Hayat Paylaşınca Güzel!

Sanatçı sanatından sorumludur, toplumsal olaylar onun sanatının popüler olmasına bir neden değil sonuçtur, bu popüler durumu sanatçının çok iyi ürün verip vermemesi ile ilgili değildir, hatta bir çok popüler olan eser, belki sanatçının en kötü eseridir! Popüler olması ve popüler hale getirilmesi sistemin ihtiyaçları ile orantılıdır, sistem tercihi ondan taraf yapması o sanatçının popüler olmasının yolunu açar.
Fransa 25 Nisan tarihini bekleyemeden “Ermeni Soykırımını Ret Etmek Suçtur” diye bir kararı senatolarından geçirdiler, şimdi son aşamasına gelmiş durumda. Bu girişime karşı işin muhatabı konumunda olan Türkiye ise başka açıdan olaya karşı önlem almaktadır.
Yahudiler yüzyılın tek soykırımın kendilerine olduğu tezi ve birleşmiş milletlerde elde ettikleri ayrıcalığı yok etmemek için her türden soykırım tasarısına karşı bir direnç geliştirmektedir. Ne Afrika ülkelerinde soykırım olmuştur, ne de Asya’da; var olan Avrupa’da yaşanmış tek soykırımdır diye bakış açısını muhafaza etmekte ve savunmaktadır.
Soykırım gibi iddialı konular; siyasetin birer malzemesi konumundan ileriye gidememiştir, Afrika ülkelerinde uygulanmış soykırımları bile birer cinayet görme eğilimi daha baskındır.
Türkiye savunma olarak; Yahudilerin bu bakış açısına sığınmış durumdadır ve soykırım gibi konular açıldığında “ilk yardım simidi” olarak Yahudi lobisi ve İsrail devletinin karşı duruşu şemsiyesi altına sığınmaktadır. Bugüne kadar ileri sürülen tezlere karşı gerçek anlamda bir savunma çıkaramadığı gibi, daha büyük kuşkuların artmasına sebep olan arşivler; genele açılmaması meselesi ‘mesele’ olarak durmaya devam etmektedir.
Türkiye Osmanlı devletinin son döneminde iktidar olan bir ideolojinin suçunu üzerine almış durumdadır, çünkü Türkiye kuruluş itibarı ile Osmanlının mirasına ve bütün sevaplarına / günahlarına sahip çıkarak onun temelleri üzerine oturmaktadır. Çünkü Osmanlı’nın tüm borçlarını ödeyen yeni kurulmuş Cumhuriyettir, bugün dahi bir çok kurumun yüzlerce ifade edilen yaş kutlamaları yapılması bu mirasın gerçek sahipleri olduğumuzu göstermektedir. Osmanlı devletinin hükümetinin almış olduğu ve sonuçlarını yıkıcı olarak yaşadığımız kararlarında/ mirasının da sahibi ve tek muhatabı Türkiye’dir. Ondan dolayı bu soykırım gibi ülkelerin senatolarında kabul edilen ve edilmekte olan kararların sonuçlarının tek muhatabı da Türkiye’dir. Ondan dolayı bu suçlar, bu soykırım kara lekesini almamak için direnç göstermekteyiz. Ülke yönetimine hangi ideolojiden, hangi görüşten parti geçerse geçsin tavırları ortaktır, ortak tepki vermeye devam ederler. Yaklaşık otuz yıldır parlamentolardan soykırım tasarısı geçtikçe birbirine benzer tepkiler gösterilmesi tesadüfi değildir. Bugüne kadar “büyük” devletlerin parlamentosundan geçmeyen tasarı geçer konuma gelmiştir, ve bugüne kadar yapılan geleneksel Yahudi lobisine sığınma politikasının da sonunu getirmiştir. İsrail devleti ile yaşanan ve Araplara mesaj vermek amacıyla ortaya sürülen Mavi Marmara gemisi geri tepmiş ve bizi şimdi bu geleneksel politika ile vurmaktadır. Mavi Marmara olayı bilerek yaratılmış, bir taş ile birkaç sonuç elde etmeye çalışılırken 24 Nisan gözden kaçırılmıştır. Bugün o gün atılan adımların Orient dans ile nasıl düzeltilmek istediğine şahitlik ediyoruz, Yahudi inançlı birinin seçilmesi için dışişleri bakanlığının ricası göz ardı edilemez!
