“Kim ki tepük oynaya, boynu vurula…”

SEDAT YILDIRIM SARICI* – Birdenbire bütün dünyaya yeniden rezil olduk.

El Cezire’den BBC’ye hangi televizyon kanalından haberleri izleyecek olsak geçen Pazartesi günü futbol hakemimize yapılan saldırı konuşuluyor. AKP kurucularından ve iki dönem Ankara milletvekilliği yapmış, şimdi Ankaragücü başkanı Faruk Koca’nın Çaykur Rizespor maçı bitiminde hakeme attığı yumruk dört bir yanda gösterimde!

Neredeyse dibe vurmuş ülkesel itibarımızı sıfırlayacak bir günün öncesinde bakın Ankaragücü hangi merhalelerden geçerek bugüne gelmiş.

Geçen haftaki yazımızda 20. yüzyılın en önemli bestecilerinden Şostakoviç’in ‘futbol kitlelerin balesidir’ ifadesini hatırlatmıştık. Beş kıtada milyonlarca taraftarı her hafta stadyumlarda toplayan bu oyunla tanışmamız 1875’de Selanik’te başlamış. Osmanlı topraklarında ilk futbol müsabakaları Selanik, İzmir ve İstanbul şehirlerinde, ilk Osmanlı futbol ligi ise 1897’de İstanbul ve İzmir karmaları arasında oynanmış.

Ardından Padişah Abdulhamid’in “Kim ki kale kurup topla tepük oynaya, boynu vurula…” fermanıyla futbol oynamak yasaklanmış.

Sendikallaşmayla tanışmamız ise, 4 bini aşkın işçinin çalıştığı Tophane Silah Fabrikaları yani İmalat-ı Harbiye’de gizli olarak kurulan Amele-i Osmani Cemiyeti, 1894 tarihiyle gösteriliyor. Kısa süre içinde cemiyet feshediliyor ve bütün üyeleri sürgüne gönderiliyor.

İmalat-ı Harbiye

İmalat-ı Harbiye ustaları zamanımızın makine mühendisliği fakülteleri ayarında eğitim veren Sanayi Mektebi‘nden yetişiyormuş. Ankaragücü’nün kuruluşu İmalat-ı Harbiye’ye yaslandırılıyor. Şöyle ki;

Sanayi Mektebi eğitimi sonrasında İmalat-ı Harbiye saflarında hayata atılan öğrenciler, Padişah’ın fermanını dinlemeyerek kendi aralarında futbol oynamaya başlamışlar. Ferman kalkınca 1904’te ‘Altınörs İdman Yurdu’ ve ‘Turan Sanatkarangücü’ adlarında iki ayrı takımla kulüpleşmişler. Sanatkarangücü 1913’te İstanbul ligine katılmış ve  ilk mücadelesinde Fenerbahçe’yi 3-1 yenmiş.

İstanbul’un işgaliyle Sadrazam Damat Ferit Paşa, İngiliz işgal kumandanlığının verdiği emirle İmalat-ı Harbiye Tamir Atölyesi’nin kapattırmış.

1913-1916 arası, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başlaması üzerine futbolcuların ve yöneticilerin tamamı Anadolu’da yürütülen mücadeleye gönüllü olarak katılırlar. Diğer futbol kulüplerinden de bazı futbolcular mücadeleye katılmışlardır ama İmalat-ı Harbiye-Sanatkarangücü’nün (bugün Ankaragücü) takım olarak Kurtuluş Savaşı’na katılmış tek kulüp olduğu iddiası da yazılır.

Osmanlı’daki ilk sendikal çalışmayı da başlatacak kadar yürekli, toplumcu (sosyalist) İmalat-ı Harbiye işçileri gizlice “İmalat-ı Harbiye Direniş Örgütü”nü kurmuşlar. İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığı, direniş örgütünün faaliyetlerini önlemek maksadıyla Anadolu yakasını savaş alanı ilan etmiş ve Türk askerlerinin bu yakada silahlı ve üniforma ile dolaşmasını yasaklamış.

Milli Mücadele’de İmalat-ı Harbiye’nin önü (Nutuk Dergisi’nden)

İmalat-ı Harbiye Direniş Örgütü kendilerine katılan Gürbüzler İdman Yurdu sporcularının istihbarat ve yardımlarıyla İngilizlerin Cibali’de, Fransızların Cinci Meydanı’nda çöpçü ahırlarında bulunan depolarını basarak topladıkları top, silah, mermi ve diğer cephaneleri İnebolu üzerinden Ankara’ya gönderirler.

Kulüp, kurtuluş mücadelesinde düşman kuvvetleri tarafından ciddi bir tehlike haline gelir. İngiliz ve Fransız birlikleri Altınörs İdman Yurdu Kulübü lokaline baskın düzenler. Kulübün emektar çaycısı yaşlı Hamdi Baba’yı alıp götürürler. Hamdi Baba’dan bir daha haber alınamaz.

Baskınlar sırasında deşifre olan İmalat-ı Harbiye Direniş Örgütü 60 kişilik bir grupla 1920 Eylül’ünde  Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere bir müfreze halinde Adapazarı üzerinden Ankara’ya hareket eder. Büyük bölümü hilafetçi kuvvetler ve Rumların oluşturduğu çeteler ile çarpışarak şehit olur.

