İngiltere’de monarşi tartışması: Kraliyet sembolik değil, kapitalist sisteme entegre

Arif BEKTAŞ / Özden DİNÇ (Evrensel Londra) – Akademisyen John Rees, Savaş Karşıtı Koalisyondan Lindsey German, Demiryolu Sendikası Başkanı Alex Gordon ve İşçi Partisi Eski Başkanı Jeremy Corbyn ile İngiltere’de monarşinin durumunu konuştuk.

İngiltere’de medyanın neredeyse tek gündemi kraliyetin yas süreci. Kraliçe II. Elizabeth’in 8 Eylül’de ölümünün ardından Birleşik Krallık’ta on gün süreyle yas ilan edilmişti. Kraliçenin cenaze töreninin yapılacağı 19 Eylül Pazartesi günü ülkede sağlık sisteminden okullara ve gıda yardım merkezlerine varıncaya değin her yer kapalı olacak.

Kraliçenin sağlık durumunun bozulduğuna dair haberlerin ilk kez duyulduğu andan bu yana ülkedeki hayat pahalılığı krizi ana akım medyada konuşulmaz hale geldi ve bir süre daha böyle devam edeceğe benziyor. Bu tutumun billurlaştığı örneklerden birisi Kraliçe henüz ölmeden önce BBC’de bir canlı yayında yaşandı. Haber Spikeri Clive Myrie, Yeni Başbakan Liz Truss’un enerji faturaları ile ilgili düzenlemesi hakkındaki bir haberi sunarken “Majesteleri ile ilgili olarak durumun ciddiyeti düşünüldüğünde” enerji faturalarının “elbette artık çok önemsiz” hale geldiğini söyledi. Myrie gelen tepkiler üzerine yanlış anlaşıldığını söylese de o günden sonra BBC başta olmak üzere İngiltere medyası ağırlıklı olarak bu süreçte artık “Kraliyet ailesi dışında hemen her şeyin önemsiz olduğu” bir yayın politikası benimsedi.

Televizyonda ağırlıklı olarak Kraliçenin tüm varlığıyla 70 yıl boyunca halkına hizmet etmiş birisi olduğunu binlerce kez tekrarlayan kraliyet yorumcuları ve Kraliçenin Westminster Sarayı’nda katafalk üstündeki tabutunun görüntüsü var. Muhabirler kraliyetle ilgili haberleri en olmadık, en dramatik şekilde aktarma yarışında. Bu durum öyle tuhaf bir hale geldi ki geçtiğimiz günlerde Londra’da Chris Kaba isimli siyah bir gencin polis tarafından öldürülmesini protesto için Trafalgar Meydanı’nda gösteri yapan insanlar, izleyicilere “Kraliçeyi anmak için bir araya gelmiş binlerce kişi” şeklinde aktarıldı.

CUMHURİYET TARTIŞMASI İVME KAZANDI
Monarşi’nin İngiltere’ye özgü “anayasal bir monarşi” ve monarkların da aslında politikaya karışmayan sembolik figürler olduğuna dair iddiaların gerçekle örtüşmediğini; yas sürecinin aktarılma şekline ya da monarşiyi ve Yeni Kral Charles’ı protesto edenlerin büyük bir hırsla gözaltına alınmasına bakarak bile anlamak mümkün.

Öte yandan yaygın medyada çok görünür olmasa da Kraliçenin ölümünün ardından ivme kazanan bir cumhuriyet tartışması var. Bu bağlamda İngiltere’deki siyasi örgütlerin ve işçi hareketinin önde gelen isimlerinden bazılarına monarşinin ve monarkların İngiltere halkına ne ifade ediyor olabileceğine, Kraliçe II. Elizabeth’in 70 yıl boyunca ne gibi bir hizmet yaptığına, Birleşik Krallık’ı ve İngiltere Uluslar Topluluğu’nu bundan sonra nasıl bir gelecek beklediğine dair sorular yönelttik.

JOHN REES: MONARŞİ GERİCİ BİR KURUM

Politik Aktivist ve Akademisyen John Rees, halkın Kraliçenin çok uzun zamandır hayatlarında var olan bir figür olması nedeniyle bir kayıp duygusu yaşadığını ancak Yeni Kral III. Charles için benzer bir yakınlık hissi duymadıklarını söyledi. Rees ayrıca kamuoyu araştırmalarına göre toplumun yaklaşık yüzde 30’unun cumhuriyet yanlısı olduğunu ve dolayısıyla monarşiye karşı olanların görünüştekinden daha fazla olduğunu belirtti.

