Faşizmin delileri

Nuray Sancar / Evrensel – Hollanda seçimlerinde Geert Wilders’in yüzde 27 oranında oy ve 150 üyeli Hollanda Parlamentosunda 27 sandalye kazanarak başa geçmesi ve Arjantin’de Javier Milei’nin yüzde 30 civarında oyla iktidara gelmesiyle birlikte ‘sağ popülizm’in veya faşizmin yükselişinin sebepleri üzerine kazı çalışması yeniden başlamış görünüyor. Macaristan, Polonya, Hindistan, Türkiye, İtalya ve Bolsanaro’lu Brezilya’yı, burjuva demokrasisinin kalesi olarak görülen İngiltere’nin muhafazakar iktidarını, Fransa’da Le Pen’in yükselişini, Yeni Zelanda’nın yeni hükümetini de buna eklersek ‘yükseliş’ trendine, birbirine benzemeyen iki ülkenin daha dahil olması ister istemez tedirginlik yaratıyor.

‘90’lardan itibaren yaklaşık 15 yıl kadar Latin Amerika ülkelerini yöneten eski gerilla veya sol gelenekten isimlerin yaydığı eski iyimserlik yok artık. Bunların çoğu kirli ilişkilere, rüşvete karıştıkları gibi, neoliberal soygun ve sömürü düzeninin alabildiğine semirmesine yol açarak miatlarını doldurup gitmişlerdi. Sonra atmosfer değişti. Öncekilerin hırsını mekanın daha hırslı diktatörleri dolduruyor.

Trump gibi, ikinci seçimde yenilince kaslı, dövmeli adamlarını kongre basmaya sevk eden bir pop figürün pervasızlığını elindeki testereyle katmerlendiren ve adı deliye çıkan Milei, dünyanın zıvanadan çıkmışlığının şimdiki simgesi. Hollanda’da Geert Wilders faşizmi karşısında seçmeni Dilan Yeşilgöz’ün ondan aşağı kalmayan gericiliğiyle sınayan siyasal sistem de göz önünde bulundurulduğunda aklını yitirmenin boyutunun epey büyüdüğü söylenebilir. Her yeni gelenle faşizm biraz daha yayılma imkanı buluyor. Burası psikiyatristlerin alanında kalsın ama göz de görüyor hani.

İsrail’in Filistin’e saldırılarına destek vermek için Netanyahu’nun ayağına koşan ‘liberal’ liderlerin motivasyonu ile taze faşist liderlerinki arasında bir fark olmadığını da görüyor göz. Ne oluyor da dünya kara gömleklilerin aktüel taşıyıcılarıyla doluyor.

Çünkü yerkürenin yeniden paylaşımının gündeme gelmesiyle birlikte devlet teşvikleri ve ucuz emekten el konulan muazzam artı değerle birikmiş sermayenin yeniden değerlenme alanları kazanabilmek için verdiği kavga, fay hatlarını germiş bulunuyor. İkincisi; başlıca emperyalist devletlerin ortak politikalarından yılmış yoksulların yeni yaşam alanları bulmak için ölüm pahasına aktığı ülkelerdeki iş gücü rekabeti yerli ve göçmen işçiler arasındaki gerilimi artırdıkça devletlere nüfuz mühendisliği için bir fırsat da doğuyor. Faşizmin başlıca retoriği olan ‘biz’ ve ‘onlar’ ayrımında düşman deposunu dolduruyor göçmen emekçiler. Böylece giderek yoksullaşmanın sorumlusu olarak ucuz iş gücü kaynağı göçmen varlığına işaret edilebiliyor. Artı değer depoları doluyor ve sermayenin değerlenme ihtiyacını büyütüyor.

Üçüncüsü; sermaye düzeni eşitsiz ve sıçramalı gelişim içindedir ki bazı ülkelerin iktisadi olarak öne çıkmasını diğerlerinin gerilemesi takip eder. ABD sermayesinin Çin kapitalizminin büyümesi karşısında göreli gerilemesi kuşkusuz bu dengesizlik içinde fırsatlar yarattı. Türkiye gibi imparatorluk varisi, Hollanda gibi kapitalizmin başlangıcındaki en büyük sömürgeci ülkelerin hırsını tetikleyen de bu dengesiz büyüme içindeki fırsatlar ve vaatler oldu.

Kendi yurttaşlarına geçmişi geri getirmek vaadinde bulunan faşizan liderlerin Hollanda’yı geri alacağız, yeniden büyük Amerika ya da Yeni Osmanlı sloganları önceki kuşaklardan daha zor koşullarda yaşayan ve giderek gerileyen nüfusu etkileyebiliyor. Sloganların içeriğini kendi durumlarından yola çıkarak doldurabildikleri mottolar seçmenlerin oy tercihini etkiliyor.

Dünya tekelleri paylaşım sürecindeki şiddetli rekabeti gerilimler, şiddeti artan uzun süreli bölgesel savaşlar, dengesiz ortaklıklar kurarak yatıştırmaya çalışırken çözmeye çalıştıkları İskender düğümünün karşısına ortaya testereli deliler çıkarması normal. Ama Hitler’in akıl sağlığı da bir sebep değil, sonuçtu.

O delilerden birinin, başlattığı iki savaşı da kaybetmiş Almanya’nın Savunma Bakanı Pistorius “Ordumuz Avrupa’da çıkacak bir savaşa hazır olmalı, halk arasında daha fazla ülke savunmasına yönelik bir zihniyet değişikliği” çağrısında bulunuyor ve Yahudi sermayesiyle daha İkinci Dünya Savaşı’nda kurulmuş ilişkileri bugüne uyarlamak için kendi ülkesindeki Nazi rejiminin geçmiş antisemitizmini şimdi İsrail siyonizmine destekle temize çekmeye çalışıyor.

Almanya Savunma Bakanının telaffuz ettiği zihniyet değişimi dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin algı yönetimi anlamına geliyor.

Arjantin’in yeni başkanı beyaz bir tahtadan içinde Kadın Bakanlığının da olduğu bakanlık tabelalarını söküp fırlatırken emekçilerin pek de hayrını görmediği mevcut sistemin görünür kalelerini yerle bir edeceği mesajını veriyordu. Kendilerine yüzde yüz elli enflasyondan, açlık ve yoksulluktan başka bir şey getirmeyen sistemin zaten yerle bir olmasını isteyen Arjantin halkının değişim isteğine kendi uğursuz seçeneğini açmış oldu hem de azınlık oyuyla.

Dünya halkları örgütsüzleştirilerek kendi güçlerine epeydir güvensizleştirildiler. Dünya burjuvazisinin zaten ıskartaya attığı kendi ‘demokrasi’si zihniyet operasyonundan geçen emekçilere birtakım deli kurtarıcıları veya hukuk tanımaz maceraperestleri seçenek olarak çıkarıyor sadece.

Kesinlikleri olan, yasal bir dünyayı emekçiler kendi mücadeleleriyle kurmuşlardı. Yeni gelenlerin, yani faşist liderlerin en büyük derdinin halkın mirasının ve kesinliklerin emekçiler aleyhine tasfiye edilmesi olduğu ortada. Kendi şovlarını, gel geç akıllarını yasallığın, altı boşalmış hakların alternatifi olarak sunmaları da bundan. Sınırsız, engelsiz yol almak isteyen sermayenin kural tanımaz hareketine yol açmak, savaşa hazırlamak için. Örgütsüz halkları boş vaatlerle oyalamak için.

Tarihte örneği çoktur.

2737080cookie-checkFaşizmin delileri

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.