Ermeni soykırımı tasarıları son yıllarda daha da güncelleşmekte ve senatolarda tartışılır konuma gelmiştir. Kararlar genelde son dakikalarda Yahudi lobileri ve diğer lobilere verilen rüşvetler ile birlikte geri adım attırılmıştır. Bu rüşvetlerin de bir sona doğru yaklaşıldığı izlenimi Fransa’da yaşanan olay göstermektedir.
Eurovizyon şarkı yarışması ve sonuçları itibarı ile siyasi olayların etkisi ile birlikte bir anlamda küçük bir kamuoyu araştırması gibi işlevi görmektedir. Birbirine yakın ülkeler geleneksel olarak en yüksek oylar vererek birbirlerini desteklemektedir. Arada istisnai durumlar olmuş olmasına rağmen küçük bir kamuoyu araştırtması işlevini gösterdiğini oylama yöntemine bakarak anlayabiliriz.
Türkiye bu seneki seçimini dış ülkelerde gelişen siyasi olayların etkisi ile birlikte Yahudi inançlı ‘Türk’ vatandaşımızı bu yarışmaya dahil etti. Yahudi kökenli olması nedeniyle bir anlamda dışarıya karşı bir hoşgörü ülkesi havası verilmeye çalışılacaktır. Fakat tarihin bu kırılma noktasında ne tesadüftür ki, Hrant davası karara varılmış, Fransa senatosu karar vermiştir. Hoşgörü ilkesinde milli güvenlik dersi okullardan kalkmış olmasına rağmen, Avrupa Mahkemelerinin kararına rağmen din dersi zorunlu olmaya devam edilerek, “asimilasyon politikasının” eğitimin ilk ayağından itibaren devam ettiğini saklama ihtiyacı dahi duyulmamaktadır. Hoşgörü ülkesinde; asimilasyon ve nefret suçları ülkede olabildiğince ve hoyratça işlenmeye devam ediliyor. Nefret söylemleri ve kanunların yorumlanmasından ortaya çıkan kararlar bugün yaşamaya devam ediyor.
Eurovizyon için yapılan TRT tarafından seçim işte bu yaşanan olumsuz gelişmelerin üzerini örtmek ve hoşgörü yüzünü göstermek amacıyla kullanılmaktadır. Yarışmaya seçilen genç müzisyen ise bu işlerden habersiz, kendisine verilen görevi en iyi yapma telaşı içinde hazırlıklarına devam etmektedir. Gelişen olaylar sanatçının niyetleri ve hedeflerinden farklı olarak başka amaçlar için nasıl kullanılabileceğine güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bu elbette sadece bu yaşanan müzik olayı ile sınırlı değildir, sanatın tüm alanları bir ülkenin propaganda aracı olarak kullanılmasına devam ediliyor. Sorunsuz, tam demokratik bir Türkiye imajı için reklam “maker’lerin” elinden çıkan senaryolar ve sergiler bugün dünyanın değişik yerlerinde hayata geçiriliyor ve propaganda yapılarak ülkemizin “smile” yüzü gösterilmeye çalışılmaktadır.
Bir telefon firması propaganda olarak kullandığı sloganda ‘Hayat Paylaşınca Güzel!’ demektedir. Yaşanan olaylar bizi ve sanatı hayata başka açıdan paylaşmaya davet etmektedir.

1588380cookie-checkHayat Paylaşınca Güzel!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.