Hukuk savaşı …(VI)

Hukuk savaşı dizimizde nihayet çözüm önerileri noktasına ulaşabildik.
Medyanın, yazılısı ve görseliyle içinde bulunduğu şizofrenik tablonun kısa vadede düzeltilmesi kolay değil.
Önce yasalar ele alınmalı.
Nedir bunlar?
İş yasası.
Telif yasası.
Sendikalar yasası.
Tabii en başta 301. madde.
Sonra gazetecilerin sosyal dayanışmasına sağlayan, haklarını dile getirmek için kurdukları sivil toplum kuruluşları olan dernek, cemiyet ve konseyler ele alınmalı.
Dünyanın hiç bir yerinde bu kadar dağınık, bu kadar birbirinden kopuk, bu kadar birbirini sevmeyen cemiyetler ve cemiyetcilik anlayışı olabilir.
İstanbul cemiyeti Ankara’ya düşman.
Ankara İzmir’e..
İzmir Adana’ya gıcık.
Adana Mersin’e.
Cemiyetler Istanbul’da bir kaç parça, yurt genelinde paramparça.
Kimi cemiyet, kimi dernek, kimisi ise konsey çatısı altında geyik muhabbeti hallerini sürdürüyor.
Bunları tek çatı, tek ideal ve tek gaye altında birleştirmek asırlar alır.
En iyisi hiç ellememek, uyandırmamak.
Zaman kaybı yani.
Zaten hangi ahlak ve ilke kaldı ki, cemiyetler veya dernekler bunu düzeltsin.
Güçleri ne ki patronları dize getirsin.
Üstelik, ahlaki erozyon  patronların hücrelerine sinmiş.
Türkiye’de 30’u aşkın gazetecilik ve iletişim fakültelerinde etik (ahlak) dersi okutuluyor.
Geleceğin gazeteci adayları etik konusunda neler yapılması gerektiğini dinliyor, öğrenmeye çalışıyorlar.
Ben altıncı yıla girdiğim Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinde Dergi Gazetecilği dersi verirken, bir kız öğrencim parmağını kaldırıp “Bir şey soracağım hocam” deyince, “hadi, sor, sor” karşılığını vermiştim.
Öğrencim şu soruyu sormuştu:
“Biz basında etik (ahlak) konusunu kitaptan öğrendik. Siz 50 yıllık gazetecimişssiniz, uygulamada medya ahlakı ne kadar geçerli kısaca anlatır mısınız?”
Ben de hiç istifimi bozmamıştım:
“Bana olmayan şey hakkında görüş sormayın. Son 20 yılda basın ahlakının esamisi okunmuyor. Siz en iyisi teorisini öğrenin, gerisini boş verin.”
Basın sorunları da aynen bu noktada.
Haksızlıkların önüne geçmek, hukukun üstünlüğüne inanmak, her alanda olduğu gibi medya dünyasında da zor.
İktidarlar geleceklerini “yalaka” basına bağladıkları sürece bu zorluk devam eder.
Hele basın sanayii, kaportacıların, parçacıların, madenci ve cami imamlarının eline düşmüşse vay medyanın haline.
Şu an aynen saydıklarım zevat sahnede.
Gerçek gazeteciler çekildi ne yazık ki.
Herkes güç kazanmanın, bunun yanında para kazanmanın ve toplumda kabul edilmenin yolunun gazete veya tv sahibi olmaktan geçtiğini keşfetti.
Oto parçacısı da gazete patronu oldu…
Maden suyu toptancısı da.
Ya da kırpıntı kağıt veya eski gazeteleri toplayıp Seka’ya satan kağıt toplayıcısı da gazete patronu olmuşsa bu mesleğin düzelmesi için neresinden başlayabilirsiniz ki?
Devletin yapacağı tek şey, yeni yasalarla basın emekcilerini destekelemek.
Sendikacılığı geri getirmek.
Sosyal güvenceleri eski haline sokmak.
Yani neticede yine devletin kapısına dayanmak zorunda medya çalışanları.
Mecburen.
Kendi söküğünü dikme niyeti taşımadığına göre…
Başka çözüm yok.

(bitti)

1624270cookie-checkHukuk savaşı …(VI)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.