Döndü Sayın

Bu yazimin basligi bir sifre degil, bir ima da degil, yani ”tatilden döndü sayin” gibi bir cümle hiç degil… Bu bir Anadolu kadini ismi, sehirde Leman kibar ismi de eklenmis olan, güzel gözlü, güzel sesli, güzel huylu, fedakar, cefakar bir kadinin ismi…Anadolu’da dogup, büyüyüp, önce Istanbul ardindan Izmir Büyüksehirlerinde
yasamini sürdüren ve Izmir’de bu hayata güzel gözlerini kapatan bu degerli kadin-ana benim büyük halamdi…Kederli haberi alir almaz, son görevimi yapabilmek için yanina uçtum, uçaklari icat edenden Allah razi olsun, denizler üzerine bile havaalani insa etmeyi düsünen bilimadamlarindan da… Bilimin siyasi düsüncesi olur mu? olmaz, olmamali, hersey insanin iyiligi için, hep gelecege dogru olmali. Her meslekten insani, fedakar kadin-analar doguruyor. Döndü Leman Halam da bu dünyaya bes evlat dogurdu.Görevini tamamladi ve bir Turna kusu gibi uçup gitti…( Kayinvalidesinin ismi de Turna idi, bir torununun ismi de Turna idi, ve çocuklari çok severdi, saygi duyardi…)
Saygi duyan ve saygi duyulan çocuklar yetistirip, öyle gitti…

