kazanımları arasındadır. 

Platformların yayınladıkları izleme sayılarını incelediğimizde son yılllarda ciddi oranda artışlarla distopik unsurların yer aldığı hikâyelerin diğer kurgu türlerine göre daha fazla izlendiğini görebiliyoruz. Doğal olarak dünya çapında en yüksek sayıda abonesi olan Netfilx’i baz almak durumundayız. 

İlk sırada  yayınlandığı ilk yirmi sekiz günde 1.65 milyar saat izlenme ile Güney Kore yapımı Squid Game dizisi var. Bu dizinin reality show versiyonu, evet yanlış duymadınız reality show versiyonu “ reality show tarihinin en tehlikeli, en fazla yarışmacı katılımı ve en yüksek para ödülü” sloganları ile pazarlanarak yayınlandı. 456 yarışmacının katıldığı diziden evrilen yarışma 6 Aralık ta final yaparak kazanana da 4.56 Milyon USD  ödülünü  verdi. İkinci sezonunda yarışması sayısının artışı bekleniyormuş!  Bu fenomen diziyi 1 milyar saat üzerinde izlenme ile içinde distopyanın önemli bir yer tutuğu Stranger Things dizisi, hemen arkasından da genç kuşak izleyici üzerinde Gotik Kültürün yeni bir beğeni anlayışını farketmeye ve oluşturmaya yönelik unsurlar barındıran Wednesday dizisi takip ediyor. Bu yazının yazıldığı dönem Netflix’de yayında olan ve yine distopik unsur barındıran hikâyesiyle Leave the World Behind filmi izlenme sayıları ile hızla yükseliyor. 

Apple TV’nin çok izlenen distopik projeleri Silo ve See gibi dizilerle örnekleri çoğaltmak mümkün. Sonuç olarak bu tür hikâyelerin izlenme sayıları çok yüksek ve aynı zamanda bir fan kültürünü de oluşturmuş durumdalar. 

Distopik hikayelerin edebiyatta ve sinemada yaygın şekilde kullanımı bir anlamda izleyici/okuyucu üzerinde düşündürücü, uyarıcı, sorgulayıcı, tehlikelere dikkat çekerek korkutucu etkilerinin olduğu yadsınamaz. Öte yandan artan sayıda ve çok yüksek yaygınlıkla bu tarz hikâyelere  maruz kalınması durumunda toplumsal kanıksama, bir nevi kabul etme, duruma alışma etkisinin olabileceğinin de düşünülmesi, göz önüne alınması  gerekmez mi? 

Distopik ve ütopik hikâyelerin toplumsal değişim ve dönüşüme yaptığı/yapacağı katkıların önümüzde yadsınamaz bir gerçek olduğunu söyleyerek dijital platformların nereye evrileceği konusunda trendlere baktığımda gördüklerimin en önemlilerini aşağıda sıralayabilirim.

  • Dünyanın farklı ülkelerinde bulunan insanların birlikte bir diziyi ya da filmi aynı anda izleyebildikleri sosyal izleme deneyimleri.
  • Veri analitiği ve yapay zekânın yardımıyla izleyicinin platformlarda daha fazla vakit geçirmesi ve bağımlılığını artırmaya yönelik çoklu abonelik paketleri.. ( Diğer deyişle Netflix ve Amazon’un ya da başka platformların belirli içerik kategorilerinde işbirliği geliştirerek ortak abonelik paketleri sunması gibi) 
  • Yapay zekâ ile içerik üretiminin optimize edilmesi. Yapan zekâ algoritmalarının otomatik metin, ses, görüntü oluşturma, kurgulama yeteneklerine paralel günümüzdeki örneklerin çok ötesinde bambaşka bir içerik dünyasına geçiş. 
  • Reklamlı veya reklamsız abonelik paketleri çerçevesinde daha yüksek sayıda aboneye ulaşmak isteyen reklamlı platformların bedelsiz abonelik hizmeti sunması.

