GÜNÜMÜZDE KUŞAK ÇATIŞMALARI VE TOPLUMSAL ETKİLERİ

HASAN BOZ / LONDRA – Kuşak çatışmaları, gerek aile içinde, gerek iş hayatında vey genel anlamda toplumsal sisal hayatta, yaşanagelen bir sosyal çatışma alanı olmuştur.

“Jenarasyon”, nesile olarak da tabir edilen kuşak tanımlamaları yapılırken; aynı zaman dilimi içinde yaşanan sosyal, politik, kültürel (Giyim kuşamdan, yeme içme tarzlarına, eğlenme biçiminden, dinlenen müzik, okunan kitaplar, espri anlayışına kadar) belirli yaş gruplarını ortak bir çatı altında buluşturan bir sosyal katmandan bahsediliyor.

Konuya ilişkin bilimsel anlamda, bir çok sosyolojik araştırma elbet de yapılmıştır bu güne kadar. Çok eski tarihlerden beri, toplumları yakından ilgilendiren bir konu olduğu için, Yunan Mitolojisinde ‘’Oidipus’’, Doğu kültüründe  ‘’Rüstem ile Sührapi’’de, çatışmadan kaynaklı, babanın evladı veya evladın babayı öldürmesi işlenmiştir.

Dünya edebiyatında, konuya ilişkin bir çok roman yazılmakla beraber, özellikle Rus edebiyatı ve bunların içinden en çarpıcı olan Turganyev’in ‘’BABALAR VE OĞULLAR’’ ile söz konusu çatışma çok çarpıcı ve ayrı bir boyuta taşınmıştır.

Türkiye edebiyatında da nesil  tartışmaları, Tanzimat ve batılılaşma serüveni ile beraber, yaşanan siyasal, sosyal, kültürel değişimlerin yarattığı kırılhanlıklar üzerinde bir çok yazar tarafından yoğun olarak kitaplarına konu edilmiştir. Ahmet Mithat Efendi’nin ‘’Felatun Bey ile Rakım Efendi’’, Yakup Kadri’nin ‘’Kiralık Konak’’, Halide Edip’in ‘’Sinekli Bakkal’’, Melih Cevdet Anday’ın ‘’Ayaklar’’ı, kendi dönemlerinde yaşanan kuşak çatışmalarını konu edinen kitaplar olarak ilk aka gelenler olmakla beraber; Oğuz Atay ve bir çok yazar sorunu kitaplarında işlemişlerdir. Günümüz yazınında da, Orhan Pamuk, konuyu bir çok kitabında ele almış olmakla beraber, özellikle ‘’Cevdet Bey ve Oğulları’’, ‘’Beyaz Kale’’ ve ‘’Kırmızı Saçlı Kadın’da, bu daha belirgin bir şekilde kendini hissettirir.

Kuşak çatışmaları, siyasal, kültürel, ideolojik değişimlerin en yoğun olarak yaşandığı dönemlerde, daha çok kendini hissettiren boyutlarda karşımıza çıkıyor. Ayrıca teknolojideki hızlı değişimler, değişim periyotlarını sıklaştırırken, kuşaklar arası kopuşmayı da hızlandırıyor. Son 30-40 yılda dünyadan yaşanan teknolojik sıçramalar ve yaşattığı hızlı dönüşümler, aynı iş yeri ve aynı sosyal ortamlarda; yaşama bakış, algılama biçimlerindeki farklılıklar, kuşaklar arasındaki sürtüşmr ve çatışmaları beraberinde getiriyor.

Gelişen teknolıjik değişimlerle bağlantılı olarak, önce ‘’X’’ kuşağı die bir tanımlanma yapıldı. Sonra ‘’Y’’, günümüz gençliği de ‘’Z’’ kuşağı olarak adlandırıldı. Klasik Kaset çalardan, yapay zeka tabanlı ‘’Chat Boat’’lara sıçrama yapan başdödürücü buyuttaki bu değişimlere,  bu üç kuşak da değişik boyutlarda tanıklık edip, sürecin içinde yer aldılar. Yaşları 50-60 arasındaki ’’X’’ kuşağı, bilgisayar teknolojisin doğuşuna ve yaşamlarında yer almasına tanıklık ederken; yaşları 30-40 arasında olan ’’Y’’ kuşağı, ‘Teknoloji 6-0’’ olarak nitelenen yapay zeka tenoloji uygulamalarını günlük yaşamlarında kullanmaya başladılar.  2000 yıllarda doğan ve  ‘’Z’’ kuşağı olarak isimlendirilen günümüz gençleri de, bütün bu gelişmelerin göbeğinde yer alıp, söz konusu teknolojileri hayatlarının doğal bir parçası olarak kullanıyorlar. Bu üç kuşak da hala aynı işyerlerinde çalışmakta, aynı sosyal ortamlarda beraber zaman geçiriyorlar. Bu da doğal olarak bazı çatışmaları beraberinde getiriyor. Bizim gibi ‘akıllı telefon’u tüm özellikleriyle kullanmayan ‘Dinazor’ kuşak ile, söz konusu telefonları elinden düşürmeyip,  uygulamaları indirip, oyun oynayan 7-8 yaşındaki çocuklar aynı evde yaşıyoruz ve yaşadığımız çatışmaları hatırlatmak yeterli olur sanırım!

