Ana SayfaKÖŞE YAZILARICHP, Seçimler ve halk direnişleri: Temsili liberal demokrasinin açmazları

CHP, Seçimler ve halk direnişleri: Temsili liberal demokrasinin açmazları

 CHP, SEÇİMLER VE HALK DİRENİŞLERİ: TEMSİLİ LİBERAL DEMOKRASİNİN AÇMAZLARI

MEHMET TAŞ / LONDRA – Cumhuriyet Halk Partisi, Özgür Özel’in liderliğinde gerçekleştirdiği 39. Kurultay ile tarihinin en kapsayıcı ve birleştirici zirvelerinden birini tamamladı. Modern, seküler, direnci yüksek bir ekonomik program, Kürt halkının anadil ve kültürel haklarını tanıyan perspektif, parlamenter sisteme dönüş hedefi ve genç–dinamik bir kadro yapılanması, CHP’yi gerici–otoriter bloklara kıyasla daha güçlü bir iktidar alternatifi hâline getirdi. Bu dönüşüm, partinin oy oranına da yansımış; CHP, uzun yıllar sonra tekrar ülkenin birinci partisi konumunu pekiştirmiştir.

Ancak bu olumlu tabloya rağmen, özellikle 2024 ara seçimlerinin hemen öncesinde Erdoğan’la “uzlaşma arayışları”, geçmişteki hatalı çizginin devamı niteliğindeydi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına verilen destek, Suriye operasyonlarındaki onaylar, Kürt sorunu karşısında takınılan çekingen tutum, yolsuzluk ve yoksullaşma karşısında geliştirilemeyen etkili politikalar ve tekrarlanan seçim yenilgileri, Türkiye’nin bugünkü kaotik tablosunun oluşmasında CHP’nin de payı olduğunu gösteriyordu.

Ne var ki parti son dönemde kritik bir eşiği aşmıştır:
CHP artık “devlet partisi” olma konumundan çıkmış, sokakta halkla birlikte var oldukça yönünü topluma çevirmiş ve etkisini katbekat artırmıştır. Tek adam rejimini sandıkta yenemeyen muhalefet, geniş ölçekli miting ve direnişlerle iktidarın meşruiyetini önemli ölçüde aşındırmıştır.

Bununla birlikte CHP’nin, içinde bulunduğumuz toplumsal krizin çözümünü yalnızca erken seçim talebine indirgemesi, temsili liberal demokrasinin yapısal sınırlarını yeterince kavrayamadığını gösteriyor. Yaklaşık çeyrek yüzyıldır devlet aygıtını kendine bağımlı hâle getiren bir iktidarın, özellikle otoriter dalganın tüm dünyada yükseldiği bir dönemde, sadece seçimlerle çekip gideceğini varsaymak ciddi bir yanılsamadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin bugünkü siyasal momenti iki zıt olasılığın eşiğindedir:

  1. Daha sert ve daha kurumsallaşmış bir otoriter-faşizan rejim,
  2. Seçimlerin halkın örgütlü sokak eylemleriyle birleşmesi sonucu sınırlı da olsa bir demokratik açılım.

Bu ikilemin hangi yönde çözüleceği, CHP’nin politik kapasitesine olduğu kadar, halkın kendi gücünü yeniden inşa edebilmesine bağlıdır.

Gözden Kaçmasın  Özgür Özel 4. kez CHP Genel Başkanı seçildi

Aşağıda CHP’nin önündeki tarihsel yol ayrımını üç temel siyasal teori ekseninde tartışıyorum.

Devletin Sınıfsal Özü ve Şiddet Tekeli

CHP, devleti hâlâ 1960’ların–70’lerin “karma ekonomi” dönemindeki gibi düşünme eğilimindedir. Oysa devletin zor ve uzlaşma aygıtları radikal biçimde değişmiştir. AKP’yi destekleyen yaklaşık yüzde 30’luk kesim, siyasal ve ekonomik konumunu koruyabilmek için devletin otoriter mekanizmalarının kullanımına rıza göstermekte; yargının siyasallaştırılmasını, kolluk güçlerinin geniş yetkilerle donatılmasını ve gerekirse sivil darbeyi destekleyebilmektedir. Çünkü bu kesim, devletle kurduğu ekonomik rabıta sayesinde zenginleşmiş ve mevcut düzenin devamı kendi sınıfsal çıkarlarının gereği hâline gelmiştir.

Bu nedenle devletin uzlaştırıcı, toplumsal dengeyi gözeten tarihsel işlevi büyük ölçüde aşınmış; burjuva sınıf blokunun çıkarlarını koruyan daha sert bir devlet tipolojisi ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla CHP, seçim stratejisini halkın örgütlü direnişiyle desteklemediği sürece, elde ettiği başarılar ancak “ampirik illüstrasyon” olarak kalacak; yapısal dönüşüm kapasitesi sınırlı olacaktır.