Günümüzde platformların yapay zekâ algoritmaları izlenme verilerini analiz etmesi sonucu sonu ciddi yaralanmalarla bitecek bir yeraltı dövüş arenasının ya da eski dönem gladyatör arenalarının günümüze uyarlanmış halinin – hatta içinde ölümler için avatarların kullanılacağı – reality show konseptinde yayınlanması fikrini ortaya atan içerik planlayıcılarının önerilerine karşı, karar vericilerinin böyle bir projeyi gerçekleştirmesinin önünde “ bireysel/kurumsal  etik bakış açısı “dışında bir engel var mı? 

Cevap: Hayır yok!

Hayır cevabı üzerine bugün hayatımızda çok önemli bir alan işgal eden dijital platformların izleyici alışkanlıklarını yapay zekâyı da kullanarak manüple etme/yönlendirmelerinin önünde bireysel etik kaygılar” dışında hiç bir engelin olmadığını, rahatlıkla söyleyebiliriz. 

Peki o halde, global şirketlerin ve yapay zekânın tasarladığı bir gelecek mümkün diyebilir miyiz? Bana göre, elbette mümkün.

Üretici mühendislerinin  sadece bireysel etik kaygılarına bırakılamayacak kadar önemli ya da kullanıcı şirketlerin kötü amaçlı kullanımın önüne geçmek için yapay zekâ alanında bazı kurumlar ve enstitüler yapay zekâ etiği, adilliği, toplumsal eşitsizlik yaratma potansiyeli, veri güvenliği gibi konularda kısıtlayıcı, önlem alıcı, etik değerler¨ üzerinde çalışarak standartlar oluşturmaya çalışıyor. İki önemli Enstitü de  yıllık raporlar hazırlayarak bu alandaki ilerlemeleri hem duyuruyor hem de endişe verici gelişmelere raporlarında yer veriyor. Tüm bunların yanısıra bu alanda yapılan çalışmalar tamamlanmış değil ve henüz gelişmiş ülkeler bazında bile  standartlar” yasal bir çerçeveye de oturtulacak kadar yol alamadı.  Meraklısı için yazının sonunda ilgili linklerden bazılarını  bırakacağım.

Konuyu yapay zekâ ve dijital platformların evrileceği yer özelinde iki ayrı başlıkta irdelediğimizde ¨Yapay zeka üretimi/kullanımı¨ için standartlar oluşturmaya çalışılan ve raporlanan kısıtlayıcı konu başlıklarının ne yazık ki dijital platformlar için geçerli olmadığını söyleyebiliriz.

 Karmaşık yapay zekâ algoritmaları dijital platformlar tarafından artık yoğun şekilde kullanılıyor. Ücretsiz-serbest yayınlar için ülkeden ülkeye değişse de yasal düzenlemeler ve bu yayınları denetleyen özerk kurumlar da mevcut.

Su, gıda ve enerji kaynaklarındaki olası kıtlığın doğal olarak meydana getireceği toplumsal rekabet, bunların doğal sonuçları olacak göçler ve savaşlar, topluluklar arasındaki uçurumu çok büyük oranda açacaktır. Üstüne baş döndürücü hızla ilerleyen başta yapay zekâ olmak üzere diğer teknolojilerin kötü ve denetimsiz kullanılanımı tehlikesi/olasılığının korkutucu şekilde gündemde olması, başta insan hakları ihlalleri olmak üzere rejimlerin otoriterleşmesi –ki günümüzdeki bu yazdıklarımın ipuçları var ve günden güne büyüdüklerini görmezden gelemeyiz- distopik hikâyelerde gördüğümüz evrenleri gelecekte oluşturabilirler mi?

Kimbilir The Hunger Games  film serisi gibi distopik bir dünya çok da uzun olmayan bir gelecekte mümkün olabilir mi? Toplumsal reflekslerimizin ısrarla manüple edilmeye devam edilmesi halinde neden olmasın. Serinin  ilk filmini izlediğimizde  iyi bir teknoloji takipçisi olan eşim “Yaz bir kenara Dünya ileri de bu film gibi olacak¨ dediğinde abartılı bulmuş ve üzerinde epeyce tartışmıştık.   

