Her derde deva; Karikatür

Bir punduna uydurur, karikatürün en can alıcı noktasına keyifle bir tanesini yerleştirirdim. Benimkisi tarama ucu tiryakiliğiydi, henüz alışkanlık hatta bağımlılık değildi.
Bir gün, ama hayattan tamamen umudu kestiğim, yaşayan her şeyin beni teğet geçtiğine inandığım bir gün, kafa sesimle konuşuyordum. Sohbetimiz basına kapalıydı, hatta kapalı celse oturumundaydık. Oturum dediysem oturmuyor, cadde de yürüyorduk. “Bak şunlara!” dedi kafa sesim bana, “Daha önce hiç dikkat etmemiştin değil mi?


Tanıştırayım, bunlar “kediler” üstelik de çöp kedileri!”. “Severim kerataları” dedim,”Hadi oradan!” dedi kafa sesim bana, “Ne kadar tanıyorsun ki onları, bir kedin bile yok! O günler, Sezen Aksu’nun şarkısına nazire yapılarak esprinin bedavaya getirildiği ucuz günlerdi. Kafa sesimi popülistlikle ve hatta espride oblomovlukla suçladım ve gözümü açtım. Aynı, bütün gün eve dönene kadar çöp kedilerini inceledim. Akşam dönüş yolunda, “çöp kedileri”ni yazdım.


Nereden bilebilirimdim ki o gün, kedi taifesi ile çok uzun yıllar sonra canciğer kuzu sarması dostlar olacağımızı, yediğimizin içtiğimizin ayrı gitmeyeceğini. Minicik şirin bir kedinin evimizde dünyaya gözlerini açacağını ve üç gün bize dünya da yaşanabilecek en keyifli dakikaları yaşatıp gece uykusunda sessizce aramızdan ayrılacağını.


Bu sabah,minicik oğlumuz Musti’yi kaybettik. Kızımız Yuki’nin sürpriz armağanıydı o bize! Sabah tan beri ağlıyorum, gözlerime kan oturdu, olsun ben gene ağlıyorum.


Onu çok sevmiştik, ama çok! Bir santim bile etmeyen küçücük papileriyle parmağımı sıkı sıkı tutuyordu. Hakan’ın avucunun içinde oturuyordu, o kadar küçüktü. Sessizce geldi, sessizce gitti. Bu dünyadan bir kedi Musti geçti.


Bizde derin izler bıraktı da geçti. İçim acıyor, yeni doğmuş çocuğumu kaybetmiş gibi hissediyorum. Eşim Hakan’da öyle hissediyor. Derneğe gitmek zorundaydım, gittim.


Çalışmak zorundaydım, çalıştım. Ve bütün bunları yaparken ağlamak zorundaydım, ağladım.


Ağlamaya ne zaman ara verdim biliyor musunuz?  Keyifli bir kedi karikatürüne bakarken. Karikatür, acılara pansuman da oluyormuş bir yanını daha öğrendim. Arka arkaya karikatürlere baktım sonra, Nasreddin Hoca albümlerini karıştırdım, sevdiğim karikatürlerin fotoğrafını çektim. Karikatür içinde boğdum kendimi, ağlayan gözlerimi karikatüre doyurdum. Şifa gibi geldi… Kendimi bir ara dışarı attım, gazeteye kadar yürüdüm geri döndüm. Temiz hava iyi geldi. Tekrar karikatüre gömdüm kendimi Musti’yle beraber. O benim avucumun içinde oturuyordu. O benim yüreğimde oturuyordu. Bu sefer kartpostallarda ki karikatürlere baktık onunla, arşivledik.


Akşam eve dönerken bir mağazanın vitrinindeki karikatür biblolar dikkatimi çekti. İçeri girdim, Çinliler yapıyormuş. Karikatür adamlar, tipler komik mi komik yapılmıştı. Bir askeri araca doluşmuş komik askerler mi ararsın, pazara kamyonuyla meyve taşıyan iki yaşlı mı? İtfaiye aracının arkasından sarkan pantolonu düşmüş adam mı? Al işte, karikatürün üç boyutlusu bile keyif veriyor adama. Fotoğraflarını çektim.


Evinde evcil hayvanı olmayan bizi anlayamaz, kedi sevmeyenler hele hiç! Abarttığımı düşünenler olabilir, yaşamadan anlayamazsınız size ihtiyacı olan bir kedinin ya da köpeğin sevgisinin sizi nasıl esir alacağını!
 
Kedilerimizin hiç birini para verip pet shop’tan almadık biz, esir alır gibi! Her birinin yardıma ihtiyacı vardı. Büyük kedimiz Çaki iki yaşında, üç günlüktü sokakta bulduğumuzda. Gece ayağımıza takıldı, evin giriş kapısında. Annesi ve kardeşleri ölmüştü. Açtı ve yardıma ihtiyacı vardı. Gözleri bile açılmamıştı daha, meğer İngiliz kedisiymiş. Şimdi izbandut gibi bir adam oldu.


Moşi, o da erkek bir kedi. Geçen sene kışın karların arasında ayaklarımıza yapıştı. Israrla miyavlıyordu. Sağ gözü bir kavgada kör olmuş ve irin akıyordu. Veterinere götürdük, tedavi edildi. Biraz büyüsün ameliyat olabilirmiş.


Tek kızımız Yuki! O da bizi sokakta buldu iki aylık filandı. Büyük kediler dövmüş bunu, ısırmışlar. Sırtı ve bacakları kan içindeydi. Doğru veterinere, nasılsa aile veterinerimiz oldu artık. Tedavisi yapıldı. Aylardır o da bizimle yaşıyor.


Üç kedimiz, eşim ve ben küçücük bir aileydik. Taa ki aramıza kocaman katılan küçücük Musti doğana kadar. Arkasında koskoca bir boşluk bırakarak gitti kedicik.


Benim kedilerim “Çöp Kedileri”…
Bütün karikatürler ise şifacı.
Reçetesiz tavsiye ederim, sabah, öğle, akşam birer karikatür gönderin beyninize.
Ya damardan ya da nabza göre şerbetli…
Her derde deva bu çizgiler…


______________________


D. NEŞE BİNARK’IN DİĞER YAZILARI:


– Bir varmış, bir yokmuş…


– Beni fıçımda bırakın!


– Çöp Kedileri


Ayaklı aylak kamera…


Korkunun mizahından korkana ayıp!


Taktığın yakın gözlüğü mü, at gözlüğü mü?


Yaratmanın dayanılmaz ağırlığı


Yaz gitsin, çiz gitsin!

681350cookie-checkHer derde deva; Karikatür

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.