Haluk Savaş’la Terörün Psikolojik Boyutları

Röportaj: Savash Porgham

Son dönem Türkiyesi’nde neredeyse her gün şiddetle yatıp şiddetle gözlerimizi açıyoruz. Yüzlerce can kaybı, saldırı, bomba, kan ve gözyaşı sarmalı arasında olanı biteni anlamlandırmaya çalışıyoruz. Güç çıkarları ve farklı hesapların Türkiye’yi getirdiği noktayı siyaseten çok tartışıyoruz ancak terör olgusunun farklı psikolojik boyutlarına dair pek kafa yorduğumuz söylenemez. Terörün bir psikiyatrik tanımı var mı, terör eylemlerini yapanlar nasıl bir ruh hali içendeler, şehirlerde patlayan bombalar ve süren çatışmalar o bölgede yaşayan halkı ne denli etkiliyor, halkın psikolojik durumunun bilimsel analizi nedir, neden toplumsal olarak temel insani olaylara artık birlikte tepki verilemiyor, sosyal medyada yayılan terör iletileri insanların psikolojisini nasıl etkiliyor, terör olaylarından sonra hayata devam edebilmek ve korkuları yenmek için neler yapmak gerekir gibi pek çok soru zihinlerimizi meşgul ediyor.

Tüm bu soruların cevabını Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi, Psikiyatrist Prof.Dr. Haluk Savaş hocama sordum. Kendisinin bilimsel analizleri dışında terör bağlamında yaşanmışlıkları da önemli çünkü 1 Mayıs günü Gaziantep Emniyet Müdürlüğüne yapılan bombalı saldırı mevkisiyle Haluk Hocanın muayenehanesi arasında sadece 150 metrelik bir mesafe vardı. Gelin, terör olgusunun psikolojik boyutlarına birlikte bakalım…

-“Terör eksenli şiddet”in psikoloji biliminde bir tanımı var mı? Psikolojik anlamda terör nedir?

-Terörün doğrudan psikolojik bir tanımı yok. Fakat “teröre yönelik şiddet” ve “şiddet”in bir düzeyde psikolojik olarak tanımı var. Şiddet davranışı, başkalarına karşı fiziksel, sözel, canına kast etmeyide de içerecek kadar derin bir öfkeyle hareket edilerek yapılan eylemlerdir. Terör ise daha çok toplumsal nedenleri ve sonuçları olan şiddet eylemleridir ve bireysel anlamda ele alınabilecek bir suç değildir. Terör çoğu zaman bir kişinin ait olduğu dar toplumun geniş bir topluma karşı derin bir öfkesini içerir. Bu öfkenin genellikle bir mağduriyete dayalı hikâyesi vardır. Bu mağduriyetin bir biçimde altı çizilerek toplumda bir değişimi meşru ve demokratik yollardan gerçekleştiremeyeceklerine dair bir inançları olabilir. Eğer terör uygulayacak bir grup varsa mağduriyeti şiddet eylemleri boyutuna taşıyabilir. Böylelikle idari otoriteyi bir tür davranışa zorlama hedefi vardır ve kendince bir müzakere gücü oluşturmaya çalışır.

Peki teröristlerin nasıl bir psikolojileri var? Teröristler psikolojik olarak hasta insanlar mıdır? Çoğu kişi teröristlerin psikolojik olarak hasta olduklarını düşünebilir ancak teröristlerin üzerinde yapılan birçok çalışma onların oldukça sağlıklı olduklarını, ortanın üstünde bir eğitim düzeyine sahip olduklarını, önemli bir kısmının üniversite eğitimi almış olduğunu, ağır dengesizlikler ve mental hastalıklar taşımadıklarını ortaya koymuştur. Bununla birlikte bir gurup dinamiği içerisinde kişiler teröre müracaat edebilirler. Aynı hedefe meyil eden siyasal ve sosyal guruplar dışında terörizme meyil eden kişiler de vardır. Genellikle bu kişilerin çocukluk çağı yaşantılarının travmatik olduğu, aile içinde şiddet ve tacize uğradıkları gözlenir. Ancak çocukluk çağlarının travmatik geçmesi onların hasta kişiler oldukları anlamına gelmiyor. Teröre meyil eden kişilerin önceden farklı nedenlerle cezaevi yaşantıları da olabilir. Kişilerin de mağduriyet öyküleri vardır; bir biçimde devletle, polisle, güçle karşı karşıya gelme öyküleri olabilir. Bunlara reaksiyon olarak terörist gruplar içinde olan bir kişiyle temas etme yoluyla bu guruplara katılabilirler. Bu hemen gerçekleşmez ve zamana yayılır.

