Gündüz Vassaf: Ebrar Karakurt’un cesareti sayesinde direniş daha güçlü olacak

Eda Köprü YILMAYAN (Fotoğraf: Ozan Acıdere) – Günlük hayatta totalitarizm örnekleri üzerine yazılar yazan psikolog, yazar Gündüz Vassaf, Türkiye Kadınlar Voleybol Milli Takım oyuncusu Ebrar Karakurt için, “Onun cesareti sayesinde direniş daha güçlü olacak” diyor.

Cinsel tercihlerimizden, dini aidiyetlerimize, kimliklerimize kadar, kimin daha çok milliyetçi, Müslüman olduğu ve tüm bunları iktidarın belirlediği bir gündemin içinde sıkışıp kaldık. Yapılan son seçimlerde de siyasi söylemlerden hareketle “en yerli ve en milli” olanı oyladık. Peki faşizme yönelen milliyetçilik ve dinciliğin sadece Türkiye’de değil dünyada da yükselmesi toplumları nereye götürür? Cumhuriyet’in 100’üncü yılında Türkiye Kadınlar Voleybol Milli Takımı göğsümüzü kabartacak bir başarıya imza attı. Ancak bu başarı öncesinde sosyal medyada ve televizyon ekranlarında Ebrar Karakurt’un cinsel kimliğine yönelik tartışmalar temel insan haklarına saldırı niteliğindeydi. Günlük hayattaki totalitarizm örnekleri üzerinde duran, bugün hâlâ tazeliğini koruyan ‘Cehenneme Övgü’, ‘Cennetin Dibi’, ‘Tarihi Yargılıyorum’, ‘Türkiye Sen Kimsin’ kitaplarında konuyu farklı boyutlarıyla ele alan psikolog, yazar Gündüz Vassaf’ı ziyaret ettik, dünyada ve Türkiye’de artan milliyetçi dalgayı, toplumların geçmişten neden medet umduklarını ve gençlerin tüm bunlara bakışını konuştuk.

‘Cehenneme Övgü’ kitabınızın başında Wilhelm Reich’tan bir alıntı yapıyorsunuz. Reich, “Asıl sorgulanması gereken neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir” diyor. Türkiye’de ciddi bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Fakat toplum sessizliğe gömülmüş durumda. Neden?

Türkiye’yle benzer durumda olan ortadan bölünmüş Macaristan, Brezilya, ABD gibi ülkeler var. Almanya da giderek oraya gidiyor. Kimisi A partisine kimisi B partisine oy veriyor. Bunlar din, bayrak, gelenek, milliyetçilik üzerine mesajlarla kurulu. Birçok ülkede hikâye böyle. Bu bir savunma mekanizması. Çünkü yaşadığımız krizlerle halı ayağımızın altından çekiliyor ve kendimizi güvende hissetmiyoruz. Eskiye sığınıyor kendilerini boşlukta hisseden, belirsizlikten korkan insanlar. Yüzyıllardır dinlerden, bayraklardan, güven duyduğumuz bir dünyaya sığınıyorlar. Günümüzde bu değerler artık cevap vermiyor. Çivisi çıkmış bir dünya, tepetaklak oldu her şey, önümüzü göremiyoruz, Türkiye’de de aynı durum söz konusu. Bir anlamda da bunu kabullenmiş bir muhalefet var. Sokaklara çıkmak yerine karşıyım, özgürlük istiyorum diyor ama program yok, kitap yok, düş yok. Düşü yok olmuş bir toplum. Lakin geriye çekilmişliği toplumun mevcut düzen ve partilerden yakasını silken, yolunu arayan bir olgunluğu olarak görüyorum.

Gündüz Vassaf (Fotoğraf: Ozan Acıdere)

Bu sessizliğin ardından bir patlama olur mu sizce? Yoksa Tarihi Yargılıyorum’ kitabınızda vurguladığınız gibi 21. yüzyılda totalitarizmin başarısı sessiz, edilgen kitlelerin tarihi mi olacak? 