Rees monarşi ve Kraliçe konusundaki görüşlerini şöyle özetledi:

“Kraliçenin şahsi meziyetleri hakkında bir bilgimiz yok çünkü kendisini şahsen tanımıyoruz belki gerçekten de çok tatlı bir büyükanne ve iyi bir insandı ancak zaten asıl mesele bu değil. Asıl mesele bir ülkede devlet başkanı, soy bağı ile göreve gelen bir monark olmalı mıdır? Belirli bir ana-babanın çocuğu olduğunuz için devletin başına geçememelisiniz zira devlet başkanlığı politik bir mevki ve bu göreve gelecek kişi seçimle belirlenmeli. Böyle bir pozisyona geçmek için doğamazsınız, bu nevi bir politik sistemi Orta Çağda aştık ve şimdi 21’inci yüzyıldayız. Her yerde, her ülkede bu gibi etkili mevkilere gelecek kişilerin seçimle işbaşına gelmesini garanti altına alacak bağlayıcı düzenlemeler olmalı. Monarşinin başardığı tek şey bazı insanların sırf şu değil de bu ailede doğdukları için diğer insanlardan daha iyi olduğu fikrini halkın zihnine nakşetmiş olmaları. Bu özünde çok eşitsiz ve hiç demokratik olmayan bir önerme. Bu şekilde toplumda mevcut tüm eşitsizlikleri ve her türlü baskıyı kutsayan bir sosyal piramit oluşturuluyor. Dolayısıyla monarşi özünde çok gerici bir kurum.”

KRALİYET AİLESİNİN SİLAH ENDÜSTRİSİ İLE İLİŞKİLERİ

John Rees monarşinin bu en temelde yer alan eşitsiz yapısının yanı sıra kraliyet ailesinin silah endüstrisi ile arasındaki girift ilişkilere de dikkat çekti ve şunları söyledi:

“Kraliyet ailesi sadece sembolik bir aile değil, toplumun geri kalanıyla bütünleşik. Kraliyet ailesinin her daim silah endüstrisiyle ilişkiler bağlamında bir nevi halkla ilişkiler vitrini olarak kullanıldığını görüyoruz. Prens (Kral) Charles ya da Prens Andrew’un yurt dışı faaliyetlerine baktığımızda, İngiliz silahlarının dünya geneline satışlarında en ön sırada bulunuyorlar. Dolayısıyla çok yıkıcı, saldırgan savaşlara yol açan silah ticareti ile entegre olmuş ilişkiler içerisindeler. Örneğin Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik saldırısına baktığımızda bu savaş İngiltere’nin sağladığı silahlarla yapılıyor.”

GERMAN: KRALİYET, KAPİTALİST SİSTEME ENTEGRE

Savaş Karşıtı Koalisyondan (Stop the War Coalition) Lindsey German, kraliyet ailesinin sembolik ya da sıradan bir aile olmadığına dikkat çekti. German şunları söyledi:

“Kraliçenin sıradan halkın temsilcisi olduğunu söylemek çok saçma. Kraliçe muhtemelen dünyadaki en zengin kadın idi, keza kraliyet ailesi dediğimizde, akıl almaz bir servetleri var. Londra’nın merkezinden kıyı şeritlerine varıncaya kadar ülkenin pek çok yerinde mülk ve arsa sahibi bu insanlar. Dolayısıyla Kraliçenin sıradan birisiymiş gibi tasvir edilmesi makul değil. Kraliyet ailesi de sıradan bir aile değil.”

Kraliyet ailesinin İngiltere kapitalizmi bağlamındaki önemine dikkat çeken Lindsey German, söz konusu ailenin nesiller boyunca aktarılan bir iktidarı ve serveti temsil ettiğini ve İngiltere’nin modern kapitalist sistemine çok ileri seviyede entegre olduğunu belirtti:

“İngiltere kapitalizmi için ‘Kraliçe ya da kralın önünde eğiliyorsanız belki devamında patronunuzun ya da hakimlerin ya da toplum içinde sözüm ona önemli olan diğer kişilerin önünde de diz çökebilirsiniz’ fikrine esin kaynağı olmaları bakımından da çok özel bir öneme sahipler. Ancak İngiltere’de pek çok kişinin böyle düşünmediğini biliyoruz.”

German ayrıca medyanın Kraliçeyle ilgili haberleri aktarma şeklinin insanları bıktırdığını da söyledi: “Kendisini tanıyanlar -ya da belki de hiç tanımayanlar- pekala bu kayba üzülüyor olabilir ancak insanlar çocuklarını doyurmakta, evlerini ısıtmakta bu denli güçlük çekerken saraylara ve sınırsız bir servete sahip bir kadının ölümü karşısında hepimizin bir ortak ulusun parçası olduğumuz ve birlikte hareket etmemiz gerektiği fikri kabul edilebilir değil.”

