Londra’da toplumu yazarlarla buluşturacak Londra Kitap Şenliği 6’ncı kez 17 Kasım’da “665 High Road Tottenham N17 8AD” adresindeki “Fieldseat / Kit@pEvi”nde başladı. Şenlik, 10 gün boyunca bir dizi yazarı okurlarıyla buluşturuyor. Tiyatro, stand-up ve konserler de şenliğe renk katıyor.
18 Kasım Cumartesi günü düzenlenen söyleşilerin birinde dinleyici diğerinde konuşmacı olarak bulundum. Her söyleşide üç yazar konuşmacıydı ve izleyici sayısı da 25-30 arasındaydı. Dinleyici olarak katıldığım söyleşide dostum Ertanç Hidayettin, konuşmacılara şenliğin ruhuna uygun şu soruyu sordu: “Yazarlar olarak sizlerin genç yetenekli kişileri yazmaya teşvik edici projeler üretmeniz çok önemlidir. Çünkü çok yetenekli ama rol modellere gereksinimi olan çok gençler vardır. Ne gibi çalışmalar yapabilirsiniz?” İlk panelin sonunda da Tv Londra’dan Fatma Yüksel de bana mikrofon uzatarak şenliğe genel katılımın azlığından yakınarak nedenini sordu.
Sondan başlarsam… Sevilen sunucu Fatma’ya bu zor sorunun yanıtını sosyologların verebileceğini söyledim. Londra’da toplum olarak nüfusumuzun 500 bin dolayında olduğunu sanıyorum. Cumartesi günü 6 yazarlı söyleşiye gelenlerin sayısının 50 olduğunu varsayarsak toplumda kitaba “10 binde bir ilgi” olduğu söylenebilir. Bu rakam çok az. Şenliğin duyurulmasındaki yetersizlik ve toplumun uzak semtlerde yaşaması gibi nedenleri göz önüne alsak da çok az. İngiltere’deki toplum Türkiye’den farklı bir siyasi tercih kullanıyor fakat bu fark kitap dostluğuna yansımıyor… İş kitaba gelince Türkiye’nin yansımasıyız denilebilir.
Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin 2016 verilerine göre, kitap Türkiye’nin ihtiyaç listesinde 235. sırada yer alıyor. Raporda, 78 milyon nüfusa sahip olan Türkiye’de geçtiğimiz yıl kişi başına düşen kitap sayısı 8.4 olurken, kitap okumaya ayırdığımız süre ortalama 1 dakika olarak açıklandı. Türkiye, günde sadece 1 dakikasını kitap okumaya ayırırken, televizyon izlemeye 6 saatini, internete ise 3 saatini ayırıyor. Türkiye, okuma alışkanlığında da dünyada 86. sırada yer alıyor. Kitap okuyanların yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce, yüzde 7’si kişisel gelişim kitapları okuyor. Çocuklara kitap hediyede ise Türkiye 180 ülke arasında 140. sırada.
Türkiye’nin kitapseverlikte giderek gerilediğini çıplak gözle de görebilirsiniz. Sanırım 7 yıl önceydi. İstanbul Eyüp’teki Mobilyacılar Çarşısı’na kitaplık almaya gitmiştim. Neredeyse bir stadyum büyüklüğündeki çarşıda artık talep olmayınca kitaplık da üretilmediğini öğrendim. Tabii yemek yemek istemeyen bir çocuğu zorlayamaz ve kızamazsınız. Belki sorun yemeğin kendisindedir ya da sunumunda… Kitap olayında da okumayandan çok, okunmasını istemeyeni sorgulamak gerekir gibime geliyor. Fatma’ya söylediğim gibi bu sorunun yanıtı bilimsel olarak araştırılmaya değer.
Ertanç Hidayettin’in sorusuna gelirsek, yanıtı bu kötü grafiği değiştirmeye aday olacağı gibi içinde yazarlık yeteneği olan çocukları ortaya da çıkaracaktır. Hani saçlarını gazetecilikte ağartmış birisi olarak nacizene önerilerim şöyle:
– Toplumdaki ya da Londra’ya yolu düşen yazarlarla gençleri sohbet toplantılarında buluşturulabilir.
– Dernekler ve dershaneler küçük katılım payı ile “yazma atölyeleri” düzenleyebilir.
– Derneklerde gençlere ve ailelerine yönelik “doğru okuma” başlığıyla dünya klasiklerini tanıtım günleri yapılabilir.
– Basınla işbirliği yapılarak yazmayı teşvik edecek yarışmalar yapılabilir.
– Toplumdaki cumartesi okulları yazarlarla sohbet dersleri düzenleyebilir.
Tabii dostlar bunlar iyi niyetli dilekler fakat her şeyden önce düzenlenecek ders, toplantı ya da yazma atölyelerine gençleri getirebilme ve dikkatlerini çekebilme yöntemini bulmak gerektiğinin de farkındayım. Eğer hep birlikte kafa yorar ve uygulamaya geçersek bir yolunu bulabiliriz.
Kendi dünyamız yetmediğinde kitaplar imdata yetişecek, çocuklarımızın ufkunu açacak, onları her türlü kötülükten de uzak tutacaktır. Gelin hep birlikte makus talihimizi değiştirmek için çaba gösterelim.