Küresel çıkarlar ve Ermenistan – Türkiye Protokolü

Ermenistan ile Türkiye arasında, İsviçre’nin Zürih kentinde yapılan anlaşmanın bölge ilişkilerinde önemli bir dönemeci oluşturduğunu belirtmek gerekir. Ermenilerin yıllardır seslendirdikleri ve dünyanın bir çok ülkesinde resmi olarak kabul edilen 1915 Ermeni jenosidi konusunda Türkiye’nin bilinen inkâr politikasının devam ettiği, Ermenilere yönelik yapılan hakaretlerin gündelik yaşamın bir parçası olduğu, hem Ermeni hem de Türk halkının böylesi bir sürece psikolojik olarak hiç de hazır olmadığı bir ortamda, iki devlet arasında ilişkilerin düzeltilmesini içeren Zürih Protokolünün imzalanmış olmasının arka planında kürsel güçlerin bölgeye yönelik izlediği strateji bulunuyor.

Küresel sistem güçleri, bölge coğrafyasında, Türkiye’ye önemli görevler verdikleri biliniyor. Bölge ülkeleri içerisinde Türkiye’nin G-20’lere dâhil edilmesi, küresel dünya ekonomik zirvesinin İstanbul’dan yapılmış olması, bölge ülkeleri ilişkilerinde Türkiye’nin artan rolüne dair bazı veriler olarak görmek gerekir.

Küresel sermaye’nin önemli sorunlarından biri, Orta Asya ve Hazar havzanın enerji yataklarının dünya pazarlarına taşınmasını sağlamaktır. Dünya küresel sermaye için azami karın ana gücünü oluşturan enerji yatakların taşınmasında Türkiye’nin merkez ülke olarak işlev görmesine karar verildi. Bugün tamamlanmış, yapım aşamasında olan ve fizilibiltesi yapılan enerji hatlarının önemli bir kesimi Türkiye üzerinden geçmesi planlanmaktadır.

Kürsel sermaye için güvenlik esas ve belirleyicidir. Bölgesel ilişkilerin sorunlu olduğu bir alanda bunların gerçekleşmesi nispeten zor ve güçtür. Afganistan’ın işgal edilmesinin arka planı, Orta Asya enerji yataklarının Afganistan-Pakistan hattı üzerinde Okyanusa aktarmaktı. Ancak işgalci güçlerin Afganistan’da istikrarı ve güveni sağlayamadıklarından söz konusu projelerin tamamı işlevsizleşti. Orta Asya ve Hazar enerji kaynaklarının taşınmasında Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye hattı giderek ön plana çıkıyor. Bu bakımdan önümüzdeki kısa bir dönem içerisinde, anlaşmanın ikinci ayağı olan Bakü-Erivan hattı çok yoğunluklu olarak yeni bir sürece girecektir. Özellikle Karabağ’ın statüsü üzerine başlaşan görüşmeler yakın bir zamanda çözümlenecek ve enerjinin akışı için bölgesel dengeler sağlanmış olacak.

Enerji koridoru olarak görülen Türkiye’nin bölgesel ilişkilerinde belirli normalleşmenin yaşanması bir bakıma zorunlu hale gelmiştir. Suriye ile vizelerin kaldırılması, Merkezi Bağdat hükümeti ile ilişkilerin kapsamlı düzeyde geliştirmesi ve en önemli halka olarak Ermenistan ile olan ilişkilerin ‘normalleştirilmesi’ için en önemli bir adım atılmış oldu.

Zürih deklarasyonunun imzalamasında, ABD, Fransa, Almanya, Rusya’nın dışişleri bakanları ile AB’nin yüksek komiserinin hazır bulunması, bu sürecin arka planında küresel sistem güçlerinin kılıçlarının olduğunu gösteriyor. Yaramaz iki çocuğu barıştırır gibi, arkalarında bekleyerek zorla imza attırmaları, söz konusu ülkelerin bölgesel çıkarlarıyla tamamen ilişkilidir.
BM Güvenlik Konseyi+Almanya ile İran görüşmelerinin başlanması söz konusu halkanın en önemli yanını oluşturmaktadır. İran’ın bazı çok sert gibi görünen açıklamaları bir yana bırakılırsa, küresel sisteme dahi olmada beklenenden çok daha istekli olduğu görülüyor.

Peki, Türkiye-Ermenistan deklarasyonu iki ülke için neyi tanımlıyor. Birincisi Ermenistan Türkiye’nin resmi sınırlarını tanımayı ve her hangi bir toprak talebinde bulunmayacağına kabul ediyor. Ermeni jenosidini bundan sonra eskiden olduğu gibi uluslar arası ilişkilere güçlü bir şekilde taşımayacaktır. Buna karşılık Türkiye orta vadede Ermeni jenosidini ‘tarihte kalan bir nostalji’ olarak kabul edip, Ermenilere ait mülklere tazminat ödeyerek sorunun içinde çıkacaktır. Ermenistan sınırları çok daha geniş olarak açılacak ve esasen AB’nin Ermenistan ve Gürcistan politikasının uygulanabilmesi için nesnel bir zemin oluşacaktır.

Küresel sermaye ihtiyaçları ve çıkarları neyi gerektiriyorsa öyle hareket eder. Örneğin, ABD’de yapılan başkanlık seçimlerinde, ister cumhuriyetçi, ister demokrat adaylar olsun, Ermeni jenosidini tanıyacağını deklare ederler. Seçimlerden sonra da hiçbir adım atmazlar. Sadece Türkiye iye olan ilişkilerde bir tehdit unsuru olarak kullanır. Çünkü küresel sistem güçleri için bir ülkenin demokratikleşmesinin onlar için hiçbir önemi yoktur. Çıkarları gereğince en dikta rejimleri iş başına getirir, en demokratik güçleri saf dışı ederler. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde, küresel sermayenin aradığı adalet, demokrasi ve bölge halkalarının çıkarları değildir. Kürsel sermayenin ve bölgesel egemen devletlerin istemlerine göre hareket edilmektedir.

Ayrıca vurgulanması gereken önemli bir nokta da, Türkiye’de Kürtleri kapsayan ‘milli açılım’ olarak adlandırılan proje, Türkiye’nin iç politik dengelerinin istemi ile gündeme gelmiş değildir. Küresel sermayenin bölgesel projesinin bir parçası olarak ele alınmaktadır. Suriye, Ermenistan, Azerbaycan ve İran ilişkilerin çözümlenmesinden sonra Kürt meselesi çok daha kapsamlı olarak gündeme gelecektir.

Kürtleri bir kapanı kıstırma hareketi fiilen başlamış bulunuyor. Buna karşı uyanık olmak ve gerekli politik sonuçları çıkarmak hayatı derecede önemlidir.

1606620cookie-checkKüresel çıkarlar ve Ermenistan – Türkiye Protokolü

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.