RMT BAŞKANI GORDON: MONARŞİ SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL

Son dönemde İngiltere’de canlanan işçi hareketinin öncü sendikalarından Demiryolu, Denizcilik ve Taşımacılık Sendikasının (RMT) Genel Başkanı Alex Gordon, İngiliz halkının-aralarında işçilerin de olduğu ve hepsi de politik olarak sağ kanatta yer almayan- hatırı sayılır bir kısmının monarşiye ve Kraliçeye bir çeşit bağlılık duyduğunu söyledi. “Örneğin bu kişilerin bir kısmı İşçi Partisine oy veriyor ya da bir sendikaya üye yani bu bağlılığı duyan hemen herkesin fanatik birer sağcı olduğunu söylemek mümkün değil” diyen Gordon sözlerine şöyle devam etti: “Bu sadakat büyük ölçüde merhum Kraliçe Elizabeth’in hükümdarlığının medyada yansıtılma şeklinden ileri geliyor. Kraliçe monarşi açısından oldukça iyi bir vitrin idi. Elizabeth dünyadaki en zengin kadındı ancak aynı zamanda sanki öz ninenizmiş gibi görüntü veriyordu. Ancak bunun böyle devam edeceğini söyleyemeyiz zira oğlu Charles, onun gibi zararsız, kendi halindeymiş gibi gözüken bir karaktere sahip değil.”

Ülkede kraliyet yanlısı sabit büyük bir çoğunluk olmadığını belirten Gordon “Kısa bir süre içinde bu ülkede neler olup biteceğini hep birlikte göreceğiz” dedi.

İngiltere’de temelleri 17’inci yüzyıla uzanan oldukça eski bir cumhuriyetçi geleneğin olduğunu ve monarşiye karşı 17’inci yüzyılda devrim yapıldığını hatırlatan RMT Genel Başkanı “Ve şimdi asıl soru 21’inci yüzyılda neler olacağı” dedi. Gordon başta Jamaika olmak üzere İngiliz emperyalizminin boyunduruğu altına girmiş pek çok ülkenin İngiliz Devletler Topluluğu’ndan ayrılacağını ve monarşi ile yönetilmeyi reddedeceğini tahmin ettiğini söyledi.

Alex Gordon ayrıca bu süreçte nihayetinde bir gün sıranın İngiltere’ye de geleceğini zira monarşinin “Tarihi çoktan geçmiş saçma sapan bir idare şekli” olduğunu söyledi. Gordon sözlerini şöyle sürdürdü: “İngiliz versiyonunda bu anayasal bir monarşi diye ifade ediliyor ancak monarkların gücü nedir, ne gibi haklara ya da imtiyazlara sahipler orası belli değil. Örneğin vergi konusunda muafiyetleri olduğunu biliyoruz ya da bağlayıcı yasal hükümlerden muaf olduklarını da biliyoruz örneğin istihdam kurallarını düzenleyen yasalardan muaflar. İngiltere’de kraliçe ya da kral için çalışıyorsanız ırk ayrımcılığına ya da cinsiyet ayrımcılığına dair bir şikayette bulunmanız olası değil. Çünkü muafiyetleri var ve bu sürdürülebilir bir durum değil. Hiçbir yerde yazan bir şey de değil bu. Her şey bir sır perdesi altında. Zaten İngiltere sırlar konusunda çok iyi, pek çok sırrı var. Bundan kurtulmalıyız. Seçimle işbaşına gelmeyen Lordlar Kamarası ya da seçimle işbaşına gelmeyen devlet başkanları konusunda bir tartışma yürümeli ve bu durumu değiştirmeliyiz. “

CORBYN’DEN KAÇAMAK YANIT

Barış ve Adalet Projesi’nden (Project for Peace and Justice) İşçi Partisi Eski Genel Başkanı Jeremy Corbyn Kraliçenin şahsı ile monarşiyi ayırmak gerektiğini savundu ve şu yanıtı vermekle yetindi: “Mesele toplumumuzda demokrasi ile ilgili. Pek çok insan çok üzgün ve birçok insan da toplumumuzdaki eşitsizlik ve adaletsizlik nedeniyle üzüntü duyuyor. Ben önümüzdeki süreçte daha demokratik bir toplum yaratmaktan yanayım. Bu mesele önümüzdeki günlerde gündemimizde olacak.”

2633470cookie-checkİngiltere’de monarşi tartışması: Kraliyet sembolik değil, kapitalist sisteme entegre

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.