Kıbrıs satrancı

Kıbrıs adasında Türkler ve Rumlar arasında 43 yıldır devam eden ve 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı ile bugünkü biçimini aldığı görülen yapının bir sorun olarak görülmesi, uluslararası toplumun Türk tarafını ambargo ve izolasyonlar ile dünyadan dışlarken, Rumlara ise kucak açması ile doğrudan ilişkilidir. Bu adaletsiz ve haksız duruma rağmen, Kıbrıs Türkleri, Anavatanları Türkiye’nin desteğiyle ayakta kalmayı başarmışlardır. 20 Temmuz 2011 günü Kıbrıs Türkleri, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılacağı törenler ile Kıbrıs konusunda yeni bir pencerenin açılışının 27. yıldönümü kutlamaya hazırlanıyor. 20 Temmuz 2011, 1974 Barış Harekatı’nın 27. yıldönümü olduğu gibi, Kıbrıs Türklerinin özgürlük ve bağımsızlığa adım atışlarının da 27. yıldönümü olmaya devam ediyor.

Kıbrıs sorununa yalnızca Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıslı Rumlar arasında yaşanan bir anlaşmazlık biçiminde bakmak, bizleri, konunun derinliğini anlayamamak sonucuna götürür. Çünkü, Kıbrıs adasında Rumlar ve Türkler arasındaki sorun, başta İngiliz politikaları olmak üzere küresel güçlerin doğrudan ve dolaylı müdahaleleri ile yakından ilgilidir. Küçük bir adada iki devletin bulunması bir yana, adada İngiltere’nin binlerce askerle desteklenmiş egemen üsleri bulunması, bu üslerde bulunan modern silahlar ve echelon dinleme-izleme sistemi gibi gerçekler, Kıbrıs adasının önemini ve Kıbrıs sorununun boyutlarını ortaya koymaktadır.
Akdeniz’de hiç batmayacak bir uçak gemisi niteliğindeki jeo-stratejisi ile küresel güçlerin iştahını kabartan Kıbrıs adası, yalnızca adada yaşayan tarafları değil, başta Türkiye ve Yunanistan olmak üzere, İngiltere, ABD, Rusya, Almanya gibi ülkeleri de yakından ilgilendirmektedir. Bu açıdan Kıbrıs sorununun, bir satranç oyunu gibi görülmesi gerekir. Bu satranç oyununda değişik taşlar bulunmaktadır. Oyunda öne çıkan Kıbrıs Türkleri ve Rumların yanında, arka planda birçok gücün adadaki ekonomik-siyasal-toplumsal yaşama müdahale ettiği görülmektedir.

Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bir yandan Kıbrıs Türkleri ile ortak bir federal devlet kurmak için “sözde” müzakereler yaptığı bir dönemde İngiltere ile özel anlaşmalar yapmaya çalışması, bu konuda beklediği başarıyı elde edemeyince Rusya ile stratejik anlaşmalar imzalama yoluna gitmesi, bununla da yetinmeyip İsrail ve Rum Yönetimi arasında gizli anlaşmalar yapılması, Rumların Fransa ve Almanya ile yakınlaşmaları gibi örnekler, adadaki sorunun uluslararası boyutlara taşındığını gösteren örneklerdir.

Peki, Kıbrıs satrancında hangi ülkenin ulusal çıkarları, ne yönde politika izlenmesi gerektiğini ya da oyunun nasıl kurulması gerektiğini belirlemektedir? Kıbrıs adasının bütün olarak AB denetimine geçmesi, Almanya ve Fransa açısından arzu edilir bir durumdur. Almanya egemenliğindeki bir AB, Kıbrıs adasında etkin olabilmek için AB sınırları içine alınmış Rum egemenliğindeki bütün Kıbrıs’ı tercih etmektedir. Özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki planlarında Türkiye’yi rakip olarak gören Fransa için de Rum egemenliğindeki bir Kıbrıs adası, desteklenmesi gereken bir oyun kuruluşudur. Diğer yandan, kendisini Orta Doğu planlarından dışlanmış hisseden ve Türkiye ile orta şiddette bir kriz yaşayan İsrail de son dönemde Rumlar ile birlikte davranma eğilimi içindedir. Bu kapsamda, Kıbrıs konusunda Türk tarafı için ulusal çıkarların savunulması açısından Almanya, İsrail, Fransa ve Yunanistan gibi ülkelerin oyundaki rakipler olarak karşı tarafta yer aldığı görülmektedir.