Hiç kimse bir günde terörist olmaz. Bir ideoloji, din veya inanışı sindirmek, bir sosyal grupla temas edip normlarına uymak bir süreç içerisinde gerçekleşir. Bu açıdan bakıldığında teröristler sadece suça meyilli salt psikopatlar olamazlar. Bu kişilerin bir düzeyde fedakârlık ve sadakat içeren bir yapıya sahip olmaları gerekir. Terörist ya da uç bir grubun içinde yaşayabilmek için toplumsal bir uyuma ihtiyaç vardır. İntihar bombacıları denilen grupta bu sadakatin en uç noktaya taşındığını görüyoruz. Yapılan intihar saldırılarının psikiyatrik hastalıklar nedeniyle olabileceği yapılan çalışmalarda kanıtlanamamıştır. İntihar eylemleri yapanlar dâhil teröristlerin genel ortalamasının hem zeka düzeyi açısından, hem akıl hastalığı açısından, hem kişilik bozukluğu(psikopatlık) açısından ortalama insanlardan daha düşük olmadığını ifade etmek gerekir. Söylemlerim terörü meşrulaştırmak gibi algılanabilir ancak analiz ettiğimizde ortaya çıkan veriler kişilerin hiç de zannettiğimiz kadar suça meyilli ve akıl hastası olmadığını net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu konularda çok sayıda araştırmaya ilişkin veriler var.

-Metropolde, şehirlerde patlayan bir bombanın ve beraberinde getirdiği can kayıplarının o kentte yaşayan insanların psikolojileri üzerindeki etkileri bilimsel olarak nasıl analiz edilebilir?

– Bu konuda hem bilimsel hem de yakından böyle bir olay yaşamış biri olarak deneyimlerimi aktarmak istiyorum. 1 Mayıs’ta Gaziantep emniyet müdürlüğü ve vergi dairesine bombalı araçla yapılan intihar saldırısı benim çalıştığım muayenehaneye 150 metre kadar mesafede. Olay esnasında orada değildim ancak yaşananlar hakkında fikir sahibiyim. Bir de Ankara saldırısında üniversite öğrencisi oğlunu kaybeden bir anneyle görüşme yaptım. Kilis’teki patlamalara maruz kalan hastalarımızın bize ilettiği bilgiler de başka bir deneyimsel kaynaktır. Devlet memuru bir hasta başından geçenleri şöyle anlatıyor: “Cuma namazına gidiyordum. Ben giderken bomba patlamış oluyor. Sonra camide namaz esnasında bir bomba daha hemen başımın üstünden geçip camiye yakın bir yerde patlıyor.” Hasta bunları anlatırken sanki bir savaş oyununu anlatır gibi konuşuyor. Çektiği sıkıntıyı, acıyı, ıstırabı, korkuyu ve dehşeti anlatıyor ama bir şehirde herkesin yaşadığı bir tür terör eylemi ve savaş hali kişinin kendisine dokunmadığı sürece savaş oyunu gibi hissedilebilir. Ancak bizzat zarar görüp ya da bir yakınını kaybettiğinde bu çok daha farklı bir olaya dönüşebiliyor.

Kendi deneyimimden söylersem; Gaziantep emniyet müdürlüğünde 2 polis şehit olup pek çok kişi yaralandığı için derin üzüntü hissetsem de ben patlama esnasında muayenehanemde bulunmadığım ve zarar görmediğim için şükür duygusu da hissediyorum. Bu çok karmaşık bir şey ve böyle bir his size ayrı bir utanç hissi de yaşatıyor. Terör mağdurlarını gören insanların fazladan bir travmatik yaşamları oluyor; kendilerinin neden yaralanmadığı, kendilerinin neden hayatta kaldığı, kendilerinin neden zarar görmediği gibi bir tür suçluluk duygusu da hissediliyor. Hem sevinç hem de suçluluk duygusu oluşuyor. Ben Gaziantep’te yaklaşık 16 yıldır yaşıyorum. Anadolu’da en güvenli şehirlerden biri olarak gördüğüm bu şehir artık gittikçe daha güvensiz bir hal alıyor. Çocuklarım için tedirgin oluyorum. 12 yaşındaki oğlum bir kaç hafta önce Kilis’te atılan bombaları fark edip bana şu soruyu sordu: “Baba savaş Gaziantep’e gelirse biz ne yaparız, nereye gideriz?” Ben de Kilis’te cuma namazına giden, üstünden bomba geçip düşen o adamın tepkisiyle cevap verdiğimi hatırlıyorum. Yani, patlayan bütün bombalara rağmen çocuğum bu soruyu soruncaya dek gerçek anlamda bir tehdit algılamıyordum. Ama artık en son muayenehanemin dibine kadar gelip patlayan bomba çok ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu bize anlatıyor.

