Medyaya rağmen basın özgürlüğü

seçimler görülmekte ve yalnızca seçimler ile demokratik bir siyasal rejim yaratmak olanağı da bulunmamaktadır. Yalnızca seçimler ile demokrasinin yaratılamayacağına inanan bir kısım siyaset bilimci, “electoral democracy” (yalnızca seçime dayanan demokrasi) biçiminde yarı-demokratik Asya ülkelerini sınıflandırma yoluna gitmişlerdir. Özellikle seçimlerin sonuçlarının, seçimden önce belirlenmiş olduğu bağımlı parti (dominant party) sistemlerinde, seçimlerin demokrasiyi yaratmadığı açık biçimde görülmüştür.


Günümüz liberal demokrasisi, iki temel ilke bazında ortaya çıkmıştır. İlk ilke, sistemin temsili bir demokrasi olması anlamında Temsili Demokrasi özelliğidir. Seçimlerde çok sayıda partinin yarıştığı, özgür ve adil seçimler ile siyasal iktidarın belirli zaman aralıkları için belirlendiği, 18 yaşını dolduran herkesin  eşit oy hakkına sahip bulunduğu, siyasal partilere seçimlerde eşit kazanma olanaklarının tanındığı, seçimler sonucunda çoğunluğun yönetme hakkına sahip olduğu sistemler, Temsili Demokrasi ilkesinin yaşama geçirildiği demokrasilerdir.


Liberal demokrasinin ikinci ilkesi, sistemin liberal demokratik olmasını sağlamak açısından “olmazsa olmaz”dır. Bu sistemde, siyasal iktidarın yönetme gücü, insan haklarını korumak için Anayasa ve yasalar ile sınırlandırılmıştır. Sınırlı Hükümet ismini alan bu ikinci ilke, azınlıkların, çoğunluğa sahip olan iktidar partileri gibi, seçimlerde eşit koşullarda kazanma olanaklarına sahip olarak seçimlere katılabildiği sistem olup Çoğunluğun Yönetme Hakkının Çoğunluğun Tiranlığına dönüşmediği  sistemlerdir. İkinci ilke, basın özgürlüğü ile düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğünün tam olarak yaşama geçirildiği siyasal sistemleri de ifade etmektedir.


Ülkemizde medyanın büyük bölümü, kendisini siyasal iktidara teslim edecek olan ticari faaliyetler içine girmiş durumdadır. Hal böyle olunca, basının (elbette ki medya patronlarının) kendisini sansür etmesi anlamına gelen bir “oto-sansür” ile karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Bugün Türkiye, basının kendisini sansür etmesi anlamında bir basın özgürlüğü ihlalini yaşamaktadır. Buna direnen yerel basın ve internet haberciliği ise büyük güçlükler ile ayakta kalma mücadelesi vermektedir.


Ülkemizde basın özgürlüğüne yönelik ikinci tehdit, siyasal iktidardan yükselmektedir. Ülkemizin Başbakanı olan RTE, medya organlarını bazen isim vererek eleştirmekte ve tehdit etmekte, bazen de medya gruplarını açık biçimde tehdit etmekten çekinmemektedir.


 RTE, kendisine soru soran gazetecileri eleştirmekte ve basın özgürlüğünü kullanmalarını engellemektedir. Türkiye, (Başbakan Danışmanlığı kadrosunda bile bulunmayan) sıradan bir danışmanın Dışişleri Bakanlığı’nı devre dışı bırakarak büyükelçiler ile görüşmeler yapmasının nedenini soran gazetecilere, “böyle soru soramazsınız” biçiminde meydan okuyan bir Başbakanı da görmüştür.  Böyle bir ortamda basın özgürlüğünden söz edilebilir mi ?


Türkiye, medyanın oto-sansürü ve siyasal iktidarın saldırgan tavrı ile katmerleşmiş bir sansür ile karşı karşıyadır. Böyle bir ortamda Türk medyası patronları, kendi asli işlevleri olmayan ticari faaliyetler ile uğraşarak basın özgürlüğünü savunma sorumluluklarını yerine getirememektedirler.


Türkiye’de medya ya da basın, sorumluluğunu yerine getirmediği için demokrasimizin liberal demokratik niteliğini yaratacak ikinci ilkesi yara almakta ve ülkemiz bir “electoral democracy” olma yoluna girmektedir.


Bugün, medyaya ve medya patronlarına rağmen basın özgürlüğünü savunma günüdür.

691440cookie-checkMedyaya rağmen basın özgürlüğü

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.