Eleştirilere karşı bizim  abonelerimiz para vererek istedikleri içerikleri izleyebilirler bize kimse karışamaz biz özgür yayıncılarız, istediğimiz içerikleri yayınlarız, beğenen izler beğenmeyen izlemez, beğenmeyen abonelikten çıkar gibi sığ bir savunmaya karşı, yapay zekâ etiği ve kullanım standartları çalışmalarından ilham alarak dijital yayıncılık standartlarının platformlar için de oluşturulması gerektiğini savunmaktayım. Çünkü inanılmaz boyutta toplumsal etkileri olabilecek yayınların sadece bireylerin ve kurumların etik anlayış ve bakışlarına bırakılamayacak kadar önemli olduğunu düşünüyorum. 

Son söz olarak, distopyanın egemenlerin iktidarı tarafından gelecek üzerinde tahakküm kurmanın aracı ve egemenlerin ütopyası olduğunun altını çizerek kendimize ve çevremize ¨Karınca mı yoksa ağustos böceği mi olmak isterdin(iz)?¨ sorusunu sormamızı öneriyorum.

Bu soruya verdiğiniz/vereceğiniz cevaplar ışığında yazı başlığına siz/sizler karar veriniz.

[email protected]

________________

Meraklısı için linkler burada;

https://digital-strategy.ec.europa.eu/en/policies/european-approach-artificial-intelligence

https://www.oecd-ilibrary.org/search?value1=artificial+intelligence&option1=quicksearch&facetOptions=51&facetNames=pub_igoId_facet&operator51=AND&option51=pub_igoId_facet&value51=%27igo%2Foecd%27&publisherId=%2Fcontent%2Figo%2Foecd&searchType=quick

 

https://sagroups.ieee.org/ai-sc/

 

2741810cookie-checkDİJİTAL PLATFORMLAR MELEK Mİ ŞEYTAN MI?
Önceki haberAFAD’dan Finike’de 5 yıldızlı otel görünümlü eğitim tesisi!
Sonraki haberAB ile vize sorunu | Öncelikli gruplar belirlendi
MÜNİR KARATAŞ
Münir Karataş1962 yılında Eskişehir’ de doğdu. Öğrencilik yılllarında Türk Haberler Ajansı Eskişehir Bürosu’nda muhabir olarak çalıştı. Çeşitli gazete ve dergilerde yüzün üzerinde haberi yayınlandı.Yönetmen olmak için İstanbul’a göç etti. Free-lance yönetmen olarak game show’lar, TV dizileri, TV Show’ları, reklam filmleri, video klipler ve belgeseller çekti.Hobby olarak Sony Müzik Türkiye için onbir adet Etnik Müzik albümünün prodüktörlüğünü yaptı. Albümler Sony – Colombia & Mor etiketiyle 2000 yılında satışa sunuldu.2001 yılında tek merkezden çoklu noktalarda reklam yönetmek ve yaratmak için kullanılabilecek alanındaki ilk yerli yazılım olan MorSoft’un yazılım mimarisini Nurcan Güzel ile birlikte oluşturdu.Türkiye’ye iki binli yılların ilk çeyreğinde Almanya’dan ilk Daylight Screen’i, Amerika’dan da 3D Holografik Screen’i getirdi.TÜBİTAK-UZAY Teknolojileri Enstitüsü ile yedi yıllık sürede ortaklaşa geliştirilen yüksek teknoloji ürünü ses ve görüntü tanıyan, analiz eden yazılımların mimarilerini dizayn eden onbir kişilik akademisyen ekip içerisinde Proje/Telif hakları sahibi sıfatı ile görev aldı.Süreç içerisinde gerçekleştirmek amacıyla; Sinema Filmleri, TV dizi senaryolarını yazdı.2012 yılından bu yana Türkiye’ye ithal ettikleri sinema filmlerinden oluşturdukları kataloğu işletmeye devam ederken, ilk romanı üzerinde çalışıyor ve Nurcan Güzel’in film sektörü için ¨Blok Zincir¨ altyapısında geliştirdiği özgün projesinin kurucu ekibinde yer alıyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.