İNGİLTERE'DEN… Kanlı tarih

Türkiye bir kez daha  ölümlerle sarsıldı. Türkiye tarihine yeni bir facia daha yazıldı.  Türkiye tarihine yeni bir katliam daha KANLI harflerle eklendi. Bombalar. Kan. Gözyaşı… Bombalar, Ergenekon İddianamesi’nin açıklanmasından çok kısa bir süre sonra patladı. Bombalar  AKP’nin Pazartesi günü başlayan kapatma davasından bir gün önce patladı. Pazar gecesi saatler tam 21.55’i gösteriyordu.

İstanbullular, Güngörenliler  akşam saatlerinde aileleriyle dolaşmaya çıkmışlardı. Politik kavgalardan, kaygılardan, güç ve iktidar mücadelelerinden habersiz. Kayıtsız ve ilgisiz. Sıcak, boğucu bir günden sonra, akşam serinliğinin tadını çıkarıyorlardı. Aralarında çocuklar, gençler, yaşlılar vardı. Türkler, Kürtler vardı. Laikler, anti-laikler, dindarlar, az dindar olanlar, Atatürkçüler, sosyalistler, politik görüşü olmayanlar, türbanlılar, türbansızlar. Suçsuz, savunmasız, Masum.  Halk vardı. Tek suçları sokakta olmaktı.

Ajanslar ‘acil’ koduyla geçti haberi. Uzaklarda, iş, ekmek, kimlik vesaire nedenlerle doğduğu topraklardan, ailesinden, dostlarından ayrı olan benim gibi yüzlercesi, binlercesi aynı şeyi yaptı. Hemen telefonlarına sarıldı gurbetçiler. Gönül, yurt, feodal vesaire bağlarını koparamadıkları topraklarda, ailelerini, tanıdıklarını aradı telaşla. Bölgede yaşayan bildik birilerine ulaşmaya çalıştı. Bir tanıdık ses, bir dost sesi duymak istedi.

Sonra yine televizyon denen taşıyıcıya yüklenen bilgilerin karşısında donup kaldık hep beraber.  Kanlı görüntüleri geçmeye başladığında televizyonlar, bu görüntüler tanıdık geldi yine. Güngören’in en merkezi yerlerinden olan Güven Mahallesi’ndeki ana caddede bulunan beton çöp kutularından birine daha önceden yerleştirilmiş bir ses bombası patladı önce. Bu patlamada üç ya da dört kişi yaralanmıştı. Gezintiye çıkmış olan kalabalık yaralılara yardım etmek için olay yerinde toplandı. Oysa gelişmiş bir ülkede, farklı tepki gösterirdi insanlar. Kimse yanaştırılmazdı olay yerine. Hemen bir güvenlik çemberi oluşturulur ve ikinci bir patlama olma olasılığına karşı herkes uzaklaştırılırdı olay yerinde. Sadece görevliler olurdu orada ve onlar dışında kimse giremezdi olay yerine. Onlar müdahale ederdi olaya. Hiçbir sağlık bilgisi, hiçbir ilk yardım bilgisi olmayan geri bıraktırılmış ülkenin geri bıraktırılmış vatandaşları değil. Ama orası Türkiye idi ve orada farklı bir mentalite ile yürüyordu işler. 
İnsanlar iyi niyetli. Herkes koşturuyor. Herkes bir şeyler yapmak istiyor. Ama görevliler hala yok ortada. Polis yok. İlk yardım araçları gecikmeli. Ambulanslara yol verilmiyor. Sağlık görevlileri yaralılara ulaşamıyor. Olay yerinde bir kaos. Bir koşturmaca. Bir izdiham. Kimse ne olduğunu bilmiyor. Kimse ne yaptığını bilmiyor. Kimse ne yapılması gerektiğini bilmiyor. İşte benim geldiğim coğrafyada bu işler böyle oluyordu. Gazeteciler, muhabirler, itfaiyeden, hatta ambulanstan bile önce gelebiliyordu olay yerine ama asıl gelmesi gereken görevliler nedense yoktu ortada. Ve ilk bombadan yaklaşık on dakika sonra bu kez kalabalığın toplandığı yerdeki çöp kutularından birinde bulunan ikinci bomba patlıyordu bu sefer. Parça tesirli olan bu bomba çevredeki insanlardan on sekizinin ölümüne, 15’i ağır 140 kişinin yaralanmasına yol açıyordu bu kez. Gazeteciler fotoğraf çekmeye, kameralarıyla kanlı görüntüler yakalamaya çalışıyordu. En kanlı görüntüyü yakalamak için adeta birbirini eziyordu medyanın ŞANLI KAHRAMANLARI. Toz duman içinde kim yakalar ve kim geçerse en vahşi, en ilkel, en kanlı görüntüyü gecenin kahramanı o olacaktı çünkü.  İnsan hayatının, insan canının, insan kanının hiçbir önemi yoktu böyle durumlarda. Çünkü ne saygıyı, ne gizliliği, ne de hiçbir şeyi hak etmiyordu İNSAN.

Ve görüntülerde İstanbul Valisi. Henüz ortada hiçbir kanıt yok. Ne olduğu belli değil. Neden olduğu bilinmiyor. Olayı üstlenen bulunmuyor. Vali o her zaman duyduğumuz açıklamasını yapıyor yine. Aynı hikayeyi okuyor. Zaten Vali söylemese ve sadece dudaklarını oynatsa gazeteciler yazacak ne demek istediğini. BİRLİK, BÜTÜNLÜK. TERÖR. Çünkü herkes ezbere biliyor Vali’nin ne diyeceğini. Çünkü daha önceden duymuştuk bu sözleri onlarca, yüzlerce kez. Başka tarihlerde, başka yetkililer, başka olaylarda başka valiler yine benzer açıklamalarda bulunmuşlardı. Evet SAY-IN VALİLERİMİZ, Evet SAY-IN EMNİYET  MÜDÜRLERİMİZ! Evet SAY-IN İÇİŞLERİ BAKANLARIMIZ, … Evet SAY-IN YETKİLİLERİMİZ… Biz daha öncede duymuştuk bu hikayeyi. Daha önce izlemiştik bu filmi.  Danıştay Saldırısı’nda da, Cumhuriyet Gazetesi saldırısında da, Uğur Mumcu saldırısında da, Gazi Mahallesi saldırısında da. Aynı görüntüler. Aynı açıklamalar. Ve bir türlü yakalanamayan KATİLLER! Bir türlü aydınlanamayan KATLİAMLAR. Bir türlü ortaya çıkarılamayan FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER! Ve 50 yıldır katilleri halkın önüne çıkaramayan beceriksiz YETKİLİLER. 

Geride beyanlarla, dolanlarla, katliamlarla, cinayetlerle… dolu bir KANLI TARİH. Gerisi YALAN.

Biz bu filmi biliyorz ve inanın bu filmi izlemekten bıktık artık SAY-IN YETKİLİLER!

650270cookie-checkİNGİLTERE'DEN… Kanlı tarih

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.