Bu sürece geldik, gelmiş olmamız kaçınılmazdı. Artık nükleer tehlike, yapay zekâ ve iklim krizini aşabilirsek bizi müthiş bir gelecek bekliyor. Aşmamız da o kadar güç değil. Türümüz daha Afrika’dan çıkalı 80 bin yıl oldu. Beyin öyle müthiş bir şey ki kendi sonunu getirebilecek aletler geliştirmiş. Tanrıya oynamış gen yapısını değiştirebilecek icatlarda bulunmuş ama ahlaken henüz emekleme çağında, bebek gibi. Bunu aşmak lazım. Çöküşün geleceğini herkes biliyor. Kimisi gününü gün ediyor kimisi de şaşkınlıkla bakıyor. Bu çöküşle her şey değişecek. İklim krizinin yaratacağı göçler, yapay zekânın oluşturacağı işsizlik, milyonların işsizliği ve onun getireceği göçler tahmin edemeyeceğimiz krizlere, krizlerse yeni bir topluma gebe.

“İTAAT ETMEYE ÇOK ALIŞIĞIZ”

Peki Türkiyede bugün yaşadıklarımızı sadece din ve itaat kültürüyle açıklamak mümkün mü?

ABD dünyanın belki de en dindar toplumlarından biri ancak korku toplumu değil. Türkiye ise korku toplumu. İtaat etmeye çok alışığız. Askeri bir ülkede yaşıyormuşuz gibi herkese sıfatıyla valim, kaymakamım diye hitap ediyoruz. Devlet büyüğü diyoruz. Devlet büyüğü korku toplumuna ait bir ifade. Bankaya en ufak bir işimiz için gittiğimizde davranışımızla, yüzümüzdeki ifadeyle şirin görünmeye çalışıyoruz. Paramızın bankada olmasına rağmen banka memuru bizim karşımızda bir otorite gibi duruyor. Korku toplumu çünkü sürekli darbeler yaşanmış, işkenceler yapılmış, yurtdışına kaçanlar olmuş. Türkiye’de bunu kaç kuşak yaşadı. Kurumları şeklen yaşatırken biat ettiğimiz çıkar ilişkilerimizden medet umuyoruz.

ULUS DEVLETLER MEŞRUİYETLERİNİ YİTİRDİ”

Toplum olarak kahramanlara olan bağlılığımız da bununla mı ilgili?

Yeni kuşaklar kahramansız bir dünyayı var ediyorlar. Türkiye’nin hafızasında olan gençlik liderleri; Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Deniz Gezmiş hepsi kahraman, hepsi lider. Gezi eylemlerine baktığımızda Türkiye çapında çok güçlü bir hareket görüyoruz. Orada bir tane kahraman yok. Bu sadece Türkiye’de de böyle değil. Occupy Wallstreet’in de kahramanı yok. Aynı şey İngiltere’de, Fransa’da, İspanya’da, Mısır ve Tunus’ta da oldu, bir tane kahraman yoktu. Kahramansız, daha özgür bir topluma doğru gidiyoruz. Çünkü kahramanlar da meşruiyetini yitirdi. Ulus devletlerin meşruiyetlerini yitirmesiyle ulus devletlerin kahramanları da günümüzde meşruiyetini yitirdi, taraflaşmanın siyasi simgelerine indirgendi.

Ulus devletler meşruiyetlerini nasıl yitirdi?

Ulus devlet gezegenin yaşadığı sorunlar karşısında ufak, güçsüz, zayıf. Ama kendi toprakları içinde egemen olmak için de fazla büyük. Göçlerle yeni aidiyetler çıkıyor, yeni kimlikler, etnik, cinsel kimlikler oluşuyor. Eskiden ulus devletler bunu kendi içinde eritiyordu. Bugün ise ulus devlet üniforması Kuzey Kore hariç hiçbir ülkeye uymuyor. İnsan artık tek tip değil.

Siz yazılarınızda farklı totalitarizm örneklerini ortaya koyuyorsunuz. Ancak bir yaklaşım da totalitarizmin bir Soğuk Savaş icadı olduğunu vurgular, ne dersiniz?