NEREDEN NEREYE!

Ankara’ya ulaşabilenler açılan atölyelerde toparlayabildikleri yaşlı genç, çoluk çocukla el birliğiyle cepheye teçhizat üretmeye başlarlar.

12 Eylül darbecilerini vatandaşlıktan çıkardıkları Cem Karaca’nın Kavga adlı ölümsüz eserinin finalinde “kavganın haklı olanı / erkek dişi bilmiyor / bütün halk birlik olmazsa / kavga haklı olmuyor” mısraları o emsalsiz maziye naziredir.

İmalat-ı Harbiye’de çocuklarımız cepheye mermi hazırlarken

1920’de artık Sanatkarangücü kulübünün merkezi Ankara’dadır. Adlarını Anadolu Sanatkarangücü olarak değiştiriler. Amblemi alınteri ve emeği temsilen altın sarısı bir örs ve çekiç tutan bir el şeklindedir. Sosyalizmin ortak amblemi orak-çekiç yerine örs-çekiç.

Amblemlerde İşçinin Gücü

29 Ekim 1923’te Meclis tarafından ilan edilen Cumhuriyet’in duyurulması için Ankara Kalesi’nden yapılan top atışlarını Anadolu Sanatkarangücü futbolcuları gerçekleştirir.

1923-1924 sezonunda Sanatkarangücü Ankara liginde 12 maçta 21 puan alarak ilk şampiyonluğuna ulaşmıştır.

1923’te 1 Mayıs “İşçi Bayramı” olarak ilan edilir. Bir yıl sonra İmalat’ı Harbiye’nin yiğit işçileri 1924’te 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamak isterler ama izin verilmez. İlk yasaklanan 1 Mayıs olarak tarihimize not düşülür.

O dönemlerde yasaklı olan Türkiye Komünist Partisi çalışmalarını yasal Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası adıyla yürütüyordu. İmalat-ı Harbiye’den 85 işçi bu hakkaniyetli üleşimci partiye üyeydi.

Ankara’da yasaklanan ilk 1 Mayıs’a katılmak isteyen 85’i TKP üyeli İmalat-Harbiye işçileri

1929’da Hâkimiye-i Milliye turnuvasında Gençlerbirliği’ni 3-1 yenip şampiyon olurlar. Ama kupa töreninde Gençler Birliği’nden bir yönetici “Kirli amele takımına Atatürk’ün kurduğu Hakimiye-i Milli Kupası verilir mi” diye konuşunca “Ellerimiz kirli olabilir ama alnımız aktır” yanıtını verirler.

Dönemin müsabakalarından

İmalat-ı Harbiye gelişir. Anıt Kabir ile Ankara Garı ortasında bulunan mevkide büyük bir fabrikaya dönüşerek adını Makina ve Kimya Endüstrisi olarak değiştirir.

Makina ve Kimya Endüstrisi işçilerinin MKE Ankaragücü’sü (1910), Devlet Demiryolları işçilerinin Demirspor’u (1932), Şeker Fabrikası’nda çalışan işçilerin kurduğu Şeker Spor’u (1947), postacıların PTT Futbol Takımı’yla (1953) Ankara’da futbol, cumhuriyetin ve işçi sınıfının öncülüğünde gelişmiştir.

Ankaragücü taraftarı 19 Mayıs Stadı’nın Bit Pazarı istikametindeki kale arkasında, kışta kıyamette donarak maç izlerken kendilerine “Gecekondu Tribünü” adını verecek kadar kalender ruhlu kimselerdi. İkinci lige düşerken gol kralı Ali Osman’ı çıkardığımız yıl ben de o tribünlerde Ankaragücü bayrağıyla bulunurdum (1976).

Aynı 19 Mayıs Stadyumu kompleksinin antreman sahalarının yanındaki büyük panolarda 50 yıl önce Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” sözü yazılıydı.

Başkentin başına baş belası olarak çöken liyakat ve faziletten uzak bu talancı şüreka Ankaraspor’un (1978) adını da Osmanlıspor (2014-2020) olarak değiştirmişti.

İstanbul işgalinde İngiliz sömürgecilerinin gemileriyle kaçan Osmanlı hanedanlarına karşı Kurtuluş Savaşı’nda şehitler veren, Cumhuriyetin kuruluşuna öncülük ve ev sahipliği yapan başkentin yeni yetme bebelerinin pervasızlığı en çok da siyasi ebeveynlerini müşkül durumda bırakacak.

Vahdettin kaçarken

Çeyrek asırdır cumhuriyet değerlerine ihanet eden, kula kullukta yarışan, şiddete tapan kimseler, Ankara futbol takımları başta olmak üzere bütün spor çevrelerinin halet-i ruhiyesini bozdular.

Umarız gerekli önlemler alınır, olması gereken barışçıl ortam sağlanır da; bu vaka sonun başlangıcına delalet olarak tarihimize yazılmaz.

Not: Yazıda bahsedilen mazisel vaka ve vesikalar Ankaragücü arşivleri, SolFaSol ve Yeniçağ gazeteleri taranarak elde edilmiştir.

________________________

* Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

2741000cookie-check“Kim ki tepük oynaya, boynu vurula…”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.