Çocuklar, umuttur hayatta, sevinç kaynagidir, herkesin çocugunu kendi çocugu gibi sevip-sayabilmektir önemli olan. Bu bizim sülalemizde bir gelenek sayilir, biz sansli bir aileyiz, biz herkesin çocugunu sever-sayariz…
Pisirdiginiz bir yemegi baska bir çocuga da içtenlikle ikram edebilmek, bir çocugu güven ve huzur içinde uyutabilmek, bir çocuga sabirla kazak örebilmek, bir çocukla alisverise gidebilmek, bir çocugu caddede karsidan karsiya geçerken korumak, bir çocugu dinlemek, bir çocukla sanki bir arkadasiyla konusur gibi konusmak bir ibadettir bence. Çocuk büyüdügü zaman bunlari hiç unutmaz. Ben de babamin halasini hiç unutmadim. Ocakta pisirdigi kuru fasulyenin suyuna, firindan yeni aldigimiz ekmeklerin uçlarini batirip yedigimizde, bize kizmadigini hatirliyorum. Ikiz kizlari Necla, Nezahat ve dogdugum zaman babamin bana verdigi ismim olan Hüsran ve akrabamiz Lermin’ le beraber.
Evlerine gittigim zaman, salonda bana ”prenses yatagi” diye hazirladigi, iki tane tek kisilik koltugu yüzyüze birlestirerek, beni içinde uyutmasini çok severdim. Kenarlari kivrimli, camdan yapilmis avizesini seyretmeye doyamazdim, sehpasinin üzerinde duran, ayakli bir tabak içindeki kokulu ve renkli meyveler seklindeki sabunlarini seyretmeye doyamazdim, onlara yavasça dokundugumda bana hiç kizmazdi. Genç kiz oldugumda, Gilbert O’Sullivan’in bir kazagini görmüstüm HEY Dergisi’nde, üzerinde G harfi vardi, kollarinda iki çizgisi vardi. Halam benim için H harfini örmüstü, siyah yün kazak, önünde beyaz ve kirmizi renkli H harfi ve kollarda çizgileri olan bu kazagima bayilirdim. Ogullari Nevzat ve Necdet için de N harfini örmüstü, onlar da çok severdi kazaklarini…Ben çocukken, birlikte gittigimiz kasap alisverislerini, kasabin kapisindaki renkli rafyalari hiç unutmadim, caddeden geçerken, sokakta yürürken bile, elimi tutmasini, ”aman çocuk emanettir” diyerek bana özen göstermesini, benimle büyük bir insanmisim gibi, sakin bir sesle konusmasini çok severdim. Kibar konusmayi, sessiz- sakin olmayi, baskalarina saygi duymayi, güzel renkli ve temiz giyinmeyi, bilezik takmayi, ben O’ndan ögrendim.
Döndü Leman Halam’in vefatini ögrenen, birçok seveni-sayani O’nu son yolculuguna ugurlamak için önce evinde sonra Cemevinde toplandik. Oglu Aziz Necdet tabuta sarilip uzun uzun agladi. Son namazi kilindi, birkaç yil evvel kaybettigimiz çok kiymetli bir insan olan ikinci kocasi, Halil Ibrahim SAYIN Amcamin yaninda topraga verdik. Ilk evliliginden olan ilk oglu Bayram ERKAN, kardesi Necdet tarafindan, annesi topraga konulunca, ”Allah’im emanetini sana gönderiyoruz” diyor ve gözyaslariyla bakakaliyordu giden annesinin ardindan. Lermin bayginlik geçiriyordu, O’nu agabeyi Lami ve kocasi Kenan ve bir doktor arkadasimiz iyilestirmeye çalisiyordu.
Halamin gelinlerinden Sila ve Hülya ise agliyorlardi. Halami taniyip da sevmemek mümkün degildi çünkü. Halamin mimar oglu Nevzat, annesinin tabutunun üstüne konmus olan annesinin yemenisini alip boynuna bagliyordu, sonra annesine aldigi gelinçiçeklerini, mimozalari, beyaz papatyalari, basucuna ve ayakucuna diziyordu itinayla, Izmir Belediye Baskani Aziz KOCAOGLU’nun gönderdigi çelengi tam ortaya serdiriyordu, sari bir hali gibi görünüyordu çiçekler…
Hava çok sicakti, içtigimiz sularin çoklugunu anlatamam, su siselerinin kapaklarini biriktirmeyi unutmayan birisi vardi, o acili aninda bile, engellileri düsünen bir kiz evlat vardi, O, Necla idi, halamin kizi…
Ülkemizde ne çok ihtiyaç sahibi var diye düsünüyorum, dünya mali dünyada kaliyor, herseyin bir ise yaramasi ne güzeldir, keski, herkes bunu bilebilse, diye düsünüyorum. Yeryüzünde ne çok ihtiyaç sahibi var diye düsünüyorum, insanlar geçip-gidiyor, yeryüzü kaliyor diye düsünüyorum. Mezarliklar kaliyor diye düsünüyorum. Asik Mahzuni SERIF ‘in sesini hatirliyorum, ”Dünya dedikleri mezarlik imis” diyor… Ilkokul’daki ögretmenimi hatirliyorum, 7 kitanin isimlerini ögretmesini hatirliyorum, Afrika kitasi bize çok uzak zannederdim, hiç gidilemez bir yer oldugunu sanirdim, yürünemeyecek kadar büyük ormanlardan, çöllerden ibaret sanirdim, insan isterse her yere ulasabilirmis, bunu görmek güzel diye düsünüyorum….
Halil Ibrahim Amca’min küçükken bana sordugu kerat cetvelini hatirliyorum, hala ezberimde, ”insanin sismanlayarak kendisine bos yere hamallik yaptirdigini, lüzumsuz ve ise yaramaz bir yük tasidigini, bu yüzden sagligina çok dikkat etmesi gerektigini” söylerdi Halil Ibrahim Amca’m…Insanlar gidiyor, fakat güzel ve hakli sözler hep kaliyordu…
Ögrendigim bir sey var ki, insan ilkin kendisiyle baris içinde olmali, yani binanin temeli barisla atilirsa, sonrasi çok kolay insa ediliyor, köprüler Mimar SINAN köprüleri gibi saglam oluyor, üstelik dil, din, irk, cinsiyet ayirmadan tüm canlilara hatta cansizlara uzaniyor dostluk eli…
Ve hala ve hep doguma da ölüme de çiçekler yollaniyor, Cem KARACA’nin bir sarkisinda söyledigi gibi…Insanlar gidiyor, fakat güzel ve hakli sözlet hep kaliyordu…
Ben hem bunlari düsünüyordum, hem dua ediyordum, Hoca dua ediyordu, dinliyordum, gözümün önünden bir fedakar hayat geçiyordu, hatiralar diziliyordu, bir hasret yorgunu fakat iyi insan gidiyordu bereketli topraga, sonsuz hayata…

Kadinlar, çocuklar gibi umutturlar, hem de her yasta… dünyanin yükünü, kahrini en çok kadinlar çekip gidiyorlar, niçin? sevmeyi bildikleri için, hasreti çektikleri için… Kadina hizmet ibadettir, esasinda…Ibadete saygi duymak gerekir. Saygi duymak için, insan olmak gerekir… Insanligin bir merhameti olmasi gerekir…Merhamet sevgiden dogar, insan sevgiden dogar…Her iyi kadin sevgiye-saygiya layiktir, dogumdan- ölüme…Döne Leman SAYIN Halam’a tesekkürüm çok olsun dualarimin yaninda sayin…Döne Döne Sayin…

1635310cookie-checkDöndü Sayın

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.