Totalitarizm 20.yüzyılda tedavüle giren bir kavram. Soğuk Savaş’tan önce başladı. İlk Mussolini İtalya’sında faşist rejimi övmek anlamında kullanıldı. Sovyetler için çok sonra kullanıldı. Sosyal bilimlerle ilgilenenlerin çoğu solcu ve Sovyetler Birliği’ni gizlediler. Bu sosyal bilimlerin bilim olmadığının da kanıtı. Bir kimyacı, fizikçi bunu yapamazdı. 16.yüzyıl Ortaçağ Vatikanında din totalitarizmi var. Şeriat başka bir totalitarizm türü. Yunan demokrasisi yarı totalitarizm, kölelik var. Üstelik askeri devlet. Totalitarizm soğuk savaşla başlamış bir şey değil. Almanya ve Sovyetler Birliği ikisinin de eğitim, sağlık gibi alanlarda refah getirdiği söylenir, bilinir. Çoğu sosyal bilimci bunu söylemeye cesaret edemiyor. Oysa Alman vatandaşı mutluydu. Sermaye mutluydu, işçi mutluydu herkesin otomobili vardı, otoyollar yapılmıştı. Sovyetler Birliği ise inandırıcılığını yitirmiş bir gelecek vaat ediyordu. Bu halk arasında artık alaya alınmış, fıkralara dönüşmüştü, refah ne zaman gelecek diye…

Kapitalizmle-faşizmin özdeş olduğu, birlikte düşünülmesi gereken kavramlar olduğu fikrine katılır mısınız?

Kapitalizm ekonomik bir düzenin adı, feodalizm gibi. Faşizm ise bir ideolojinin adı. Kapitalizm eşittir faşizm demek mümkün değil. O zaman her kapitalist ülkenin faşist olması gerekir. Aynı zamanda ırkçı da olması gerekir. ABD ırkçı bir ülke olsa dünyanın yarısı oraya göç etmek istemezdi. ABD nüfusunun çoğu Hispanikler olacak. Irkçılık güçlü olsa da rejim öyle değil. Bu totalitarizmi nasıl tanımladığınıza bağlı. Benim tanımımda siyaseten Sovyetler totalitarist bir ülkeydi. ABD’deki durum için ise uyur gezer bir totalitarizm diyebilirim. Soyvetler’de benimsemedikleri halde totaliter bir düzende yaşadılar. Türkiye ise ABD gibi. Hem totaliter bir düzen var hem de kendi küçük veya büyük dünyaları, arzuları, hevesleri var.

LLİYETÇİLİĞİN ZAMANI GEÇTİ”

Annenizin yaşamını anlattığınız Annem Belkıs’ kitabında bir kuşağın hangi mücadelelerden, yokluklardan geçerek yetiştiğini okuyoruz. Bu yıl Cumhuriyetin 100. yılını kutlayacağız. 100.yılda geldiğimiz siyasal durumla ilgili değerlendirmeniz nedir?

20-35 yaş arası okumuş, meslek sahibi olmuş gençler Türkiye’den kaçıyor. Farklı ülkelerde iş buluyorlar. Bu cumhuriyetin başarısını gösteriyor. Yüzde 90’ı okuma yazma bilmeyen, okur yazarların da Osmanlıca bildiği bir toplumdan on binlerce kalifiye genci dünyaya yollayabiliyoruz ve iş buluyorlar. Bu cumhuriyetin başarısı. Cumhuriyetin kâbusu ise Türkiye’den bu gençlerin neden gitmek istedikleri. Mustafa Kemal Atatürk zamanında kimi Kürtler dışında hemen herkes milliyetçi. Ermeniler artık yok. Yunanistan, Bulgaristan bağımsız, devletlerini kurmuşlar. Nâzım Hikmet de milliyetçi. Uzak Asyadan dört nala girdik” derken milliyetçi. Bizden önce kimler vardı diye düşünmüyor. Atatürk de milliyetçi. Ama bugün Türkiye’de anket yapsanız belki ancak yüzde ellisi kendini milliyetçi olarak tanımlar. Zamanı geçti milliyetçiliğin. Vatan severlik ise başka şey.

SÖYLEŞİNİN DEVAMINI KAYNAĞINDAN OKUMAK İÇİN LÜTFEN LİNKİ TIKLAYINIZ
https://www.birgun.net/haber/direnis-guclendi-467664

2716630cookie-checkGündüz Vassaf: Ebrar Karakurt’un cesareti sayesinde direniş daha güçlü olacak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.