Örneğin Guardian gazetesi Gaziantep hakkında yayınladığı bir makalede şu başlığı kullanmış: “IŞİD’li katillerin ve seks tüccarlarının evi haline gelen şehir!” Sadece patlayan bombalar değil, bir şehrin sosyolojik değişimi de orada yaşayanları tedirgin ediyor. Terörün varmak istediği nokta da budur zaten; toplumda bölünme, tedirginlik ve dehşet duygusu oluşturmak. Kentte yaşayanlar geceleri geç saatte sokağa çıkmak istemiyorlar, belli semtlere gitmek istemiyorlar. Örneğin Kilis’te halkın yüzde 50’si şehri terk etmiş durumda, hastaneler boşalmış durumda, doktorlar şehri terk ediyorlar, bankalar kapalı, internet çalışmıyor. Dolayısıyla artık terk edilen şehirler var. Bu durumlara maruz kalan insanlarda travma sonrası stres bozukluğu gözleniyor; aynı olayı defalarca yaşama, rüyalarında görme, yıllar boyunca kabus şeklinde patlamalar ve etrafındaki etkilerini yeniden görme, uykularında bozulma, hayata karşı motivasyonlarında bozulma, depresyon, ciddi dikkat sorunları gibi durumlar yaşayabilirler.

-Farklı terör olaylarına bir bütün olarak aynı tepkiler verilmiyor Türkiye’de. En temel insani duygularda bile bu denli uç tepkiler verilmesinin psikolojik boyutu ve sebepleri nelerdir sizce?

– Bu cümleden şunu anlıyorum; sol bir örgütün yaptığı eyleme veya sağ dinci bir örgütün yaptığı eyleme tüm taraflar aynı biçimde tavır almıyorlar, belli bir mesafeye çekilip onu lanetlemiyorlar. Neden? Bunun en temel psikolojik boyutu bir topluma tam olarak aidiyetin gelişmemiş olmasıdır. Gelişmiş ve ileri bir toplum gayri insani bu tutumlara karşı ortak tavır koyabilen bir toplumdur. Geçekten medeni olan bir toplum her türlü şiddeti kınayabilme ve onun karşısında durabilme noktasında kararlılık gösterebilen, üst düzey gelenekleri oluşmuş bir toplumdur. Eğer ölenlerin karşı taraftan olduğu bir yerde siyasal görüşleriniz açısından siz gizliden gizliye seviniyor ve “lanet olsun, bu ülkemiz için çok aşağılık bir eylem” diyemiyorsanız yarın da sizin ölülerinize, sizin siyasal görüşlerinizden insanların ölümüne karşıdan saydığınız insanlar sevinecektir ki öyle olmaktadır. Bu maalesef tüm az gelişmiş toplumların doğasında olan bir şeydir. Biz birbirimizi öldüre öldüre, birbirimizin ölülerine sevine sevine daha az gelişmiş bir topluma dönüşüyoruz. Terör, büyük devletlerin bir toplumu berhava ederken kullandığı araçlardan biridir.

Teröre karşı birlikte tepki veremiyor olmak üzücü bir şey. Gerçek toplum önderlerinin, yani sağcı, solcu, dindar, laik, seküler ve diğer tüm gruplarının kanaat önderlerinin görebileceği en büyük hizmet başkalarının ölülerine de ağlayıp üzülmemizi teşvik etmek olmalıdır. Çünkü toplum bütünlüğünü sağlayacak şeyler ortak sevinç ve hüzünlerdir. Vurgulamak gerekir; uç tepkiler vermenin en önemli sebepleri az gelişmişlik ve barış kültürünün yeterince yaygınlaşmamasıdır. Tüm bunları sadece din ve ahlak gibi toplumsal üst yapıyla açıklamak çok da doğru değil. Temel ekonomik parametreleri de dikkate almak lazım. Yeterli ekonomik refaha sahip toplumlar birbirinin acısını anlamaya yatkındırlar ama yokluk içindeki toplumlar daha az insani tutumlar almaya yatkındırlar.

-Ortadoğu’da terör iletişimi ve propagandası bağlamında pek çok şey değişti. Hollywood filmi kalitesinde çekilen videolarla yansıtılan bir şiddet olgusu var. Sizce örgütlerin bu yeni propaganda modelinin bölge ve dünya halkının psikolojilerine yansıması nelerdir?