Dünyadaki bu hızlı değişimde, yeni Marksist anlayış, ne gibi dersler çıkarıp nasıl politik bir vizyon geliştirir, bu, bu yazının konusu dışında, çok ayrı bir çalışma alanını oluşturuyor. Dolayısıyla bunu bir kenarda tutuyoruz.

Gelişen teknoloji ile parelel olarak, internet kullanımının yaygınlaşması ve goloballeşmeyle beraber, bir anlamda ülkelerin kültürel sınırlarında önemli gedikler açılmış, sosyal iletişim hayal edelebilecek olanın ötesine taşınmıştır. Şimdiye kadar değindiğimiz kuşak çatışmaları, Amerika’dan İngitere’ye; Türkiye’den Hindistan’a bütün ülkelerde  değişik oranlarda da olsa yaşanan çatışmalardır. Buna karşın, dünyadaki sosyo politik ve teknolojik değişimlerin ötesinde; ekonomik veya politik nedenlerle başka bir kültürel ortama taşınan ailelerde, katmerli bir kuşaklar arası çatışma yaşanıyor! İçinde doğup içselleştirdiği kültürel değerlerle yeni bir kültür ortamına taşınan ebeveyinlerle çocukları arasında yaşanan  yabancılaşma ve çatışmalar; alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, intihar vakalarındaki dramatik istatistikler, çete yapılanmaları içinde  heder olan yaşamlar göz önüne alındığında, mültecilelikte kuşak çatışmalarının ayrıca ele alınması gereken önemli bir konu olduğu  görülüyor. Belki bundan sonraki yazımızın konusu mülteci sorunları olabilir!

TÜRKİYE’NİN SOL TARİHİ VE POLİTİK HAYATINDA ÖZGÜN BİR YERİ OLAN 68 VE 78 KUŞAKLARI

1968, Avrupa’da başlayıp bütün dünyaya yayılan savaş karşıtı ve özgürlükçu kuşak, kitlesel ittihatsizlik ve gösterilerle kapitalizmi sarstı. Bu dalga Türkiye’de de yankı buldu ve özellikle üniversitelerde baskı, zulüm ve gericiliğe karşı yığınsal bir uyanış ve direnişe dönüştü. Özellikle Küba devrimi, Viyetnam’ın emperyalizme karşı verdiği destansı direniş, Türkiye’deki 68 kuşağını hızla Marksizme ve  radikal sola yönelmesini sağladı. Ne yazık ki Türkiye’nin yüzyıllardan gelen devlete ittahat, kendine özgün kültürel, dini refaransları ve demokrasi kültüründeki gerilik

gençlikteki uyanışın geniş kitlelerle buluşmadan boğulmasına neden oldu. Elbet de, 68 kuşağının bir çok lider kadronun ya kurşunlarla veya idam sehplarında, işkencelerde, henüz filizlenen dal iken kırılmaları, Türkiye’nin geleceği için trajedinin başlangıcıydı. Kabul etmek gerekir ki, bu olumsuzluğun yaşanmasında, deneyimsizlik, henüz yolun başında onlarca küçük küçük hizip ve ‘örgütçüğe’ bölünmelerinin payını da belirtmek gerekiyor

Bizim de içinde yer aldığımız 78 kuşağına gelirken, öncelikle belirtmek gerekiyor, amacımız ‘nostaljik’ bir yaklaşımla geçmiş yaşanmışlıklarımız yad etme, metiyeler dizme değildir. 68 kuşağından devraldığı bayrağı, sol-sosyalist düşüncenin, Türkiye’deki sosyal değişimlerin de etkisiyle geniş halk kitleleri içinde yaygınlaşmasını sağlayan 78 kuşağı; sokak çatışmaları, devlet destekli sivil faşist hareketlere rağmen üniversitelerde büyük bir direniş ve mücadelenin göbeğinde yer aldı.

78 kuşağına ilişki sosyal medyada dolaşımda olan çok ‘naif’ güzellemelerle sık sık karşılaşıyoruz. Elbet de vurgusu yapılan ‘güzellemelerin’ bir çok doğru barındırdığını kabul etmek gerekiyor. Misal, ailemize yük olmamak için, okul tatillerinde, hatta Cumatertesi ve Pazar günleri çalışarak, kazandığımız parayla sinema, kültürel veya siyasi dergi, kitap aldığımız doğrudur. Hızlı bir politikleşmenin sonucu olarak, kücücük bedenlerimize, yaşadığımız ülkenin, toplumun, dünyanın sorunlarını yüklediğimiz, çözüm olacağına inandığımız doğrultuda, örgütsel çalışmalara katıldığımız da doğrudur. Bütün bunların bedeli olarak, kimimiz kurşunlandık, kimimiz sakat kaldık, kimimiz yıllarca zındanlarda kaldık. En şanslı olanımız, bunları yaşamadan, bir şekilde yurt dışına çıkarak mülteci olduk. Bu ”büyük şans” çoğu zaman öyle yürek kanamalarına, travmalara dönüştü ki, öllmekten beter oldu!

Sonuç yerine: Dünya değişiyor; yaşam şekilleri, algılar, mücadele yötemleri değişiyor. Değişimleri kabul edip uyum sağlayarak, gezegenimiz ve üzerinde yaşayan canlılar için, mücadelenin bir ucundan tutmamız gerekiyor.

 

 

2746400cookie-checkGÜNÜMÜZDE KUŞAK ÇATIŞMALARI VE TOPLUMSAL ETKİLERİ

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.