Temsili Liberal Demokrasinin Yapısal Sınırları

CHP, liberal temsili demokrasiyi hâlâ “halk yönetimi”nin gerçek ifadesi olarak sunma eğilimindedir. Oysa gerek AKP döneminde, gerek önceki süreçlerde bakanlar, milletvekilleri ve liderler çoğu zaman birer şirket yöneticisi gibi iş görmüş; devlet, ekonomik iktidarın çıkarlarını yöneten bir aparat olarak işlemiştir.

Bugün ekonomik iktidar alanı büyük ölçüde tekelleşmiştir. Devletin kritik karar mekanizmaları, görünür siyasal iktidardan çok; askerî-sanayi kompleksi, finans kapital, uluslararası şirketler ve medya-iktidar bileşimleri tarafından belirlenmektedir. CHP ise liberal demokrasinin sınıf mücadelelerini perdeleyen doğasına yeterince vurgu yapmamakta; sanki görünmez bir toplumsal barış varmış gibi yaparak, yapısal şiddeti ve derin sınıfsal antagonizmaları söylem düzeyinde görünmez kılmaktadır.

CHP’nin sürekli tekrarladığı “erken seçim” talebi, değişimin kaynağını yine sandığa indirger. Mitingler ve kitle eylemleri, temsili demokrasiyi askıya alan otoriter rejimin saldırılarını püskürtme amacıyla kullanılmakta; ancak halkın kurucu gücünü seferber eden bağımsız bir politik vizyona dönüşmemektedir.

Bu noktada sol perspektiften üç tespit öne çıkar: CHP’nin başarısı desteklenmeli; ancak iktidara gelmesi halinde kapitalist yapıyı dönüştüremeyeceği bilinmeli; gerçek değişimin sandığın değil, sandıkla birleşmiş örgütlü halk hareketlerinin ürünü olacağı görülmelidir.

Gözden Kaçmasın  CHP'den Erdoğan'ın 'Kürt seçmen' açıklamasına ilk tepki

Latin Amerika örneği bu bakımdan öğreticidir. İlerici hükümetler, bazı sınırlı reformlar gerçekleştirse de kalıcı dönüşüm üretememiştir; çünkü egemen elit (finans oligarşisi) değişimin sınırlarını belirler. Bu elit artık yalnızca zor aygıtlarını değil, aynı zamanda medya savaşlarını, yargı manipülasyonlarını ve “yumuşak darbe” mekanizmalarını kullanmaktadır.

Türkiye’de 19 Mart sivil darbesi ve Latin Amerika’daki lawfare örnekleri, Gramsci’nin hegemonya teorisinin güncel doğrulamalarıdır.

Seçim–Yığınsal Direniş Diyalektiği

CHP mitinglerinde ortaya çıkan şey, Arendt’in tanımıyla siyasi güçtür: şiddetten değil, insanların ortak eyleminden doğan kolektif kapasite. CHP tarihsel bir dönüşüm sağlamak istiyorsa, ülkenin büyük meydanlarını süreklileştirilmiş kitlesel eylemlerle doldurmalı; halkın kendi kaderini belirleme iradesini görünür kılmalıdır. Ancak bu yolla seçim sandığından gerçek sonuçlar çıkabilir.

Özgür Özel’in liderliğindeki CHP’nin politik yönelimi sol perspektiften şu şekilde özetlenebilir:

-CHP, devletin sınıfsal bir aygıt olduğunu kavramalı; seçimlerle iktidara gelse bile, kapitalist yapıyı dönüştürme kapasitesinin sınırlı olduğunu bilmelidir.

-Liberal temsili demokrasinin iktidarın gerçek merkezini gizlediğini kabul etmeli; ancak bu rejimin sınırlarına rağmen otoriter blokun tasfiyesi için demokratik mücadeleyi sürdürmelidir.

-Seçimleri, örgütlü halk direnişiyle birlikte yürütmelidir; zira toplumsal dönüşüm, yalnızca sandıkla değil, sandık ile sokak arasındaki tarihsel diyalektik üzerinden mümkün olacaktır.

Türkiye, tarihsel bir dönemeçtedir. CHP’nin bugünkü yükselişi önemlidir; ancak otoriter bir rejimin ortasında salt seçimci bir stratejiyle yol almak, siyasal gerçekliği eksik kavramaktır. Toplumsal dönüşüm, ancak seçimler ve halkın örgütlü eylemi iç içe geçtiğinde gerçekleşebilir. CHP’nin önündeki temel görev, temsili liberal demokrasinin sınırlarını aşan; halkın kurucu gücünü merkeze alan yeni bir siyasal hattı cesaretle inşa etmektir.

 

Bu yazıya emoji ile tepki ver

😡
0
Kızgın
🤣
0
Hahaha
👍
0
Beğendim.
❤️
0
Muhteşem
😢
0
Üzgün
😮
0
İnanılmaz

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

En Son Haberler

spot_img