– Bu çok ilginç bir soru. Bunu twitterda ben de yazdım. IŞİD’in yaptığı ilk eylemlerden birinde batılı bir gazetecinin boğazını kesip videosunu çekmişti. Orada kullanılan teknikler, giydirilen turuncu kıyafetler, başa çuval geçirmek, çöl gibi bir ortamda bu eylemi yapmak, katilin yüzü maskeli ve eli bıçaklı olmasını göstermek gibi olgular Brad Pitt’in Seven filmindeki katilin eylemlerini ve sahnelerini andıran parçalar gibi. Bunlar boşuna yapılmıyor, terör de en başta söylediğim gibi siyasal/sosyal değişimi hedefleyen bir eylem ve teröristler de ortalama insanlardan daha parlak ve daha eğitimliler. Tüm bunlara kafa yorup kurgu yapabilen bir organizasyondan bahsediyoruz. Geçmişte IRA’nın(İrlanda Kurtuluş Ordusu) İngiltere’deki eylemlerini akşam haberlerine yetişmek üzere yaptığı da düşünüldüğünde, terörün en önemli yöntemlerinden birisi hiç şüphesiz medya üzerinden propaganda sağlamaktır.

Dolayısıyla bunlar ne kadar ustaca kurgulanırsa bu eylemlerin şiddet sonuçları da toplumlarda o kadar etkili olacaktır. Burada iki durum söz konusudur: birincisi; terörün olduğundan daha büyük bir etkiyle algılanması, daha fazla korku ve dehşet saçması. İkincisi; uzun vadede bunun bir bilgisayar oyunu gibi algılanması. Böyle bir uyarıya çok kez maruz kaldığınızda kanıksama oluşur. Yani bir gerçeklikten çok sıradan bir televizyon yapımı gibi olur. Bu eylemleri IŞİD’in yaptığı düşünüldüğünde, bugüne kadar batı kamuoyunda islamofobi olarak söylenilen şey çok daha fazla artacak, orada yaşayan Müslümanlar zor durumda kalacaklar. Bu durum ilerleyen süreçlerde keskin bir doğu-batı kamplaşmasına sebep olabilir.

-Sosyal medya terör eylemleri minvalinde teyit edilmeyen verilerin paylaşımı açısından sorunlu bir mecra. Sizce bu mecradan yayılanlar terör bağlamında insanları psikolojik olarak ne denli etkiliyor?

– Özellikle hükumetin twitter ve internet akışını yavaşlatmadığı anlarda en sağlıklı olmasa bile en hızlı bilgi aldığımız mecra sosyal medya oluyor. Bu hızlı akım içerisinde bazen hatalı tutumlar da gelişiyor. Kimlerin yaptığı açıkça belli olmayan eylemlerde bir gurubu itham etmek, aşağılamak, sorumlu göstermek, bazı hesaplardan yazılanlardan dolayı diğer kişilere ithamda bulunmak, yanlış bir bilginin hızla yayılması gibi durumlar söz konusu oluyor. Ölü sayısı ya da olası hedeflerle ilgili yanlış bilgilerin hızla yayılması geniş gurupların terör eylemlerinden psikolojik olarak daha fazla etkilenmesine zemin hazırlıyor. Ama sosyal medyanın tek başına terörün etkisini artırdığını ve olumsuz bir rolü olduğunu düşünmüyorum. Terör olayları karşısında şaşkınlığı giderebilmesi ve hızlı bilgi akışı sağlaması bağlamında avantaj bile olabilir.

-Her terör eylemi insanların temel yaşam biçimine direkt etki ediyor, sokakta yürümekten bile korkan kitleler yaratıyor. Bu durumla psikolojik olarak başa çıkmak ve hayata devam edebilmek için neler önerirsiniz?

– Bence çok önemli bir soru. Eğer terör eylemlerine bizzat maruz kaldıysak ve başta söylediğim travma sonrası stres bozukluğu belirtilerine sahipsek doğrudan psikiyatrik bir tedavi görmemiz gerekir. Şehirlere yayılan korkuya ilişkin olarak elbette hayatımızı korumak, temel güvenlik tedbirlerini almak hepimizin insani ihtiyacı. Etrafımızdaki insanlar ve yakınlarımızla dayanışmak ve tedbir önermek gayet anlaşılır bir durum. Fakat tüm bu tedbir ve yaklaşımlar hayat alanımızı tamamen ortadan kaldıracak düzeyde olmamalı. Bombalar da tepemize düşse hayat devam ediyor ve bununla baş edebilmek için yeniden hayatın olumlu anlarına odaklanıp yürümemiz gerekiyor. Sevdiklerimizle ortak anlar paylaşmayı asla terk etmememiz gerekiyor çünkü en zor koşullarda bile insanların birbirinden alabileceği ciddi destekler vardır. Beraber yemek yemek, geziye gitmek, arkadaşlarımızla toplu sohbetler etmek gibi şeyleri asla terk etmemek gerek. Özetle; ölüme karşı hayatın yanında yer almalıyız.

1582520cookie-checkHaluk Savaş’la Terörün Psikolojik Boyutları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.