Kıbrıs adasının birleşik bir federal yapı ile AB ve dolayısıyla Almanya denetimine geçmesi, geleneksel olarak Almanya ile rekabet halinde bulunan İngiltere için kabul edilemez bir sonuç olur. Birleşik bir Kıbrıs ve özellikle Rumların denetimindeki federal bir Kıbrıs devleti, adadaki egemen İngiliz üslerinin sorgulanmasını kaçınılmaz olarak gündeme getireceğinden, Kıbrıs konusunda mevcut yapının desteklenmesi, İngiliz ulusal çıkarları için en uygun politikadır.

İngiltere’nin çıkarları ile bağlantılı olarak, ABD’nin Kıbrıs konusundaki tavrı ise adanın Almanya’nın denetimine geçen birleşik bir Kıbrıs’ın yaratılması doğrultusunda olmayacaktır. Bir yandan klasik İngiliz-Amerikan stratejik ortaklığı, diğer yandan giderek Almanya denetimine giren AB’nin Amerikan çıkarlarını tehdit etmeye başlaması, Kıbrıs adasının Almanya denetimindeki bir AB’ye sunulmasını ABD açısından kabul edilemez kılmaktadır. Bu nedenlerle, Amerikan-İngiliz politikası, adanın birleşik biçimde Almanya’nın üssüne dönüşecek bir AB bütünleşmesi içine sokulmasına izin vermeyecektir. Son dönemde ivme kazanan euro-dolar savaşı da ABD ile Almanya arasındaki ekonomik savaşın giderek siyasal niteliklere bürünmesine neden olmuştur. Bu süreçte Kıbrıs adasında AB ve dolayısıyla Almanya egemenliği, Amerikan-İngiliz politikasına taban tabana zıt bir gelişme olacaktır.

Rusya Federasyonu’nun adaya ilişkin ilgisi ve etkisi de yadsınmamalıdır. Kıbrıs Rum Yönetiminde Rus sermayesinin etkinliği, Rumlar ve Ruslar arasındaki Ortodox dostluğu, Rum Yönetimindeki komünist AKEL siyasi partisi ile Rusya’nın geçmişten gelen bağlantıları ve Rus kara parasının adanın güneyinde aklanması gibi gerçekler, Rusların Kıbrıs sorununa ilgi göstermesine neden olmaktadır. Bunların dışında, Rusya’nın sıcak denizlere açılma düşü içinde Kıbrıs adasının yeri ve önemi göz ardı edilmemelidir. Bu çerçevede Rusya, AB ve Almanya denetimine geçecek bir birleşik Kıbrıs için ne tavır göstermelidir? Görünüşte Amerikan ve İngiliz politikalarına karşıtlık ve Rumlara yakınlık nedeniyle birleşik Kıbrıs fikrine yakın olması beklenen Rusya, adanın AB denetimine geçerek Batı bloğu ile bütünleşmesini kendi ulusal ve güvenlik çıkarları için tehdit olarak değerlendirmektedir. Bu nedenle, Rusya’ya tahmin edilenden çok daha yakın olan Rum Yönetimi lideri Hristofyas’ın AKEL lideri iken Annan Planı’na niçin Hayır dediğini anlamak biraz daha kolaylaşmaktadır.

Kıbrıs sorunu, bir satranç oyunu gibi düşünülürse, taraflarının yalnızca Türkler ve Rumlar olduğu bir çekişme sahasının ötesinde jeo-stratejik önemi çok yüksek bir bölgedir. Orta Doğu’ya bakan ve enerji geçiş noktalarının güvenliği için önemi büyük olan Kıbrıs adasının deniz çevresindeki bölgelerdeki doğalgaz ve petrol rezervleri de düşünüldüğünde, Kıbrıs sorununun çözümünün hiç de kolay olmayacağı görülebilir.

Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Türk ve Rumlar arasında BM gözetiminde müzakereler yürütülmektedir. Ancak, sorunun kaynağı ve çözümü, iki tarafın inisiyatifleri dışına taşan küresel bir nitelik kazanmıştır. Kıbrıs konusunda görüşmelerde KKTC’yi temsil eden müzakerecilerin bu geniş kapsam içinde düşünüp Türkiye’nin diplomatik deneyiminde azami ölçüde yararlanmasının gereği, bu nedenle çok daha önem kazanmaktadır. Kıbrıs satrancında oyun uzun sürecek, ancak kazanan da oyunu iyi kurgulayanlar olacaktır.

673340cookie-checkKıbrıs satrancı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.